Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.80
Gram Altın
2422.34
BIST 100
9732.48
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Aralık 2013

Devlet Eğitmeli mi? (2)

Geçen hafta devlet tekelinde verilen zorunlu eğitim-öğretimin yaslandığı tarihsel-toplumsal dinamiklerin dönüşmesi üzerinden ele alınıp sorgulanması gerektiğini belirtmiştim. Zorunlu eğitim-öğretim sistemi üzerine hem ülkemizde hem de dünya genelinde yürütülen tartışmaların büyük bölümü doğrudan bu eğitimin etkililiğini merkeze alarak yürütülmektedir. Çok küçük bir kısmı ise eğitim-öğretim sisteminin varlığını-gerekliliğini tartışmaya açmaktadır ancak bu da toplumun büyük çoğunluğu nezdinde yankı bulamadığı gibi konuya ilgi duyanlar tarafından da ütopik olarak değerlendirilmektedir.
Toplumsal yapının merkezinde yüksek bir itibarla konumlanmış olan eğitim-öğretim sisteminin etkililiğine dönük tartışmaların anlamlı olabilmesi ancak bu alanın yapısal özelliklerinin netleştirilmesi ile mümkündür. Dolayısı ile sistemin sosyal, ekonomik ve siyasal sacayaklarının belirginleşmesi üzerine oturacak bir tartışma bizim için yol gösterici olacaktır. Bunun için, mevcut zorunlu eğitimin tarihsel arka planını irdelemek ve yaşanan köklü değişimi dikkate almak zarureti vardır. Burada da karşımıza belirleyici iki dinamik çıkmaktadır; birincisi sanayiye dayalı toplumsal yapı, ikincisi ise dönemin siyasal formülasyonu olan modern devlet. Bu iki dinamiğe yaslanmış bir şekilde yeni sosyolojik yapılanma, bilimsel-teknolojik gelişmeler, 'iktidar' yapısındaki dönüşüm vs. gibi unsurlar zorunlu eğitimin altyapısını oluşturmuştur. Her bir bileşenin uzun uzun ele alınıp tartışılması hem konunun anlamlı bir yere oturması hem de insan hak ve özgürlükleri açısından nasıl problemli olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Aynı zamanda incelikli bir sorunsallaştırma, söz konusu tarihsel bağlamın yaşadığı dönüşümü dikkate alarak bugün zorunlu eğitim üzerine yapılan güzellemelerin ne kadar anlamsız ve büyük bir çarpıtma hatta bir nokta da tarihin değişim dinamiğine karşı girişilen "Don Kişotvari" bir tutum olduğunu gösterecektir.
Zorunlu eğitimin ortaya çıkış koşullarına geçmeden kısa bir genel değerlendirme bizim için yol gösterici olabilir. Öncelikle, toplumun bir söylemler evreni olduğu ve her söylemin kaçınılmaz bir şekilde toplumsal yaşamda kurucu bir pratik olduğu dikkate alındığında, siyasal sistemin tekelinde organize bir üst söylemin çeşitli ideolojik ve baskı aygıtları aracılığıyla benimsetilmesi çabası insanı belirlenmiş bir yere, belirlenmiş bir şekilde yerleştirilmesini getirmektedir. Belirli bir toplumsallık ve söylem evreni içerisinde yaşam bulmak, insanlar için kaçınılmaz şekilde var olan bir toplumsal koda girmek anlamına gelmektedir. Bu zorunlu kod, insanın var olması için içine doğduğu, içinde yer aldığı kültürel simge sistemidir ve insan için belirgin bir şekilde kuşatıcıdır. İnsanların bu kültürel simge sisteminin kuşatıcılığını aşmaya, onu geliştirmeye dönük çabalarının önünün açılması esas alınması gerekirken bazen verili olanı tahkim eden, bazen baskılayan bazen de farklı bir siyasal-politik değer sistemini aşılamaya çalışan girişimler modern dönemle birlikte eğitim-öğretim yapılanması üzerinden yürütülmektedir.
Kurumsal eğitim-öğretim bir tarafıyla yaslandığı ekonomi-politik sistemin talep ve beklentilerine uygun bireyler yetiştirme diğer taraftan potansiyel direnme odaklarını manipüle etme, uysallaştırma ya da devşirme politikasının ideolojik aygıtlarından en merkezi olanıdır. Eğitim sistemi üzerinden talep ve beklentilere uygun bireylerin yetiştirilmesi, potansiyel direnme odaklarının uysallaştırılması, devşirilmesi iddiası, kurumsallaşmış eğitimin evriminde, eğitim sistemi ile iktidar arasındaki ilişkinin niteliğinde sorgulayıcı bir tutumla açığa çıkartılabilir. Aynı şekilde eğitimin kendinden menkul bir değeri olduğu, bütün iktidar ve çıkar hesaplarından uzak saf ve temiz bir alan olduğu şeklindeki manipülatif inancın insanların zihninde nasıl yerleştiği ancak kurumsal eğitimin tarihsel serüveninde yakalanabilir.
Keskin bir biçimde yapılandırılmış olan eğitim-öğretim sistemi, siyasal sistemin tekelci kuşatması altında koordinatları belirlenmiş, hedefleri tayin edilmiş bir siyasetin aparatlarını üretmek için insanların kullanıldığı bir seri üretim tezgahını andırmaktadır. Dolayısı ile tarihin belirli bir döneminde ve belirli koşullar içerisinde zorunlu eğitimin ortaya çıkmış olması onun toplumlar için kaçınılmaz bir kader olduğunu değil sadece o günkü iktidar ilişkilerinin düzenlenişinin işlevsel aygıtı olarak konumlandığını ifade etmektedir.
Bu uzun girizgahtan sonra zorunlu eğitime dönük sorunsallaştırmayı iki temel üzerinden yürütmek işlevsel gözükmektedir. Birincisi ortaya çıktığı ve kurumsallaştığı dönem dikkate alınarak yürütülecek bir sorunsallaştırma. İkincisi ise bugünün sosyal, ekonomik ve siyasal düzlemini dikkate alarak yürütülecek bir sorunsallaştırma. Her iki başlığın altının anlamlı bir şekilde doldurulması mevcut eğitim sisteminin anlamlı bir yere oturmasına imkan sağlayacaktır. Daha da önemlisi, uzun bir zaman dilimi içerisinde pek çok enstrümanla bizi nesneye indirgeyen yapının aşılmasına ön ayak olabilme ihtimalidir.
Haftaya devamu2026