Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.89
Gram Altın
2446.64
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Ağustos 2022

Devlet aklı ve süper güç hedefi!

Denir ki;

- “Devlet Aklı”, devletin güçlenebilmesi, olmuyorsa ayakta kalabilmesi için ne gerekiyorsa onu yapan akıldır.

Türk milleti, bu “Devlet Aklı” sayesinde hep “bağımsız” kalmıştır.

“Devlet Aklı”, “tutarlılık” meselesine kişilerin günlük hayatta kullandıkları gibi bakmaz.

Onun “ne kadar tutarlı olduğu da bakkal hesabıyla” anlaşılamaz.

Biz Devlet’in niçin böyle yaptığını ya da şöyle yapmadığını günlük tartışmaların etkisiyle yorumlarken, “Devlet Aklı” binlerce yıllık birikimiyle hareket eder.

O, Devlet’in mümkün olduğu kadar güçlü olmasını ve mümkün olduğu kadar uzun süre ayakta kalmasını hedefler.

Bunu yaparken de, günlük siyasete, siyasetçilere, bürokratlara, ideolojilere odaklanmaz, onları içinde bulunulan şartlara göre değerlendirir.

“Devlet Aklı”, tehlikeleri önceden görür, bunları etkisiz hale getirmenin yollarını arar.

İçine sokulan ‘yabancı maddelerden’ kurtulmak için de, tıpkı insan vücudunda olduğu gibi savunma mekanizmaları vardır devletin.

Her canlı gibi, devlet de öncelikle hayatta kalmaya odaklanmıştır.

Her devletin bir ömrü vardır, bütün canlılar gibi, doğmak, büyümek ve ölmek kaçınılmaz olduğuna göre, her seferinde yeni bir “Türk Devleti”nin kurgulanması gerekir.

‘Devlet Aklı’ yıkılışı uzun süre öncesinden görür.

O andan itibaren yaptığı da, yeni devletin temellerini atmak olur.

Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışı, bunun bariz misallerindendir.

Görünüşte tahta çıkma ihtimali pek de bulunmayan Abdülhamit Han, stratejik zekâsı ve liderlik kabiliyeti olan tek şehzadeydi.

“Devlet Aklı” kendisinin yolunu açtı ve Osmanlı bu sayede tam 33 sene kazandı.

Bu süreçte, eğitimde, ulaştırmada, sanayide (vs.) Yeni Devlet’in temelleri atıldı aslında.

Yeni devlet, Sultan Abdülhamit Han dönemindeki “alt yapıyı” kullandı.

Onun üzerinde bir yerlerde geldi.

“Ulusçuluk” akımının Osmanlı’nın bitişini kaçınılmaz hale getirdiğini çok önceden gören “Devlet Aklı” bir “Ulus Devlet”i hayata geçirdi.

Bu süreçte hanedanlıklar tarihe karışırken, Osmanlı da, yerini “Yeni Türk Devleti”ne bırakmak mecburiyetinde kaldı.

Türkiye’nin yakın tarihine baktığınızda da, birçok tehditle karşı karşıya kalan Devlet’in, her seferinde bir çıkış yolu bulduğunu göreceksiniz.”

*

Çok uzun süre önce, “Devlet Aklı”nı çok iyi bildiği iddiasındaki birileri, bunlara benzer şeyler söylemişti bana…

Bir etkinlik sırasında yanıma gelmiş, biraz sohbet etmek istediklerini nezaketle ifade etmişlerdi.

Ben de, isim, soyadı, mensubiyet filan sormadan “elbette” demiştim.

Halleri, hareketleri ve galiba yaşam tarzları hiç de benimkilerle uyumlu değildi.

Beni “sevmediklerini” rahatlıkla hissedebiliyordum.

“Bana saygı duyduklarını” söylüyorlardı:

-Yazılarınızı, konuşmalarınızı takip ediyoruz…

Siz de zaman zaman değerlendirme hataları yapabiliyorsunuz, bazen bizi üzen ifadeler kullanabiliyorsunuz ama…

-Evet ama?

-Belli noktalarda ve aslında en önemli noktalarda sizinle hem fikiriz.

-Mesela, hangi noktalarda?

-Biz Avrupa Birliği karşıtısınız, öyle değil mi?

