Deşifre
Esir takası süresinde bile, Siyonist İsrail’in TAHRİKLERİ hiç bitmedi. Son ana kadar bombalamayı sürdüren katiller sürüsü, takas ile gönderilen Filistinlilerin evlerini basmaktan dahi geri durmadı. Trilyonlarca dolara hükmeden Siyonist Lobilerin, dünya liderlerini susturması ve yapılan soykırımı basın aracılığıyla kitlelere inandırması ise işin trajik tarafını oluşturdu. Ama gelin görün ki İsrailli Yarbay Nof Erez’in; “7 Ekim'de İsrail'deki müzik festivalinde yaşanan saldırının, Hamas’ın değil, ‘HANNİBAL PROTOKOLÜ' çerçevesinde İsrailli askerler tarafından yapıldığı” itirafından sonra olayın rengi değişti. Gerçi uyduruk dini kehanetlerle motive olan bu insan müsveddelerinde, bahanenin bitmeyeceği yadsınmamalı. Zira isim değiştiren PKK’yı, YPG/SDG şeklinde kutsarken de; oluşturdukları DEAŞ eliyle, İSLAMOFOBİ’yi hortlatırken de; Afganistan’ı ve Irak’ı türlü entrikalarla dümdüz ederken de bunu fazlasıyla tecrübe ettik maalesef. Yani kamuoyunu etkilemek adına bir şey bulmaları, şayet bulamıyorlarsa ısmarlamaları onlar için hiç zor değil şüphesiz. O sebeple Gazze’nin yanında yer alan Belçika’da, 30 okula bomba ihbarı yapılmasını bu minvalde okuyabiliriz. Hatta İrlanda’da, geçenlerde bir göçmenin bıçaklı saldırıda bulunması ve akabinde göçmen karşıtlarının sokağa dökülmesi de zamanlaması açısından oldukça manidar…
Anlayacağınız saplantılı bir güruh ile yüzleşiyor insanlık.
Üstelik Gazzeli Müslümanları “hayvan” gibi gören ve “YEŞAYA KEHANETİ” ile Arz-ı
Mevud peşinde koşan bir zihniyete sahip olduklarını bizzat kendilerinin
söylediği ortada. O yüzden Lübnan’ın, Irak ve Suriye’nin, bugünkü durumuna hiç
şaşırmamamız gerekiyor. Çünkü bu tablo, söz konusu ARZ-I MEVUD çalışılmalarına
yıllar önceden başladıklarını bariz ispatlıyor. Sakın abarttığımı sanmayın! Keza
gelinen aşamada İsrail’in Gazze’yi boşaltma, PKK/YPG terör örgütünce Irak ile
Suriye’de kantonlar oluşturma ve sonrasında da bu kantonların birleştirilip Siyonizmin
güdümüne sokma gayretinin göz artı edilmesi imkânsız. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
üzerinde oynan oyunlar da cabası… Tabi İngiliz Independent’ın; ‘’Kudüs’ten
sonra en önemli ülküleri URFA’nın ele geçirilmesidir. Aksi halde Arz-ı Mevud
tamamlanmamış ve kehanet gerçekleşmemiş olacaktır” biçimindeki haberi ise fazla
söze hacet bırakmamakta… Ancak Türkiye tüm bu olan biteni ÖNCEDEN GÖRDÜĞÜ için,
önlemlerini yine önceden aldığını söyleyebiliriz. Nitekim Libya ile varılan MEB
anlaşmasıyla, Akdeniz’de rahat hareket etmeleri engellendiği gibi hem Libya’da,
hem de Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kurulan askeri üslerin CAYDIRICILIĞI bu
açıdan önemlidir. Elbette K.Irak ve K.Suriye’deki terör odaklarına yapılan harekâtlarla,
BU HAİN PLANIN BOZULDUĞUNU da eklemekte yarar var.
Hülasa Milli ve Manevi değerlerimize sahip çıkmak ve
birliğimize kasteden dahili ve harici BEDHAHLARA karşı, omuz omuza vermekten
başka bir şansımız bulunmuyor. Öyle ki KEHANETLERİ DİN EDİNENLERLE ve onlardan
korkarak İKİYÜZLÜ TAKILAN, bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuz aşikâr. Ama
dünya bunlardan ibaret değil malumunuz üzere. Vicdanını dinleyen, insanca bakan
yâda bu güçlere boyun eğmeyen nice devletler/milletler mevcut yeryüzünde. O nedenle
bu katliamın küresel düzlemde afişe edilmesi ve akıllara kazınması önem arz
ediyor. Peki, ne yapılmalı? Mesela KİŞİSEL BAZDA İsrail’in bu soykırımını gerek
sosyal platformlarda, gerekse medya da “GAZZEKOST” şeklinde adlandırmak, AKILDA
KALICILIĞI bakımından değerlendirilebilir. Ayrıca bu katliamı lanetleyen
ülkelerde (Türkiye, İspanya, Belçika…) Gazze soykırımını gösteren bir “SOYKIRIM
MÜZESİ” yapılması da yine düşünülebilir. Bundan ne çıkar demeyin sakın! En
azından safımız belli olacaktır… Fakat bir çivinin nal’ı, bir nalın at’ı, bir
atın ise komutanı kurtaracağı da kesinlikle unutulmamalı. Yoksa BOYKOT meselesinden,
niçin bu derece rahatsız olsunlar ki… Belli
ki çok acıtmış… Sizce de öğle değil mi?