Dolar (USD)
34.52
Euro (EUR)
36.46
Gram Altın
2961.33
BIST 100
9137.82
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Temmuz 2023

Devlet Aklının Ekonomik Politikalara Müdahalesi

Seçim öncesi Ak parti ekonomi vaatleri faizin ve dövizin baskılanması, yerli ve milli üretime destek verilmesi üzerine kuruluydu.

Ancak seçim sonrası özellikle ekonominin başına Mehmet Şimşek’in ve Merkez Bankasının başına Hafize Gaye Erkan’ın getirilmesi Sayın Nebati’ nin marifetiyle dilimize pelesenk olan heterodoks politikalardan hızlı bir U dönüşü mü yapacağız sorusunu akıllarımıza getirmişti.

Bakanlık koltuğunun devir merasiminde Bakan Şimşek’in Türkiye’nin daha önce denediği heterodoks politikaları irrasyonel (gerçekçi) olamayan bir noktada konumlandırarak Batı’nın geleneksel ekonomi politikalarını rasyonel (gerçekçi) olarak tanımlaması ekonomik politikalardan keskin dönüş yapıldığının ilanı oldu. Elbette yine yerli ve milli üretim, ekonomi politikalarımızın merkezinde önemini ve geçerliliğini koruyor. Ancak faiz- enflasyon ilişkisinde bundan sonra neo-liberal öğretiler üzerinden ilerleyecek gibi görüyoruz.

Keza, kısa süre içerisinde Batı’nın geleneksel ekonomi politikalarına dönüş yapıldığını ve kademeli olarak hayata geçirilen para ve maliye politikalarıyla da “denenmişin” uygulamaya konulduğunu gördük.

Evet hiç kuşkusuz, seçim öncesi öncelenen ekonomik politikalar ile seçim sonrası izlenen politikalar birbiri içerisinde çelişiyor.

Peki, bu çelişki ne anlama geliyor?

Küreselleşen dünyada ekonomik politikalarınız ile dış politikalarınız birbirine paralel olmak zorunda. Dış politikada pusulanız Avrupa’yı gösteriyorsa ekonomide de rotanız neo-liberal politikalarla uyumlu olmak zorunda.

Resme bu açıdan baktığımızda Türkiye seçimlerden de önce dış politikada normalleşme sürecini başlatmıştı. Mısır, İsrail, BAE, Suriye ve hatta Yunanistan ile dahi diplomatik ilişkilere hız vermişti.

Seçimden sonraki gelişmelere bakalım;

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin, 7-8 Temmuz 2023’te İstanbul’a yaptığı ziyarette Türkiye ; açık bir dille Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmiş olmasına karşılık Rusya’nın Kırım topraklarında işgalci olarak tanımasıyla verdiği tepkiyle birleştirilmiştir.

Sonrasında 11-12 Temmuz tarihleri arasında yapılan NATO zirvesinde Türkiye tarafından İsveç’in üyeliğine şartlı da olsa onay verildi. İsveç’in üyeliğinin önündeki veto engelinin kaldırılması aynı zamanda Avrupa ile olan ilişkilerimizin de normalleşmesine yeşil ışık yakılması anlamına geliyor.

İsveç’e verilen onayın AB üyeliği, Gümrük Birliğinin güncellenmesi ve vize serbestisi konularına bağlanması’ da Avrupa ile normalleşme sürecinden beklentilerimiz. Belki AB üyeliği mevcut jeopolitik durumda şimdilik mümkün görünmese de özellikle Gümrük Birliğinin Türkiye lehine genişletilerek güncellenmesi ve vize serbestisinin kabulü ile dış ticarette Türkiye ekonomisinin beklenen düzeye kısa sürede ulaşması hedefleniyor.

Diğer yandan ekonomik politikalarda sıcak para girişinin rolü tartışılmaz. Sıcak paranın ekonomiye yönlenmesi dış piyasa aktörlerinin Türkiye’nin politikalarına güven duyması ile yakından ilişkili. Türkiye iç piyasaların fonlanması için Avrupa’nın öneminin farkında. Öncüllenen bilindik neo-liberal politikalarla güven tesisi hedefleniyor.

Ancak Ankara sıcak para girdisi için sadece Avrupa’yı merkeze almıyor. Bu anlamda alternatif pazar olarak Körfez bölgesi de hedefimizde. Türkiye’nin yıllara sari başarılı dış politikasının semeresini aldığı körfez ülkeleri de Türkiye için önemli bir partner.

Bu nedenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17-19 Temmuz tarihlerini kapsayan üç günlük Körfez ülkeleri turuna çıktı ve bana göre beklenilenden çok daha fazlasıyla ülkemize döndü.

Cumhurbaşkanın Körfez ziyaretinde pek çok anlaşma yapıldı. BAE’den Türkiye’ye deprem finansmanı kapsamında 8,5 milyar dolar sukuk ihracı ve Türk Eximbank’a da 3 milyar dolar büyüklükte finansman sağlanacağı konuşuluyor.

Dolayısıyla bu gelişmeler neticesinde acil döviz ihtiyacının karşılanmasına yönelik sıcak para girişinin piyasaları fazlasıyla rahatlatacağı açık. Yine iki ülke arasında imzası atılan imzalanan 50.7 milyar dolarlık anlaşmanın orta vadede olumlu yansıyacağını da unutmamak gerekir. Söz konusu anlaşmaların Türk iş dünyasına tanıtılması için sonbahar aylarında İstanbul’da “Ticaret ve Yatırım Forumu” düzenlenecek.

Sonuç olarak büyük resme baktığımızda ekonomik politikalarımızdaki seçim öncesi ve seçim sonrası değişiklikler bir sapma olarak nitelendirilmemeli. Yer yer iktidarlar seçim-seçmen-iktidarı koruma baskısı altında irrasyonel kabul edilebilecek söylem ve icraatlerde bulunsa da devletin geleceği için son sözü her zaman kurumsal devlet aklı söyler. Devlet aklı objektiftir, rasyoneldir, konjonktüreldir ve duygusallıktan münezzehtir. Rasyonel devlet aklı kaotik dönemlerde akılcı bir vizyon çizer, siyaset ise o vizyonu takip eder. Yeter ki devlet aklının çizdiği rota için gereken adımlar vakti zamanında siyaseten atılmış olsun.

Şimdide durum şundan ibaret; Küresel bir ekonomik türbülans atlatıyoruz, yüzyıllara dayanan tecrübesi ile devlet aklı otomatik pilot olarak devreye girdi. Selamet üzere bir rota belirlendi. İktidar bu rotayı takip edecek. Kurumsal devlet aklının belirlediği rotanın izlenebilmesi için gereken adımlar daha önce normalleşme adı altında siyaseten başarılı bir şekilde zaten atılmıştı.