Devrimci gelenekten olma, bir savunma haliymiş!
Karaman sapığı üzerinden Ensar Vakfı'na, vakıf üzerinden dindarlara, hükümete saldırı senaryosu bir yerde tıkandı.
Her ne kadar Ensar Vakfı yetkililerinin durumu başarıyla yönetemediğini, kendilerini ve durumu izahta yetersiz kaldıklarını kabul etsek de bir sapık üzerinden devşirilmeye çalışılan "sapkın dindarlar" algısının tosladığını da gördük işte!
Olayın başından beri suçun şahsiliği üzerine konuşmaktan dilimizde tüy bitmiş olsa da en sağlam demokratından en güçlü hakikat yolcusu olduğunu iddia eden kişinin dahi muhafazarak camiaya/iktidara saldırı argümanı yakalamış olmanın tatlı sarhoşluğuyla davrandığına tanıklık ettik.
Olayı bahane edip vakfa saldıranlar, vakfın kapatılmasını isteyenler iddialarında samimi olsalar bu eylemleri sapın en ağır şeklide cezalandırılması için yaparlardı kuşkusuzu2026
Tüm dindarlar sapık, sapkın, tacizcidir algısını cem-i cümle mahalle halkının üzerine sıvamaya çalışan sözde çocuksevicilerin gerçek maksatları Karaman sapığı tarafından da anlaşılmış belli ki!
"Ne münasebet!" diyeceklere biz de şunu sormuş olalım: "Acaba sapık-sanık neden şu cümleleri sarf etmek ihtiyacı hissetmiş olabilir?"
"Ben İsmet İnönü tarafından temeli atılan İvriz Öğretmen Okulu'nda bir ateist olarak yetiştim. Devrimci gelenekten geliyorum, Kur'an öğretmeni değilim."
Sapık, devrimci gelenekten geldiğini, İnönü'nün açtığı okulda ateist olarak yetiştirildiğini neden açıkladı dersiniz?
Sapkın-sanık dahi meselenin dindar insanlar üzerinden sürdürülmek istenen bir operasyona dönüştürüldüğünü fark ettiğinden dindar olmadığı savunusuyla en az cezayla kurtulmaya çalışmamış mıdır?
Varsın algı yöneticileri bu vesileyle dine, dindar insana küfretmeye devam ededursunlar biz de bunun üzerinden muhafazakar STK'lardaki bazı problemlere dikkat çekelim.
Küresel dünyanın en büyük dinamiklerinden olan STK'lar bizde Batı'daki kadar güçlü ve yaygın olmasa da her geçen gün hızla büyüyen bir sivil yapılanma ağından bahsedebiliriz.
Muhafazakar kesimin STK'lar içerisindeki payı büyük değil ancak yeni ve canlı bir yapılanma olduğu gerçek.
Söz konusu STK'lar gerek yapılanma gerekse eylem sürekliliği içerisinde büyürken bazı konularda hassas davranmak zorundalar.
Öncelikle yönetici kadro ve üye profili şekillenirken bünyelerine uygun kişiler olduğunun tespit edilmesi, etik ve ahlaki değerlere uygunluğunun öğrenilmesi gerekir.
Hırs ve ihtirasları değil kişilik ve mizaçları güçlü, hayata karşı sağlam duruşu olan, mutedil, söz-eylem bütünlüğü sergileyen düzgün tipler kadroya dahil edilmeli.
STK'ları kişisel hırslarına açılan bir kapı, makam-mevki, kazanç için bir basamak olarak düşünenler yapıya dahil edilmemeli, girenler hızla yapıdan uzaklaştırılmalı
Genel merkezler her il ve ilçenin idari yapısını oluştururken titizlikle davranmalı, her görevlendirmeden önce ön araştırma yapmalı.
Yapı içerisinde herhangi bir sorun çıktığı zaman kurumun yıpranması değil toplum ve savunulan tezin-iddianın zarar görme olasılığı üzerinden hareket edip kesin ve kararlı adımlar atabilip gereken sorgulamayı yapmalı.
Hangi kurum olursa olsun "kol kırılır yen içinde kalır" anlayışından uzaklaşarak yapı içerisindeki yanlış kişiler deşifre edilerek yapıdan resmen uzaklaştırılmalı
Kurumlar böyle davrandıklarında teşekküllerinin zarar görmesi bir yana bilakis daha güvenilir ve itibar edilir olacaklarının bilincinde olup sağlam ve güvenilir kontrol mekanizmaları kurmalıdırlar!
Twitter.com/sabi