Devlette ve siyasette reform ihtiyacı
1950 Li yıllardan bu yana Türkiye de kamuda reform tartışmaları dönem dönem gündeme gelmiş olmasına rağmen küçük müdahaleler dışında başarılı ve köklü bir reform hareketi vaki olmuş değil. Belki bürokratik vesayetin çok güçlü olması belki ülkedeki ekonomik düzenin güçlü aktörlerinin müdahalesi sonucu pek çok reform girişimi ne yazık ki akim kalmıştır.
Mehtap ve Kaya gibi çok bilinen reform girişimlerinin, ak parti hükümetleri döneminde sn Ömer Dinçer in ağırlığını koyduğu yeniden yapılanma girişimlerinin bir türlü bütün boyutlarına uygulamaya konulamamış olmasının sebepleri var şüphesiz. Merkezi bürokrasiyi oluşturan güçlerin elinde temerküz eden karar alma gücünü desantralize etmek istememesi, kamu kaynaklarının dağıtıındaki santralist tavır, askeri ve sivil bürokratik odakların hesap verilebilir yönetim anlayışından uzak oluşu, kamunun rant dağıtan önemli bir merkez olarak varlığını devam ettirmesi, siyasi iktidarların yeteri kadar cesur adımlar atamamaları belli başlı sebepler olarak sayılabilirse de belki de en Başat sebep reforma olan ihtiyacın sürekli örtbas edilmesi ya da kurulu düzenden memnun olan herkesin statükoyu koruyucu tavrıdır.
Müesses nizam kamu gücünü temsil eden kitlelerin kendi otoritelerini kaybetmeyecekleri bir ortamı sürekli olarak beslediğinden kitleye yeni katılan genç beyinleri de bir süre sonra kendi içinde kendisine benzeştirerek değişimin önünü tıkamak üzere otomtikmen harekete geçmektedir.
Verimsiz, hantal,akıldışı, değer üretmeyen bir sistemin sürekli olarak ayakta kalmasını ve günden güne büyüyerek milletin sırtında bir yük olarak daha da ağırlaşmasını isteyen kişi ya da gruplar aslında kendi menfaatlerinin devamı için bunu isterken öbür taraftan da serbest piyasa girişimlerinin önünü tıkayan yani emek ve riskin sözünün geçmediği tembel bir yapının devamı için katalizör olmaktadırlar.
Kamuda çok ciddi emek sarfetmeden gelir elde eden kitlelerin karşısında emek ve riski ortaya koyarak maişet temin eden piyasa aktörlerinin farklı kulvarlardaki varolma mücadelesi aslında reformun gerekliliği için yeterli fikri vermektedir. Ister girişimci olsun isterse kendi emeği ile bir ücret karşılığında ayakta durmaya çalışan kimseler olsun bu kitlelerin ürettiği değer ile kamu kaynakları ve kmu gücü üzerinden ayakta durmay çalışan kitlelerin ürettiği değer karşılaştırıldığında aradaki makas herşeyi ortaya koymaktadır.
Şimdi Türkiye geçmişteki bütün başarısız girişimleri tarihin karanlık tşivine kaldırarak önünde duran tarihi fırsatı başarıya çevirmelidir. Tarım toplumuna özgü devlet yapılanması bilgi çağına uygun bir formata dönüştürülmelidir. Şeffaflıktan başlayarak rasyonaliteye, hesap verebilirlikten verimliliğine kadar pek çok ilke hakiki anlamda artık uygulmaya, sahaya indirilmelidir. Çağın ihtiyaçlarına cevap vermeyen pek çok kamu örgütü ya kapatılmalı, ya dönüştürülmeli ya da işlevi gözden geçirilmelidir.
Yeni anayasa, başkanlık sistemi ve kamuda reform girişimleri bir bütün olarak değerlendirmeye alınmalı, sadece kamu örgütlenmesi değil mevcut siyasi sistem de reformize edilmelidir. Kamu reformu bu işin idari boyutunu oluşturuyorsa başkanlık sistemine geçiş ve yeni anayasa gibi konular işin siyasi boyutunu teşkil etmektedir.
7 Haziran seçimleri hem kamuda hem siyasi düzende reform için çok çok önemli fırsatlar üretediler. Bir taraftan milletvekili aday tespitleri yapılırken diğer yandan reform girişimlerinin teorik ve pratik süreçlerini sırtlanacak kadrolar ihdas edilmeye başlanmalıdır. Ak partinin bu konuda gerekli hazırlığı yapmış olduğunu düşünerek reform konusundaki umutlarımızı taze tutmaya devam ediyoruz.
Çünkü Türkiye memurların iktidar olduğu bir görünümden milletin iktidar olduğu bir görünüme geçmeden kalkınamaz, gelişemiz, ilerleyemez. Kendimizi kandırmayalım.