Dertleşelim mi?
Bu
metni yılbaşına girmek üzereyken gazeteye gönderecektim, kısmet olmadı.
Gözlemlerim beni, yeni bir takım hususları ele alma ve yazıya iliştirme
ihtiyacıyla baş başa bırakınca sayfadaki cümlelerin henüz tekâmülünü
tamamlamamış olduğunu fark ettim ve her şeyin bir vakti olduğunu hatırladım.
Sanat
bir kültür, edebiyat yaşam biçimi… Yazmak bireyin kendini gerçekleştirmesi;
kendi içinde merhaleler aşması, ilâveten toplumda uyandırdığı farkındalıkla
benliğini kontrol altına alması için bir imkân. Edebiyat, bu şuurla hareket
kabiliyeti geliştirenlere kapılarını sonuna kadar açıyor, adeta onlarla gizli
bir sözleşme imzalıyor. Bu sebeple insanın kullanım alanına aldığı kelimeleri
içselleştirebilmesi, onlara canlı birer emanet bilinciyle muamele etmesi çok
önemli… Edebiyat şemsiyesi altında yol yürümeye çalıştığımız ve inanmak istediğimiz
kalemler zaman zaman içimizde ciddi kırılmalara yol açabiliyor. Bunlardan bir
kısmı kitap çıkarmış, söze hâkimiyet kazanmış, kürsü sahibi olmuş, gençlere
ulaşmış. Ancak huzurlu değil. Çünkü edebiyat anlayışını kendini gerçekleştirme,
daha ileriye taşıma üzerine değil de rekabet duygusu üzerine tesis etmiş.
Edebiyatın içinde bir varlık ortaya koymaya çalışanları küçümsüyor, bir varlık
ortaya koyabilenlerle yarış hâlinde. Başarıyı bahaneye dayandırıyor. Sahip
olduklarıyla kibrini, olamadıklarıyla hırs ve haset duygusunu besliyor. Böylece
hakiki anlamda bir derdi ve sancısı olanlar, kendini üzgün bir dünyanın
eşiğinde hissediyor; kıskançlıktan ne yapacağını şaşırmışların, başarıyı
çalışma disipliniyle değil kişinin bulunduğu platform ve kimseler ile ilişkilendirmişlerin
çağına… İşin kötü
tarafı bir türlü hissiyatımızın kabullenemediği bu kimselerle yan yana
görünüyor olmamız, belki buna zorlanmamız. Taklit kolay; onlarca edebiyat
ortamı varken takıntı hâline getirdiklerimizin mahfiline sızmak kolay, istikrar
zor. Allah kimseyi kınadığıyla sınamasın. Zira öfke ve haset gelince iman
kapıdan usulca çıkıp gider… Edebiyatsa söylediğinin ve eylediğinin hayatına ne
kattığına dönüp bakarken ondan ne götürdüğünün de muhasebesini yapan ferde
ihtiyaç hisseder.
Bir
de ‘insan kullanma sanatı’nın hakkını verenler var. Siz bu enerji vampirleri
tarafından gönül dünyanızın çöp tenekesi misali kullanıldığının idrakindesiniz.
Üstelik “müminin ferasetiyle” kula baston muamelesi yapan teşekkür adabından
yoksunların mutlak kötü zaman sığınağı olduğunuzu da biliyorsunuz. Buna rağmen
güzel haslet olan merhametin sizde zaafa dönüşmesine izin veriyorsunuz.
