Dert babası olmayalım, çözüm insanını bulalım...
Çok kıymet verdiğim akademisyen bir hocam beni arayarak yaşadığı ALS hastalığı üzerine Türkiye’de artan farkındalığa katkı sunmamı istedi.
Konu hakkında elimden gelebilecek ne varsa yapmaya hazır olduğumu söyledim.
O anlattı, ben dinledim.
ALS hastaları birçok amansız hastalık gibi çaresini bulacak cevval bilim
insanını bekliyor.
Kanser dâhil bir gün mutlaka tüm bu hastalıklara çare bulunacak.
Hiçbir şüphem yok.
Çünkü bir dönemin ince hastalığı verem artık basit bir aşıya bakıyor.
Dünya nüfusunu kıran birçok humma artık basit bir ilaçla tedavi
edilebiliyor.
Yeterli kaynak ve emek verilirse neden insanlığı kahreden hastalıklara da
çare bulunamasın?...
Ben çok konuştum, şimdi sözü hocama vereyim de onun kelimelerinden biraz
da ALS hastalarını içinde bulunduğu durumu biraz anlayalım:
Son yıllarda
Türkiye’de farkındalığı artan hastalıklardan bir ide ALS hastalığı...
Fransız
nörolog Charcot sayesinde ALS hastalığı 1869 yılından beri bilinmekte ama 150
yıldır ne nedeni ve ne de tedavisi bulunamamakta maalesef.
100 binde 2-3
üç insidans piyangosunu kazananların hastalığı olan ALS hastalarının tanı
aldıktan sonra ömrü 5-6 yılı geçenler hayatta kalan şanslı yüzde 10’luk gruba
girenler arasında demektir.
Kanser veya
başka bir hastalık ne fark eder ki!
Herkes bir
gün ölecek. Bu dünyada canlıları eşitleyen tek gerçek ölüm.
Tedavisi
olmayan hastalıklarla yaşamak kendine göre farklılık gösterebilir.
Fakat ALS
gibi bir hastalıkla yaşamak biraz daha farklı.
Nefesi
solunum cihazına, beslenmeyi mama pompasına ve diğer bütün gereksinimleri bir
başkasına 7/24 bırakmaktır ALS.
Bakımı
üstlenmiş insanlar, kendi yaşamından vazgeçer ve ALS’li yakınını hayatta
tutmaya çalışır.
Bir yanda
yoğun bakım ortamına dönüşen ev yaşamı, çocuklar, anne-baba, mesleğiniz,
ekonomik sorunlar, diğer yanda kendiniz…
Dünyada her
90 dakikada 1 kişiye ALS tanısı konuyor.
Yaş 50
üzerinde ise risk 2 katına çıkıyor.
Entelektüel,
zeki, aynı anda birden çok görevi yapan bir beyniniz varsa, risk 3-5 kat artıyor.
Ailede diğer
nörodejeneratif hastalıklar varsa risk % 8-10 artıyor.
1960’larda
doğanlar 70-80 yılları arasında kullanılan ddt, organofosfatlar nedeniyle risk
artıyor.
Sigara içenlerin
riski artıyor.
Mevcut
sağlık sistemimizde ALS hastalarının bakımı eşlere, aile bireylerine veya
ücretli bakıcılara yükleniyor.
Oysa 24 saat
bakım gereken hastalar hastanelerde 3 vardiyalı mesaiye tâbi.
SGK
kapsamında ödenmeyen malzemeler, elektrik ve bakıcı masrafları nedeniyle ALS
hastası ve aileleri giderek yoksullaşıyor.
Eşine bakmak
için eşler işinden ayrılmakta, çocukları ise psikolojik açıdan travma
yaşamakta. Öğrenim çağındakiler ise fırsat eşitsizliğindeler.
KISACASI; Öncelerde,
okumaya, konuşmaya, aklınıza getirmeye hatta rüyada görmeye içinizin
dayanmadığı şeyleri adım adım yaşayamaya, geri dönüşü olmadan ve çaresizlik
içinde mecbur kalmanın adıymış ALS...
NE DERTLER VAR...
Kıymetli
hocamın satırlarında yer alan ifadeler kendisini anlatacak kadar güçlü...
Küçük
yavrularımızın büyük derdi SMA, kan kanseri ve daha nice bela bizlerin hamaset
yerine daha çok çalışması gerektiğini gösteren ve yüzümüze çarpan gerçekler...
Batılı
şirketlerin bu hastalıklara buldukları kapitalist tedavi yöntemleri ülkemize
getirmek için kampanyalar yapıyoruz.
Hâlbuki
bizim bilim insanlarımızı teşvik edecek mekanizmalar üretsek kim bilir bu
ülkenin güzel insanları neler neler başaracaklar.
Çare
bizde...
Yeter ki
faydalı işte ittifak edelim...
Türk
Tabipler Birliği, Türk Eczacılar Birliği başta olmak üzere tıbbın tüm
dallarındaki kıymetli hocalarımızın araştırma taleplerinin bu ülkenin imkanları
geniş kesimlerden bulunacakları taleplere kayıtsız kalınamayacağına inanıyorum.