-Tam olarak öyle denilemez, Avrupa Birliği’ne teslimiyete karşıyım. Avrupa Birliği’ne girme ısrarına karşıyım! Yoksa ilişkileriniz olur tabii, ıssız adada yaşamıyorsunuz sonuçta.

-Evet, biz de böyle düşünüyoruz. Ve sizin bizim gibi düşünmenizden memnuniyet duyuyoruz!

-İyi, memnun oldum, başka?

-İsrail ve İran meselesi… Yazılarınızı konuşmalarınızı takip ediyoruz. İsrail’e tepkiniz haliyle çok büyük. Biz de, İsrail’in ‘Arz-ı Mev’ud’ projesinin engellenmesini Türkiye’nin istiklâl ve istikbali için olmazsa olmaz bir mesele olarak görüyoruz. İran’a gelince… O konuda da sizinle büyük ölçüde örtüşüyoruz. İran’ın da bir tehdit olduğunu değerlendiriyorsunuz, bunu bazı konuşmalarınızda, bazı yazılarınızda net bir şekilde görüyoruz.

-Evet, İsrail net. İran meselesinde de… Türkiye ile İran’ın karşı karşıya getirmek istendiğini herkes görüyor. Bununla birlikte, İran da iddiaları olan bir Devlet ve bu iddiaları çoğu vakit bizim menfaatlerimizle çatışıyor. Bir de, İsrail ile İran’ı tahterevalli oyunun iki tarafındaki yapılar olarak görüyorum.

-Güzel, biz de böyle düşünüyoruz. Türkiye, İsrail ya da İran’dan biriyle savaşa tutuşsun istemezsiniz, kimse istemez.

-Tavrımı, düşüncemi biliyorsunuz.

-Siz darbeciliğe karşınız…

-Evet, sonuna kadar.

-Ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıpratılmasına da karşısınız?

-Elbette karşıyım. Ordusunun yıpranmasını isteyen aklını yemiştir. Bununla birlikte, bu konudaki görev öncelikle askerlerimize düşer. Siyasetin yıpratılmasını engellemek öncelikle siyasetçilerin, Askeriye’nin yıpratılmasını engellemek de öncelikle askerlerin işidir. Bu da ancak herkesin yerini bilmesiyle mümkün olabilir.

-Suudi Arabistan’a sıcak bakmıyorsunuz?

-Hayır, hiç bakmıyorum. Ona Suudi Amerika diyorum bu haliyle! Rusya, Çin, Fransa, Almanya, İngiltere… (Bilhassa da İngiltere) küresel sömürü düzenin ayakları. Tepede de Erbakan Hocamızın işaret ettiği aileler!..

-Güzel… Ya laiklik meselesi?

-Tanımını bir yapsınlar hele, üzerine konuşuruz!

-Türkiye karıştırılmak isteniyor. Her konuda aynı düşüncede olmayabiliriz ama şuna eminiz ki, siz de vatanımızı bizim kadar seviyorsunuz. Zaman zaman (bize göre) hatalarınız olsa da, otobandan çıkmıyorsunuz. Bazen sağ şeritten, bazen orta, bazen de sol şeritten gidiyorsunuz ama hep otoban içinde kalıyorsunuz. Lâkin otoban dışına çıkanlar oluyor. Türkiye’nin istiklâl ve istikbalini ilgilendiren meselelerde, günlük politikaların etkisiyle ya da birilerinin gözüne girme hevesiyle savrulup duruyorlar.

-İnsan bu, her tip oluyor bir memlekette.

*

Bunları bizlere söyleyenlerin elbette amaçları var.

Bizim üzerimizden “Aman Dikkat!” mesajını vermeye çalışıyorlar bir yerlere.

*

Kim ne mesaj verir mühim değil.

Bizim de aklımız var ve o akıl “Devletsiz olmaz. Devlet de vatandaşının huzuru, refahı için vardır!” diyor.

***

HEDEF BELLİ, GÜNDEME TAKILIP KALMAYINIZ!

Bugünlerde ortalık yine çok karışık.

At izi it izine karışmış vaziyette ve pekçok gündem maddesi, bizi birbirimize düşürüyor, çatışmaları arttırıyor, mesafeleri açıyor.

