Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Ocak 2024

​Dertleşelim mi?

Bu metni yılbaşına girmek üzereyken gazeteye gönderecektim, kısmet olmadı. Gözlemlerim beni, yeni bir takım hususları ele alma ve yazıya iliştirme ihtiyacıyla baş başa bırakınca sayfadaki cümlelerin henüz tekâmülünü tamamlamamış olduğunu fark ettim ve her şeyin bir vakti olduğunu hatırladım.

Sanat bir kültür, edebiyat yaşam biçimi… Yazmak bireyin kendini gerçekleştirmesi; kendi içinde merhaleler aşması, ilâveten toplumda uyandırdığı farkındalıkla benliğini kontrol altına alması için bir imkân. Edebiyat, bu şuurla hareket kabiliyeti geliştirenlere kapılarını sonuna kadar açıyor, adeta onlarla gizli bir sözleşme imzalıyor. Bu sebeple insanın kullanım alanına aldığı kelimeleri içselleştirebilmesi, onlara canlı birer emanet bilinciyle muamele etmesi çok önemli… Edebiyat şemsiyesi altında yol yürümeye çalıştığımız ve inanmak istediğimiz kalemler zaman zaman içimizde ciddi kırılmalara yol açabiliyor. Bunlardan bir kısmı kitap çıkarmış, söze hâkimiyet kazanmış, kürsü sahibi olmuş, gençlere ulaşmış. Ancak huzurlu değil. Çünkü edebiyat anlayışını kendini gerçekleştirme, daha ileriye taşıma üzerine değil de rekabet duygusu üzerine tesis etmiş. Edebiyatın içinde bir varlık ortaya koymaya çalışanları küçümsüyor, bir varlık ortaya koyabilenlerle yarış hâlinde. Başarıyı bahaneye dayandırıyor. Sahip olduklarıyla kibrini, olamadıklarıyla hırs ve haset duygusunu besliyor. Böylece hakiki anlamda bir derdi ve sancısı olanlar, kendini üzgün bir dünyanın eşiğinde hissediyor; kıskançlıktan ne yapacağını şaşırmışların, başarıyı çalışma disipliniyle değil kişinin bulunduğu platform ve kimseler ile ilişkilendirmişlerin çağına… İşin kötü tarafı bir türlü hissiyatımızın kabullenemediği bu kimselerle yan yana görünüyor olmamız, belki buna zorlanmamız. Taklit kolay; onlarca edebiyat ortamı varken takıntı hâline getirdiklerimizin mahfiline sızmak kolay, istikrar zor. Allah kimseyi kınadığıyla sınamasın. Zira öfke ve haset gelince iman kapıdan usulca çıkıp gider… Edebiyatsa söylediğinin ve eylediğinin hayatına ne kattığına dönüp bakarken ondan ne götürdüğünün de muhasebesini yapan ferde ihtiyaç hisseder.

Bir de ‘insan kullanma sanatı’nın hakkını verenler var. Siz bu enerji vampirleri tarafından gönül dünyanızın çöp tenekesi misali kullanıldığının idrakindesiniz. Üstelik “müminin ferasetiyle” kula baston muamelesi yapan teşekkür adabından yoksunların mutlak kötü zaman sığınağı olduğunuzu da biliyorsunuz. Buna rağmen güzel haslet olan merhametin sizde zaafa dönüşmesine izin veriyorsunuz. Geçtiğiniz rahlenin öğrettiği bu! Neden sonra kendini kelimelerin ışığıyla beslemeye çalışanların tercihinin seçilmiş bir yalnızlıktan yana olduğunu da anlıyorsunuz. Oysa yazıcı her selâmın, her kelâmın emanet olarak sunulduğunu ve dünyanın bir adalet mekanizmasına sahip bulunduğunu bilmeli. Savaşların, ölümlerin, zulümlerin temelinde yatan sebeplere bakıldığında orada hep bir empati yoksunluğu bulunduğunu hatırlamalı. Millet olmak, muhkem bir medeniyete ev sahipliği yapmak sağlıklı bireylerle mümkün. Bu açıdan eğitimci kimliğiyle, kalem sahasında olmasıyla, pek çok tecrübeye ev sahipliği yapacak yaşa erişmesiyle nesillere örnek teşkil etmesi beklenen bir takım kimseler topluma rol model olma iddiası taşımadan evvel kendini tedavi etmeli. Hiç değilse kelimenin itibarını zedelememek adına… Söylenenin çoğalacağı, çoğaltılacağı inancından hareketle geldiğimiz noktanın bizleri çirkinlikleri daha az dillendirmeye zorladığı muhakkak olsa da güzele odaklanmak; insana yöneltilen zulmün aslında Allah’a savaş açmak olduğunu, bir mühlet taşıdığını, karşılığının da Allah’tan geleceğini bilmenin kendini bilmekle mümkün olduğunu hatırlamak, edebiyat ve şiirin bir karakter taşıdığını; siyaset meydanlarına, oyun alanlarına meze yapılmayacak kadar asil ve kıymetli olduğunu hatırlatmak lazım.

