Devrimci romantizm mi? Devrimci vahşet mi?
Modern dönemin en çekici, efsunlu ve iğfal edici kelimelerinin başında devrim gelmektedir. Sol ve sosyalizmin değişik versiyonları, şu yada bu şekilde devrim ve direniş efsaneleri etrafında tehlikeli illüzyonlar yaratırlar. Devrim ve direniş kavramları etrafında yaratılan illüzyonlar, birçok insanın aklını devre dışı bırakacak niteliktedir. İnsanlar, devrim ve direniş adına söylenilen her şeye kolaylıkla inanırlar ve teslim olurlar. Devrim ve direniş söylemleri, modern dönemde insanları ve toplumları köleleştirmenin ve kurbanlaştırmanın en etkin yollarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ülkemizde Ak Parti ve Erdoğan düşmanlığı temelinde geliştirilen nefret ideolojisi sayesinde bazı kalabalıklar, Gezi Olayları denilen süreçte bir sokak kalkışmasında blunmaya kalktılar. Günlerce Taksim'i işgal eden, metropollerde polisle çatışan yığınlar, devrim ve direniş söylemiyle harekete geçiriliyordu.Ağaç ve çevre duyarlılığına dayalı bir iddiayla harekete geçen yığınlar, demokrasi, özgürlük ve ilericilik adına diktatörlüğe karşı mücadele ettikleri illüzyonuyla sahaya sürülüyorlardı. Akıl ve duygu körleşmesi yaşayan yığınlar, kendi etraflarında efsaneler, şiirler, resimler, romantizmler üretmekte çok başarılıydılar. Gezi fetişizmi dediğimiz kurgu etrafında şiddet ve ölüm tapıcılıklarını sanat, şiir, edebiyat ve ideolojiyle maskeleyen tehlikeli bir çılgınlar güruhu üretilmişti. Taksim'deki yığınlar, kendilerini yeni Paris Komünü'nün devrimci öncüleri sayacak kadar kendilerinden geçmişlerdi. Devrim, yığınların afyonu olarak kalabalıklara sürekli olarak veriliyordu ve devrim afyonuyla akılları devre dışı bırakılan kitleler, romanizmle, komünel yaşam mitiyle ve özgürlük için direniş efsaneleriyle sürekli olarak zehirleniyorlardı. Gezi, insanların sahte efsanelerle tehlikeli bir şekilde zehirleneceğini gösteren önemli bir sosyal laboratuvar örneği ortaya koymuştur.
Gezi olayları bitmiş, ama Gezi efsaneleri bitmemiştir. Gezi efsanesinin çok tehlikeli sonuçları olmuştur. Gezi etrafında yaratılan en tehlikeli yanılsama, Gezi Ruhu denilen içi boş kurgudur. Gezi Ruhu kurgusu etrafında enternasyonalist dayanşma sloganıyla radikal sol terör örgütleri arasında dayanışma ve eylem ortaklaşması şeklinde terör imecesi diyebileceğimiz durum gelişmiştir. Gezi ruhunu yaşatma adına MLKP, TİKKO, DHKP-C ve PKK gibi terör örgütleri arasında Suriye'de birleşik devrimci hareket sloganıyla ortak yapılar oluşturulmaya çalışılmıştır. Nejat Ağırnas ve Ulaş Bayraktar gibi farklı örgütlere mensup kişiler, terör imecesinin meyvesi olan eylemlerde hayatlarını kaybetmişlerdir.Gezi efsanesi, Suriye'de terör örgütleri arasında yakınlaşmayı sağlayan işlevsel bir araç olarak kullanılmıştır.
Gezi kalkışması, yaratılan mitlerle yüceltilmiş ve fetişleştirilmiştir. Tazyikli su karşısında duran kırmızı pelerinli kadın, kaldırımları boyayan cici çocuklar, tek bir noktaya bakan duran adam, kitap okuyan insanlar ve kırmızı fularlı kız gibi mitler Gezi kalkışması boyunca sürekli olarak üretilmiş ve medyada gündeme getirilmiştir. Gezi efsanelerinin en önemlilerinden birini oluşturan Kırmızı Fularlı Kız olarak bilinen Ayşe Deniz Karacagil, Gezi kalkışmasından sonra Destan Yörük kod adıyla terör örgütü PKK'ya katılmıştır. Sosyalist yayın organlarında ve örgüt medyasında kızın Karayılan'la çekilen resimleri, Destan Dağlarda şeklinde sunulmuştur. Bir genç kız etrafında kırmızı fular, sokak ve dağ üçgeninde devrimci mücadele romantizmiyle sıvanmış sahte bir mit oluşturulmuştur. Genç kızın ailesi, onun kendi yolunu belirlediğini söyleyerek kızlarını ateşe yollayan bu sahte devrimcilik oyununun sonuçlarını görememişlerdir. Kırmızı fularlı kız olarak yüceltilen Ayşe Deniz Karacagil, Rakka civarlarında Enternasyonel Özgürlük Taburu isimli SDG'ye bağlı birlik ile DAİŞ arasında çıkan bir çatışmada 29 Mayıs 2017 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Devrim, sokak ve dağ arasında oluşturulan sahte direniş romantizmi, bir genç insanı daha vahşi bir şekilde ölüme göndermiş bulunmaktadır.
Statükoya karşıtlık, devrim ve direniş gibi kendisine yüce ahlaki idealler çizen bu genç kız, dünyayı sadece şiddetle değiştirebileceğine, ölme ve öldürmenin tek yüce ahlaki erdem olduğunu kendi kişiliğinde içselleştiren bir kesin inançlıdan başka biri değildir. Kesin inançlıların aklı yoktur. Onların sadece duyguları ve sahte bir ahlakları vardır. Sahte duygular ve ahlak, kesin inançlıları bir ölüm, şiddet ve vahşet makinesine dönüştürmektedir. Ayşe isimli kızın örneğinde görüldüğü üzere, ölmenin ve öldürmenin tek kutsal eylem olduğuna inanma, onların hayattan ve insandan vazgeçtiğini, ölümü ve şiddeti kutsayan terör makinalarına dönüştüğünü göstermektedir.
Devrim, cihat, hizmet ve direniş adına gençleri tuzağına düşüren terörizm, onları kendisine sadık köleler haline getirmek için kişilerin akılları yanında, duygularını, ahlaklarını ve vicanlarını da körleştirmektedir. Terör tuzağına düşen gençler, devrim rüyasının gerçekleştiği gelecek güzel hayat adına kendilerinden, hayatlarından, duygularından, akıllarından ve vicdanlarından vazgeçmektedirler. Onlar, adil bir dünyayı gerçekleştireceğine inandıkları devrim ve direniş mücadelesi için ölmenin ve öldürmenin sınırsız bir şekilde yapılması gerektiğine inanmaktadırlar. Ölme ve öldürme merkezli zihin körleşmesi sonucu, kendileriyle beraber saysız hayatın karartılmasına neden olmaktadırlar. İnsanlarımızın, sahte ütopyaların peşinde koşarak terörizmin kullanışlı nesneleri haline gelmemeleri için değer, kimlik, duygu, ahlak, vicdan ve kişilik alanlarında sahih ve sahici bir yenilenmeye ihtiyacımız vardır.