Devletimizin tapu senedi 'Misak-ı Milli'dir
İstiklal harbimizin doğu cephesi başkumandanı Kazım Karabekir Paşa “Misak-ı Milli bir ideal değil bir karardır!” der.
Tarihimizin
en önemli senetlerinden biri olan Misak-ı Milli de; Batı Trakya, Batum, Halep, Deyr
ez Zor, Rakka, Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil vilayetlerinin devletimiz için
ne denli önemli olduğu ciddiyetle vurgulanmıştır. Buna mukabil Fransız ve İngiliz
keferesi boş durmayıp bu bölgeleri Türkiye'den koparmak için her türlü sinsi
plan ve tertipler kurmuşlardır. Mondros
Mütarekesi'nin imzalanmasından 15 gün sonra ise Kasım 1918'den itibaren bu
topraklar haksız ve hukuksuz bir şekilde işgal edilmiştir. İşgal
sonrasında imzalanan antlaşmalar ile terk edilen vatan topraklarının yüz ölçümü
400 bin km2’dir.
Dolayısıyla
Birinci Dünya Savaşı boyunca dahi kaybedilmemiş olan “Misak-ı Milli”
toprakları o günün ahvalinde diplomatik başarısızlıkla yitirilmiştir. Sonuçta;
21 Kasım 1922 Ankara, 24 Temmuz 1923 Lozan, 5 Haziran 1926 Ankara
Antlaşmaları ile “Misak-ı Milli” topraklarının terk edildiği bütün dünyaya ilan
edilmiştir.
Resmi tarih safsatası ile
zihinleri bulanmış ideolojik kör kütükler, bu antlaşmaları
kutsayarak devletimizin tapu senedi olarak görürler. Lakin bu doğru değildir. Devletimizin
tapu senedi, 28 Ocak 1920’de son Osmanlı Meclis-i Mebusan tarafından yeni
kurulacak Türk Devletinin sınırlarının “Misak-ı Milli” olduğunu (dikkat
buyurunuz oy çokluğu ile değil) oy birliği ile kabul etmiş ve 6 dilde bütün
cihana ilan etmiştir.
O bakımdan tarihimizin en
önemli senetlerinden biri olan “Misak-ı Milli” bu aziz milletin 1920 de
aldığı karar gereği yeni devletimizin de “Tapu Senedidir.” Bu topraklar yukarıda
bahsedilen antlaşmalarla masa başında çalınmıştır.
Misak-ı Milli kararının
gerçekleşmesi için canla başla çalışmak, bu milletin evlatlarına
verilecek en güzel mefkûredir. Bu mefkûrenin gerçekleşmesini sağlamak için
çalışmak ve çabalamak da milli ve dini bir vecibedir.
Bu anlamda Kuzey Suriye; Halep, Deyrez
Zor, Rakka vilayetleri ile Kuzey Irak bölgesi; Musul, Kerkük, Süleymaniye
ve Erbil vilayetleri Türk vatanının çalınmış parçalarıdır.
Türkiye, hem Suriye sınırını
belirlemek için Fransızlarla imzalanan 1921 tarihli Ankara antlaşmasına kadar Halep,
Deyrez Zor ve Rakka ile ve hem de Irak sınırını belirlemek için İngilizlerle
imza edilen 1926 tarihli Ankara Antlaşması’na kadar Musul, Kerkük, Erbil ve
Süleymaniye vilayetleri ile yakından alakadar olmuştur. Sadece Türkiye değil bu
bölge halkları da Türkiye ile yakından temasta olmuşlardır.
Bu gün
ise küresel sermayenin finanse ettiği ABD’nin jandarmalığında yürütülen sinsi
plan sayesinde topraklarımız terör unsurları tarafından tehdit edilirken Reis-i
Cumhurumuzun dirayeti, feraseti ve liderliği ile güneyimizdeki tezgâhı akamete
uğratmış durumdayız.
Bu amaçla; 2016 yılında Suriye’de başlatılan harekâtlar
ile 1920'li yıllarda “istemeye istemeye" terk ettiğimiz bu topraklara yeniden
dönmüş bulunmaktayız. O gün bu topraklarla nasıl alakadar isek bugünde o kadar
alakadar olduğumuzu bütün cihana göstermiş olduk. Bir bakıma 1920 şartlarında
zorbaların çizdiği daracık sınırları tanımadığımızı bütün dünyaya ilan ettik.
Bu ilgi;
Kuzey Irak’ta ise 2015 'ten sonra BAŞİKA'da konuşlandırılan Türk Görev Kuvveti ile
tecessüs etmiştir. BAŞİKA üssünde konuşlu birliğimiz devletimizin ve milletimizin
ve dahi bölgede ki ırkdaşlarımızın ve dindaşlarımızın can ve hak güvenliğinin yegâne
teminatı iken terör örgütlerinin de korkulu rüyasıdır.
Bu çerçevede Kuzey Irak’ta nefes alamayan terör
örgütü PKK Musul’un Sincar ilçesinde varlığını sürdürerek nefes almak
istemektedir. Bu çabayı başından beri görmek istemeyen bölgesel yönetim el
altından destek verdiği örgüte bölge halkının şikâyetleri ile müdahale eden
Irak merkezi hükümeti son vermiş gibi gözükse de durum öyle değildir. PKK,
Sincar merkezden çekilse de etrafından çekilmemiştir. Ve örgüt Sincar’dan vazgeçmemiştir.
Sincar’ın dağlık bölgelerine çekilerek zaman ve fırsat kollamaktadır.
PKK’nın Sincar’daki varlığı Türkiye için asla kabul
edilemez.
PKK için Sincar, Suriye’den Kuzey Irak’a uzanan
bağlantının köprübaşıdır.
Türkiye, bölgedeki gelişmeleri kimsenin insafına
bırakmayacak şekilde takip etmektedir.
Dün olduğu gibi bugünde bölgeye ilgi ve alakası
tamdır.
Biz inanıyoruz sizde inanın gelecek yükselmek
isteyen aziz milletimizin olacaktır...
İnşaAllah.