Ülkemizi çatışma ortamına sürükleme potansiyelini taşıyor…

Bunlar ilk bakışta görünenler ama…

Tuzak kuranların emellerine ulaşabileceklerini hiç zannetmiyorum.

Türkiye’nin bu sıkıntılı günleri Allah’ın izniyle aşacağından ve önümüzdeki süreçlere güçlü bir şekilde gireceğinden şüphe etmiyorum.

Türkiye bugün, “Devlet Aklı” meselesi üzerine kafa yoruyor.

Zaman zaman büyük savrulmaların, ülkece şarampole yuvarlanma tehlikesinin dibine geliyoruz ama bir şekilde sıyrılıyoruz.

Büyük bir ahlâk bunalımı var, özellikle sosyal medya üzerinden yaygınlaştırılan görüntüler bu bunalımı belki de olduğundan fazla gösteriyor.

“Bunalımın” boyutlarını tam olarak kestiremiyorum ama, Türkiye’nin, “ahlâk meselesi” üzerinde her zamankinden fazla tartıştığını, kafa yorduğunu görüyorum.

Milyonlar harıl harıl “Güzel Ahlak”ı arıyor!

*

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helâlleşme” söylemini hiç samimi bulmuyorum, tam mânâsıyla bir “seçim taktiği” olduğunu düşünüyorum.

Bu düşüncemi doğrulayan birçok tavrı var, bir yandan helâlleşmeden bahsediyor diğer yandan da milletin değerlerini rencide edenlere sahip çıkıyor meselâ.

Kendisi ne derse desin çok haşin bir yazar, çizer takımı var.

Onlar da “taktiğin” içine turp sıkıyor!

Sayın Kılıçdaroğlu’nun her tarafı idare etme stratejisi duvara tosluyor ama, CHP’de de inceden bir değişimin olduğunu görebiliyoruz.

Her şey değişiyor, CHP de, kağnı hızıyla bile olsa değişim geçiriyor.

Öte yandan, Ak Parti’deki “hasbiler, hesabiler” tartışmasının da anlamlı ve faydalı olduğunu düşünüyorum.

“Hesabileri” bünyesinden uzaklaştırıp “hasbilik” oranını arttırabilirse ne alâ, arttıramazsa kendisi için sıkıntı.

Yani, AK Parti de yol ayrımında.

Bir neşter atması gerekiyor ki, yanlış yollara götürülmesin.

*

Bugünlerde sürekli olarak eğitim ve kültür işlerini tartışıyoruz.

Gençlik meselesini tartışıyoruz.

Türkiye’nin dış politika tercihleri üzerine kafa yoranların sayısı artıyor.

Bunlar olumlu gelişmeler.

Öte yandan…

Belediyelerin konserleri tartışılıyor.

İsraf meselesi tartışılıyor.

Direnç var, eski alışkanlıklar paslı çiviler gibi, çıkartırken gacur gucur seslerinin gelmesi normal.

Mühim olan toplumun bunları tartışması ve farkındalığın artması.

*

Türkiye bugün itibarıyle “yıkılacak ve bölünecek” bir Devlet değil de, “Kendisini günün şartlarında yeniden tanımlamaya ve bir yere oturtmaya çalışan bir Devlet” görüntüsü arz ediyor.

Önümüzdeki süreçte ABD zayıflamaya devam edecek.

Okyanus ötesinden dünyayı yönetme iddiası tamamen çökecek.

ABD 100 yıllık süreçte bölünecek!..

“Devlet Aklı” bunu görüyor.

Mesele, Türkiye’nin yeni dünyada “küçük ve orta ölçekteki” devletler arasında mı, yoksa “süper güçler” arasında mı yer alacağı meselesidir.

Önümüzdeki süreçte, “küçük ve orta ölçekteki” devletlerin, bugünkü kadar bile bağımsız kalma ihtimalleri olmayacak.

Ya”Süper Güç” olacaksın ya da aşağı yukarı olmayacaksın!

*

Türkiye, bu yolda ilerleyecek.

Süper Güç olmak için elinden geleni yapacak.

Arada yol kazaları olabilir ama “hedef” belli.

Gündeme saplanıp kalmayınız.

Enseleri karartmayınız.