Dev aynaları yıkılacak
Ankara’da bazı bakanların bir gelenek haline getirdiği yıl sonu değerlendirme toplantıları gündeme ilişkin biriken ne kadar soru varsa konuşulan meclislere dönüşmeye başladı.
Ülkenin gidişi konusunda alınan kararların arka planını öğrenme fırsatı
bulduğumuz bu toplantılarda bende ilgi alanıma ilişkin soruları gündemi
getirmeye çalışıyorum.
Bu hafta Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamaları bu açıdan çok önemliydi.
Terörle mücadeledeki amansız duruşun aynen devam edeceğini
söyleyen Bakan Akar’a Suriye ile yapılan açılımın Suriye’de
Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerde protesto ya da çeşitli
eylemlere dönüşme ihtimalini sordum.
Zira hatırlarsınız Çavuşoğlu’nun kısa bir zaman önce Suriyeli
mevkidaşı ile ayaküstü konuşması çok tartışılmıştı.
Eleştiriler üzerine açıklama yapan Çavuşoğlu’nun Suriye
ile barışma sinyali vermesi sonrasında Azez bölgesinde Türk
bayrağının yakıldığı eylemler oldu.
Ciddi bir güvenlik zafiyeti olarak görülen bu olaya
birçok aşiret yönetimi de tepki gösterdi.
Sayın Akar’a Suriye ile hızlı girilen bu
sürecin benzer eylemleri ortaya çıkarma ihtimali sordum.
Bakan Akar, asker geleneğini korumaktan olsa gerek Türkiye’nin gerekli
tedbirleri aldığını söylemekle yetinmişti.
Aynı soru Çavuşoğlu’na da soruldu.
Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin Suriye ile barışmasından
memnun olmayan çevrelerce her türlü protesto ve provokasyonun beklendiğini
hatta bunların bazılarının engellenemeyebileceğini ama Türkiye’nin yolundan
vazgeçmeyeceğini söyleyerek Suriye konusundaki tutumun öyle iddia edildiği gibi
seçimle ilişkili olmadığını vurguladı.
Burada önemli olan PKK/PYD varlığına karşı yani aslında
orada otonom bir bölge oluşturmak için canla başla çalışan ABD’ye
karşı ne yapılabileceği meselesidir.
Bakan Akar bu konuda ABD’ye çağrı yaparak NATO ortağının
tarafında tavır alınmasını salık verdi.
Kabine ortağı Bakan Çavuşoğlu’ndan da benzer bir açıklama geldi
aslında.
Her zeminde ABD ile bu konunun konuşulduğu ama onların durumu
anlamasına rağmen gerekli adımları atmadığına vurgu yaptı.
Türkiye’nin bölgedeki etkinlik alanını artırması ister istemez birçok
devleti rahatsız etse de asıl mesele başkalarının planlarının bozulması.
Kendisini büyük güç olarak gören tüm devletler, planlarını
bozanlara karşı düşmanlık içindeler.
Fransa bunun en belirgin örneklerinde biri olsa da son zamanlarda Doğu
Blokuna yanaştığımız eleştirilerine rağmen belki de hiç beklenmeyen
bir tepki Çin’den geldi.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı olmam hasebiyle ve Ankara’da
siyaseti yakın takip etme sorumluluğumun yanında iç politikadan fırsat
bulduğum her an soluğu dış politikada alıyorum.
Okuyorum, soruyorum, araştırıyorum.
Çin meselesi ile Türk Dünyası da bu bağlamda son
zamanlarda epeyce gündemimde yer alıyor.
Bakan Çavuşoğlu’na Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısını çıkarırsak Çin ile
ilişkilerimizin bir süredir kötü gittiği gözlemimi aktardım ve sebebinin Türk
Devletleri Teşkilatı ile ilgili olup olmadığını sordum.
Özellikle Devlet Başkanları Xi’nin Ortadoğu’ya iki
kez gelmesine rağmen Türkiye’ye uğramamasının oldukça manidar bir durum
olduğunu söyledim.
Sayın Bakan sorumdaki duruşumu onayladı ve Çin ile
ilişkilerin bir süredir olumsuz olduğunu açıkladı.
Fakat bunun Türkiye’nin Uygur Türklerinden kaynaklı
duruşundan dolayı Çin nedeniyle ortaya çıkan bir refleks olduğunun altını
çizdi.
Birleşmiş Milletlerin Uygurlar hakkındaki raporuna atıf yaparak
taleplerde bulunan Türkiye’nin Batılı devletlerle Uygur Türklerinin hakkını
savunan meselelerde yer almasının Çin’de rahatsızlık oluşturduğuna değindi
Sayın Bakan...
Türk Devletleri Teşkilatı’na ilişkin herhangi bir açıklama yapmasa
da sonraki sorularda “Türkiye'nin Karabağ’daki duruşuyla Türk
Devletlerinin açık destekçisi olduğu artık bu devletler tarafından görüldü. KKTC dâhil
ortak sorunlara ortak adımlar atılması gerekiyor.” cevabıyla durumu özetlemiş
oldu.
Evet, Türk Devletleri Teşkilatı şimdilik cılız ama
unutmayın on yıl önce Türk Devletlerinin birbirleriyle
ilişkileri neredeydi, şimdi nerede...
Cumhuriyet’in yüzüncü yılı ile Türkiye’nin başını çektiği birçok yeni harekatın
ortalığı çok karıştıracağını göreceğiz.
Kendisini dev aynasında gören herkes muhakkak Türkiye ile masaya oturması
gerektiği gerçeğini kabul edecek.
Yeter ki biz adımlarımızı sıkı tutalım ve vaktimizi boşa geçirmek yerine
gelişmeden hiç taviz vermeyelim.