Dert çok. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” söylemini severim. Edebiyat bir mektep, bir tekâmül süreci. Boş lakırdıların, şehvet ve sohbet ihtiyacının, basit ayak oyunlarının karşılanacağı bir anlam alanı edebiyata tekabül etmez. İyileşmenin olmadığı yerden çıkıp gider edebiyat. Hele insanların birbirine kırdırıldığı, sözün kirletildiği, her hâliyle samimiyetsizliğin konuşturulduğu, baskıcı ve yıkıcı enerjilerle çerçevelenmiş bir zeminin benimsendiği yerde o, küstürülen bir lafız olmaktan öteye gidemez. Bu anlamda benim, üzeri ne kadar örtülürse örtülsün arka perdede incitilen, ağlatılan, hoyratça kullanılan kelimelerin de edebiyatı çirkinliklerine malzeme yapanlardan davacı olacağına dair sonsuz bir inancım var.

Her yıl, bir muhasebe talebiyle veda ediyor insana. Belki de 2023 bir kısmımız için eleme, seçme, ayıklama yılı oldu. Aslında uzunca zamandır Allah’ın emaneti olan ömrü gereksizce işgal eden, ruhu yorup yıpratan kimseleri hayatımızdan yolcu etmemiz, en azından kalbî rabıtamızı kesmemiz gerektiğini biliyorduk fakat tam da şu durak bunu içselleştirmemize, herkesin herkese iyi gelmek zorunda olmadığını kavramamıza imkân tanıdı.

Güzellik ilimden, zarafetten, gelişim çabasından, ince şeylerden (örn; kitaplar, kalemler, tabiatla hemhâl olma, kâinatı ibretle temaşa etme, okuma, şükrü çoğaltma), beslenmeyi gerekli kılar. Fıtratı gereği zaten yıkmaya/dağıtmaya müsait olan kimselerse ruhunu hakiki manada iyileştirecek kaynaklara yönelemediklerinde dedikodu, laf taşıma, iftira etme, başta yüreğine ve davasına, sonra ailesine, mesleğine, milletine ihanet etme gibi hasarlı, tabiri caizse içlerindeki hayvanı besleyip büyüten durumlardan medet umar. Feraset sahipleri suretin sirete ayna olduğunu ve bu kimselerin gönüllerindeki isin yüzlerine iz bıraktığını görebilirler. Ondan sonra ister onlara, binlere ulaşmayla teskin olsunlar, isterlerse yayımlanmış ürünlerini yerel dergilere pazarlama gayretine girsinler ne vebalini alırken öykündüklerinin gölgesine yetişebilirler ne de içlerine ayna tutan gözbebeklerini gizleyebilirler.

İnsan bazen sezgilerinin önüne telkinlerini koymak suretiyle yaşanması zarurî süreçleri erteler. Tabiatına iyi gelmeyecek kimselerle vaktini, sofrasını, suyunu, sözünü, hânesini bölüşerek kendisine ihanet eder. Ancak yaşanması gereken yaşanacak ve günün sonunda herkes kendisine benzeyenle yoluna devam edecektir.

Selam ile.