Geçtiğiniz rahlenin öğrettiği bu! Neden sonra kendini kelimelerin ışığıyla
beslemeye çalışanların tercihinin seçilmiş bir yalnızlıktan yana olduğunu da
anlıyorsunuz. Oysa yazıcı her selâmın, her kelâmın emanet olarak sunulduğunu ve
dünyanın bir adalet mekanizmasına sahip bulunduğunu bilmeli. Savaşların,
ölümlerin, zulümlerin temelinde yatan sebeplere bakıldığında orada hep bir
empati yoksunluğu bulunduğunu hatırlamalı. Millet olmak, muhkem bir medeniyete
ev sahipliği yapmak sağlıklı bireylerle mümkün. Bu açıdan eğitimci kimliğiyle,
kalem sahasında olmasıyla, pek çok tecrübeye ev sahipliği yapacak yaşa
erişmesiyle nesillere örnek teşkil etmesi beklenen bir takım kimseler topluma
rol model olma iddiası taşımadan evvel kendini tedavi etmeli. Hiç değilse
kelimenin itibarını zedelememek adına… Söylenenin çoğalacağı, çoğaltılacağı
inancından hareketle geldiğimiz noktanın bizleri çirkinlikleri daha az dillendirmeye
zorladığı muhakkak olsa da güzele odaklanmak; insana yöneltilen zulmün aslında
Allah’a savaş açmak olduğunu, bir mühlet taşıdığını, karşılığının da Allah’tan
geleceğini bilmenin kendini bilmekle mümkün olduğunu hatırlamak, edebiyat ve
şiirin bir karakter taşıdığını; siyaset meydanlarına, oyun alanlarına meze
yapılmayacak kadar asil ve kıymetli olduğunu hatırlatmak lazım.
Dert
çok. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” söylemini severim. Edebiyat bir mektep,
bir tekâmül süreci. Boş lakırdıların, şehvet ve sohbet ihtiyacının, basit ayak
oyunlarının karşılanacağı bir anlam alanı edebiyata tekabül etmez. İyileşmenin
olmadığı yerden çıkıp gider edebiyat. Hele insanların birbirine kırdırıldığı,
sözün kirletildiği, her hâliyle samimiyetsizliğin konuşturulduğu, baskıcı ve
yıkıcı enerjilerle çerçevelenmiş bir zeminin benimsendiği yerde o, küstürülen
bir lafız olmaktan öteye gidemez. Bu anlamda benim, üzeri ne kadar örtülürse
örtülsün arka perdede incitilen, ağlatılan, hoyratça kullanılan kelimelerin de
edebiyatı çirkinliklerine malzeme yapanlardan davacı olacağına dair sonsuz bir
inancım var.
Her
yıl, bir muhasebe talebiyle veda ediyor insana. Belki de 2023 bir kısmımız için
eleme, seçme, ayıklama yılı oldu. Aslında uzunca zamandır Allah’ın emaneti olan
ömrü gereksizce işgal eden, ruhu yorup yıpratan kimseleri hayatımızdan yolcu
etmemiz, en azından kalbî rabıtamızı kesmemiz gerektiğini biliyorduk fakat tam
da şu durak bunu içselleştirmemize, herkesin herkese iyi gelmek zorunda olmadığını
kavramamıza imkân tanıdı.
Güzellik
ilimden, zarafetten, gelişim çabasından, ince şeylerden (örn; kitaplar, kalemler,
tabiatla hemhâl olma, kâinatı ibretle temaşa etme, okuma, şükrü çoğaltma),
beslenmeyi gerekli kılar. Fıtratı gereği zaten yıkmaya/dağıtmaya müsait olan
kimselerse ruhunu hakiki manada iyileştirecek kaynaklara yönelemediklerinde
dedikodu, laf taşıma, iftira etme, başta yüreğine ve davasına, sonra ailesine,
mesleğine, milletine ihanet etme gibi hasarlı, tabiri caizse içlerindeki
hayvanı besleyip büyüten durumlardan medet umar. Feraset sahipleri suretin
sirete ayna olduğunu ve bu kimselerin gönüllerindeki isin yüzlerine iz
bıraktığını görebilirler. Ondan sonra ister onlara, binlere ulaşmayla teskin
olsunlar, isterlerse yayımlanmış ürünlerini yerel dergilere pazarlama gayretine
girsinler ne vebalini alırken öykündüklerinin gölgesine yetişebilirler ne de
içlerine ayna tutan gözbebeklerini gizleyebilirler.
İnsan
bazen sezgilerinin önüne telkinlerini koymak suretiyle yaşanması zarurî
süreçleri erteler. Tabiatına iyi gelmeyecek kimselerle vaktini, sofrasını,
suyunu, sözünü, hânesini bölüşerek kendisine ihanet eder. Ancak yaşanması
gereken yaşanacak ve günün sonunda herkes kendisine benzeyenle yoluna devam
edecektir.
Selam
ile.