Devlet, darbe ve demokrasi
Ülkemiz tarihinde,
5 yıl önce gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişiminin çok önemli bir yeri vardır.
15 Temmuz, tarihimizdeki ilk darbe değildir. Tarihimizde 27 Mayıs 1960, 12 Mart
1971, 12 Eylül 1980 askeri darbeleri gerçekleşmiştir. 28 Şubat süreci veya post-modern
darbe olarak tarihe geçen 28 Şubat 1997 müdahalesi, karanlık bir tarih olarak
zihinlerde unutulmamıştır. 27 Nisan 2007 tarihinde e-muhtıra yoluyla hükümete
müdahale edilmeye kalkılmıştır. 20 Mayıs 1963 ve 22 Şubat 1962 tarihlerinde Harp
Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir liderliğinde başarısız 2 darbe
girişimini yaşadığımızı ayrıca not edelim. 15 Temmuz 2016 tarihinde karanlık
güç ve odakların öncülüğünde başlayan darbe girişimi, başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. Tarihimizdeki darbeleri ve müdahaleleri unutmamak ve
unutturmamak, demokrasi bilincinin canlı tutulması açısından büyük önem
taşımaktadır.
Hükümet ve
meclisi etkisizleştirmek ve devlete tamamen hakim olmak, şimdiye kadar yapılan
bütün darbelerin ve müdahalelerin ortak amacıdır. Darbelerde ve müdahalelerde
ordu, ana güç olarak kullanılmıştır. Devleti ele geçirmek hastalığı veya
sapkınlığı yüzünden ülkemizde demokrasinin kurumsallaşmadığını ve hep
kırılganlığını koruduğunu söyleyebiliriz. Devleti ele geçirmek yoluyla topluma
tahakküm etmek isteyen FETÖ ve onun arkasındaki güçler, 15 Temmuz 2016
tarihinde bütün ülkeye, demokrasiye ve barışa kasteden antidemokratik,
karanlık, kirli ve kanlı bir kalkışma içinde olmuşlardır.
Yaşanan bütün
darbelerden ve 15 Temmuz tecrübesinden çıkarmamız gereken önemli dersler
bulunmaktadır. 15 Temmuz ve darbeler tecrübesinden çıkarmamız gereken en büyük
ders, devleti ele geçirme şeklindeki hastalığımızın köklü bir şekilde tedavi
edilmesi lazımdır. Devleti ele geçirme, devlete sızma veya devlet gücünü
kullanma şeklindeki patolojik düşüncelerden ve amaçlardan bütün kesimlerin
kendisini arındırması gerekmektedir. Devlet, bir grubun, kliğin, cemaatin,
partinin, ideolojinin veya gücün sahip olacağı bir yapı değildir. Hiçbir grup,
güç veya hizip, kendisini devletin sahibi olarak görme şeklinde bir ayrıcalığa
sahip değildir. Devletin sahibi, bütün millettir. Devletin millete hizmet
edebilmesi için, demokratik bir hukuk devleti olması gerekmektedir. Darbeler ve
müdahaleler, devletin demokratik bir hukuk devleti niteliğine sahip olmasını
engellediği gibi, devletin millete sahici anlamda hizmet etmesini de
engellemiştir. Darbeciler, devleti, millete değil, kendilerine hizmet eden bir
tahakküm aracı olarak düşünmektedirler.
15 Temmuz
darbe girişimi, devlet içerisinde yapılanan siyasal ve dini grupların zamanla
kontrol edilemez güçlere dönüştüklerini ortaya koymuştur. 60’lı yıllardan
itibaren eğitim ve hayır hizmetleri alanında faaliyet gösteren bir yapı olarak
ortaya çıkan FETÖ, süreç içerisinde orduya, istihbarata, yargıya ve emniyete
sızan devasa bir güç haline gelmiştir. Ordu, emniyet ve istihbarat içindeki
gücüne güvenen FETÖ, 15 Temmuz 2016 tarihinde kalkışma yoluyla ülke yönetimine
el koyma cüretini kendinde bulabilmiştir. 15 Temmuz kalkışması, devletin
cemaatleşmemesi, cemaatinde devletleşmemesi gerektiği şeklinde önemli bir dersi
bize öğretmektedir. Devlet, devlet olmalıdır, cemaat cemaat olmalıdır. Hiçbir
sosyal grup, devlet içinde örgütlenmemeli ve dini kendi sosyal, siyasal ve
ekonomik çıkarları için araçsallaştırmamalıdır.
Devlet ve
din üzerinden iktidar mücadelesi yapılması, ülkemizde demokrasinin, hukukun ve
barışın yerleşmesine ve güçlenmesine engel olmaktadır. Devleti ele geçirme
hastalığından kendimizi arındırmamız gerektiği gibi, dinin siyasal, sosyal,
ekonomik araçların elde edilmesinin aracı olmaktan çıkarılması da büyük önem
taşımaktadır. Din, ibadet, ahlak ve maneviyat olarak insani gelişimimizi
besleyen değerli bir tecrübe olarak işlevini yerine getirmelidir. Devletin ve
dinin, siyasal iktidar mücadelelerinde araçsallaştırılmaması, istismar
edilmemesi demokrasi, hukuk ve barış açısından büyük önem taşımaktadır.
Son 5 yıl
içinde FETÖ yapılanması hakkında birçok yeni bilgiyi öğrenmiş bulunuyoruz.
Yıllarca kendisini Cemaat veya Hizmet Hareketi olarak sunmayı başarmış olan
FETÖ’nün aslında hiçbir zaman Cemaat veya Hizmet Hareketi olmadığını öğrendik.
FETÖ’nün lider kadrolarının asıl amacı, para, güç ve iktidardan başka bir şey
değildir. FETÖ’nün karanlık kadroları, kendi içlerinde para ve güç için
mücadele etmektedirler. FETÖ örneği ışığında din ve maneviyatı istismar ederek para
ve güç hırslarını tatmin etmeye çalışan karanlık ve kirli yapılara karşı her
zaman uyanık, eleştirel ve sorgulayıcı bir tutuma sahip olmak önemlidir.
Toplum,
hiçbir zaman darbeleri tasvip etmemiş ve desteklememiştir. Toplum, 15 Temmmuz
gecesi darbeye direnmiş ve iç savaş çıkarma planlarını boşa çıkarmıştır. Toplum,
ülkenin geleceğini darbede değil, demokraside, barışta ve hukukta görmektedir. Darbeler
ve müdahaleler, bu ülkenin yıllarını ve enerjisini boşa harcamasına neden oldu.
15 Temmuz gibi korkunç ve kanlı bir darbe girişimiyle tekrar karşılaşmamak için
demokrasiyi ve barışı güçlendirmek için toplum olarak herkes sorumluluk almalı
ve katkı sunmak için çalışmalıdır.