Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Kasım 2019

Devlet Memurları: Kamunun, şımarık çocukları (mı)!

Devlet dairelerinde pek işim olmadığından sistem içindeki işleyişten pek haberdar değilim. Bazen kimi tanıdık çalışanlara uğrayıp çay, kahve içip mutlu mesut ayrıldığımızdan kamu çalışanının gerçek yüzünü görememişim sanırım.

Neden mi bu itiraf? Hemen anlatayım!

Efendim, bu hafta ikisi de aynı gün, iki yakınımın devlet memurlarıyla işi olmuş. Birinci olayda genç kızlar, öğretmen olan memur tarafından tahkir edilmiş, emir ve direktifler verilmiş sonra da güvenlik görevlilerini çağırarak bir etkinlik için gönüllü olarak gittikleri kurumdan kovulmuş!

İkinci olayda ise yüksek lisans öğrencisi genç bir kız, okulun ıslak imzalı talep dilekçesiyle bir devlet kurumundan belge almaya gittiğinde öğrenci olduğunu söyler söylemez sert ve kaba bir şekilde karşılanmış. Devlet memuru, kız öğrenciden dışarı çıkmasını istemiş. Belgeyi vermeyecekleri, öğrencilerden ve bu üniversiteden bıktıkları, işlerinin arasında böyle şeylerle uğraşmak istemedikleri minvalinde sözler söyleyerek resmen kovmuş!

İki olayın da aynı gün yaşanması, iki olayın muhataplarıyla da bir şekilde yakınlığımın bulunması sebebiyle konu doğal olarak bana geldi. İki olaydaki memurlarla yaptığım görüşmede ilk dikkatimi çeken şey, kendilerine/konumlarına duydukları güven oldu. Hatta ilk vakadaki öğretmen beyefendi, babasının il genel meclis üyesi olduğunu, (hiç alakası olmadığı halde, Atatürk’ten bahsedip konuyla ilgi kurdu) güçlü bir ailesi olduğunu, iş farklı mecraya giderse (yani şikâyet edilirse) olayın büyüyeceği gözdağını verdikten sonra özür diledi.

İkinci olayın isimli kahramanları, “isimli diyorum” çünkü devlet memuru çalışan “git istediğin yere şikâyet et” diyerek isim kaşesini kâğıda basıp vermiş. Yani isimli çalışanlar, idarecilerine de olayı kendi lehlerine bir şekilde aktarmış. Müdür Bey de tanıdık, “neden böyle oldu” diye esefle sorduğumda “öğrencinin kim olduğunu bilmedikleri için normal vatandaşa davrandıkları muameleyi göstermişler” deyince iyice ümitsizliğe kapıldım.

Müdür Beyin iyi niyetinden şüphem yok. Personelini kayırma çabası da anlaşılır. Ancak özel bir muamele istenmeyen, iki kurum arasındaki bir resmi talepte memurun kabalık ve iş yapmak istemeyen tutumunu özel muamele şeklinde algılaması şaşırtıcıydı! Daha sonra personelin idareciye bu şekilde yanlış bilgi verdiğini öğrendim de aynı gün bir şekilde dâhil olduğum iki vaka, devlet memurlarının (elbette istisnalar var) yüzünü yakından görmemi sağladı.

Bu memurları böyle nobran, umarsız, özgüvenli, tembel, saldırgan yapan esas sebep neydi? Neden bu kadar dokunulmaz, yerleri sarsılmaz, güçlü hissediyorlardı? Vatandaşa böyle kaba davranmalarındaki gücü nereden alıyorlardı? Bir şekilde devlet memuru olduktan sonra yerlerini sağlam, kendilerini kurumun kıralı gibi mi hissediyorlardı?

Emekliliği olan, daimi, performansın önem taşımadığı, işini savsaklamasının bir bedeli olmadığı için miydi bu duyarsızlık, abartılı özgüven?

Çalışma arkadaşlarıyla dedikodunun merkezi haline getirdikleri mekânların vatandaşa hizmet etmek zorunda oldukları resmi kurumlar olduğunu bu şahıslara kim, nasıl hatırlatacak?

Müdür Bey’in, laf arasında “Vatandaş, hemen CİMER’e şikâyet ediyor” diyerek yakınmasının artık haksız olduğunu düşünüyorum. Zira isim kaşesi elimdeki memurun adının, kibar idarecinin hatrına bir CİMER şikâyet dilekçesinde yer almasına müsaade etmemiştim!

İşe kapağı atana kadar her yolu deneyen; girdikten sonra da sevmeyen, memnuniyetsiz, bıkkın tavırlı, kaba-saba memurların denetimi nasıl ve ne şekilde yapılır bilemem ama acil bir düzenlemeyle kamu çalışanlarının da özel sektör personeli titizliğinin sağlanması elzemdir!