Devir, kullan at devri!..
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri (kötülükler) yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah (dönüş yapsınlar diye) işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rûm Sûresi, 41)
*
Sebep ve sonuç gayet sârih. Bugün dünyanın içinde bulunduğu durumu açıklamak için bu âyet yeter.
Allah’a savaş açan güçler insanlığın fıtratını yok etmek için ellerinden gelen bütün imkânları kullanıyor. İnsanlığın refahı için halk edilen saymakla bitirilemeyecek nimetleri, musibete dönüştürerek önüne çıkan her şeyi ifsâd ediyor. Bunlardan birisi de israf.
İnsanlık “kullan tamir etten, kullan at” devrine evrilince israf kaçınılmaz oldu.
Zamanın behrinde insanların altında yamalı pantolon, üzerinde desenli fistan, ayağında kara lastikle birlikte imkânsızlık ve yoksulluk diz boyu olmasına rağmen yüzlerinden tebessüm eksik olmazdı. Ne kadar giyilirse giyilsin; ceketler, ayakkabılar, gömlekler, pantolonlar, çoraplar hiç eskimezdi. Çünkü yapılan tamirattan sonra yırtık çoraplar, yamalı pantolonlar, pençeli ayakkabılar evin küçüğüne yepyeniymiş gibi hevesle giydirilirdi. Zira kimsenin her gün değiştirecek ne elbisesi, ne de ayakkabısı vardı. Yamalı giymek değil, yırtık ve sökük giymek ayıptı.
Ayrıca elbise, ayakkabı, elektronik cihaz tâmirhâneleri vardı. Bu meslek grupları hem ekonomiye can verir, hem de israfı engellerdi. Fakat dışarıdan esen değişim rüzgârları toplumu her anlamda müsrifliğe yöneltti. Hem de her alanda. Köyden kente göçlerin yoğunlaşmasıyla birlikte toplumsal kodlar tahribata uğramaya başladı. Sosyolojik olarak “modernleşme” adı altında devşirme akımların istilasına uğrayan toplum, kültürel bağlarından başlayan kopuşla birlikte üretmeden tüketmeye yönlendirildi. Bu akımın adı her ne kadar “moda” olsa da, asıl maksat toplumu mutlu azınlık tarafından dezenformasyona tâbi tutarak ifsâd etmekti. Başarılı olundu mu?.. Hem de bal gibi. Toplum maddî zenginliğe kavuşurken, maneviyat ve ahlâkı fakirleşti...
Bu değişim rüzgârının bal kıvamında gözüken tadı, nefsi okşayan janjanlı rengiyle medya tarafından cemiyet haberleri, moda, güzellik yarışmaları, Yeşilçam filmleri, VHS videoları, pop kasetleri vs... marifetiyle öyle bir yedirildi ki toplumun kimyası bozuldu.
Senaryosu küresel istilacılar tarafından yazılan ve film aralarında darbelerle travmaya tâbi tutulan toplum, şuh kadın ve yakışıklı jönlerin hayal ötesi rol modellikleriyle aheste aheste zehirlenerek melez bir boyuta evrildi. Ve gelinen noktada “kullan ve at” mottosunun ürettiği akım kangren gibi bütün yerli ve millî değerleri istila etti.
Bu erkek içinde böyle, kadın için de... Bu yaşını almış içinde böyle, başında kavak yelleri esen toy genç için de... Bu zengin içinde böyle, fakir için de... Bu yenilen yemek içinde böyle, giyilen elbise için de... Bu kullanılan telefon içinde böyle, bilgisayar için de... Bu maddî değerler içinde böyle, manevî değerler için de... Hamlığın, cehaletin, arsızlığın sonu yok!..
Devir artık tamir et değil, kullan at devri!.. Devir gönülleri yapma değil, yıkma devri!.. Devir itibarın müsriflikle yarıştırıldığı devir!..
*
İki Cihan Serveri ne buyuruyor: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin; ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin.” (Buhârî, Rikâk, 3; Tirmizî, Zühd, 25) Bu hayatî öneme sahip düstura /uyarıya aldırış etmeyen toplumlar hüsran içinde...
İsrafın sonu yok, fakat imkânlar sonsuz değil.
Dünya, “israf ve ifsâd uygarlığı”nın doyumsuz iştahla sömürüldüğü bir mekana dönüşürken; küresel ısınma, iç savaşlar, büyük göçler, açlık ve susuzlukla birlikte hırs girdabında can çekişiyor.
Unutulmamalı ki israf Allah’a isyan, insana zulümdür. Haddi aşan müsriflerin ise yâranı ancak hüsrandır.
Hz. Âdem ve Havva’nın âhir zaman evlatları “yasak mevye”nin dayanılmaz cazibesiyle; hem Allah’ın sonsuz nimetlerini “helal-haram” terazisinde tartmadan harcayıp, hem de O’na eş koşamaya devam ediyor... Tıpkı Havva’nın Âdem’e, “Ben yedim, bana bir şey olmadı, sen de ye” dediği gibi fücurun dayanılmaz cazibesini altın tepside sunuyor. Verilen mühletin bitmeyeceğini, zulümle âbâd olacağını zannediyor!.. Oysa bu mühlet ne bir saniye geri, ne de ileriye alınabilir.
Hayr da şer de Allah’tandır. Allah kuluna hayrı murad eder, kul şerri kendi ister.
Şerrin hayrdan daha ağır bastığı günümüz dünyasında zulümle âbâd olunacağını zannedenlerin, işlenen günahların mükâfatı bellidir. “İşte biz israf edenleri ve Rabbinin âyetlerine iman etmeyenleri böylece cezalandırırız” uyarısını yok sayanların, İblis’e uyanların sonunda varacakları yer Cehennem’dir.
Allah’ın nimetlerini yalanlayıp, sınırı aşarak caka satanlara veyl olsun.