Dershanelerin dönüşümü ve eğitimde kalite
MEB, dershanelerin özel okula dönüşümüyle ilgili yol haritasını belirledi. Peki, bundan sonra süreç nasıl işleyecek ya da ne tür reformlarla dershanelere olan ihtiyacı ortadan kaldırabiliriz. Bilindiği gibi dershaneler Türkiye'deki eğitim sisteminin merkezi sınav sistemine dayanıyor olması nedeniyle basit bir sınav sistemi için geliştirilen teknikler üzerinden para kazanan kurumlardır. Dolayısıyla bazı dershane işletmelerinin Türk Eğitim sisteminde köklü değişiklik istememesini bir nedeni de budur. Diğer taraftan dershanelerin kapatılması kararı Türkiye'nin içinden geçtiği olağanüstü bir ortamda verildi. Bu önemliu2026
Tam da bu noktada anayasanın ilgili maddesine(md.48) atıfta bulunarak dershanelerin kapatılmasının aynı zamanda"girişim özgürlüğünün" bitirilmesi anlamına geldiğini savunan Gülay Göktürk'e katılmadığımı ifade edebilirim. Gülay Göktürk prensip olarak doğru bir şey söylüyor. Elbette herkes çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olmalı ne var ki bu hak, ülkede siyasetin normal işleyişini kesintiye uğratma, illegal yöntemlerle halkın seçtiği sivil hükümeti devirme ve buna hazır itaatkar bireyler yetiştirme imkanını da tanımamalıdır. Diğer taraftan özgür düşünce tekelleşmeye, "himmet" adı altında zorlama bağışlara, haksız rekabete ve ailelerle çocukları karşı karşıya getiren bir takım yapılanmalara karşı da tavır almayı gerektirmez mi? Bu bakımdan içinden geçtiğimiz şu süreçte bir taraftan paralel yapı eleştirilirken diğer taraftan bu yapının en temel unsurlarından biri olan dershaneler savunulamaz. Asıl konumuza dönecek olursak.
Geçenlerde SETA Türkiye'nin 2023 Vizyonu ve Eğitimde "Orta Kalite Tuzağı" başlıklı bir rapor yayımladı. Rapor; PISA 2012 sonuçlarına göre Türkiye'nin OECD ülkelerinin hala gerisinde olduğunu dikkat çekerek bir takım önerilerde bulunuyor. SETA'ya göre eğitim sisteminde eşitlik ve kaliteyi geliştirmek için kaynakların (beşeri ve fiziki) öncelikli olarak dezavantajlı bölgelerdeki okullara yönlendirilmesi gerekmektedir. Buna ilaveten, sosyal yardımların, eğitim başarısı üzerindeki etkisi dikkate alınarak, sosyal yardım ve eğitim destekleri etkin bir şekilde uygulanmaya devam etmelidir. Sonuna kadar okudum. Kuşkusuz içinde değerli bilgiler de var. Ne var ki Türkiye'de faaliyet gösteren bu tür sivil toplum örgütlerinin bir eksiği var. Gelinen noktadahala merkeziyetçi yapının korunması esası üzerinden öneriler geliştiriyorlar. Oysa temel sorunumuz merkeziyetçi yapının ve eğitimin tek elden kumanda edilmesi ilaveten tek bir eğitim türünün varlığının devam ettirilmesi sorunudur.
Dershanelerin dönüşümüne somut öneriler;
Türk eğitim sisteminde yapılacak olan değişiklerin ana çizgisini, adem-i merkeziyetçilik ile okul, eğitim programı, müfredat ve finansman çeşitliliğinin oluşturması gerekir. Bu bakımdan merkeziyetçiliğin azaltılması, her kademedeki okulların, bu okullardaki müfredatların ve finansmanlarının çeşitlenmesine bağlıdır. Adem-i-merkeziyetçiliğin ve çeşitliliğin gerekçesi, eğitim konusundaki sorumluluğun sadece devlete bırakılmaması ve eğitimin tüm paydaşlarının bu sorumluluğu üslenmesidir. Türkiye'de 65 bin okul olduğu düşünülürse devletin tek başına bu sorumluluğun üstesinden gelmesi, oldukça zordur. Geçenlerde, çok kıymetli, reformcu eğitimcilerden Doç Dr. Hasan Yücel Başdemir ve Mehmet Ali İlkaya ile birlikte dershanelerin özel okula dönüşümü üzerine bir hayli kafa yorduk ve bir rapor hazırladık. Önerilerimizi özetleyecek olursak,
Türkiye'de yönetim ve finansman % 95 oranında merkeze bağlıdır. Bu oranın uzun vadede % 40 civarına indirilmesi gerekir. Eğitimde sorumluluğun toplum tarafından paylaşılması gerekir. Bu sorumluluk ve oranların oluşması, farklı eğitim programlarının uygulamaya koyulmasına ve profesyonel sivil/özel işletmeciliğin yaygınlaşmasına bağlıdır.Bu bakımdan serbest müfredat modeli, orantılı genel ve özel müfredat, tam finansman desteği, kısmi finansman, özelleştirme vs. sistemler denenmelidir. Bu süreçlerin her biri çok iyi izlenmeli; avantajlar ve aksaklıklar kaydedilmelidir. Bağış sistemi devreye girmelidir. Program çeşitliliği ve yaygın eğitimin genel eğitimin parçası haline getirilmesi, rekabeti kızıştıracak ve birçok iyi modelin ortaya çıkmasına imkan sağlayacaktır. Bu süreçlerde MEB koordinasyon, yeterlilik ölçütleri ve kriminal açıdan denetleme işlemlerini üslenmelidir. Devlet özel eğitimi teşvik etmeli,özel işletmelerin kendi eğitim programlarını hazırlamalarına müsaade etmelidir.
Bunun için mevcut devlet okulları içinde mali imkanlarını kendisi karşılayabilecek durumda olan okullar özelleştirilmelidir. Bu özelleştirmeler, kademeli ve pilot uygulamalar şeklinde başlamalıdır. Öncelikli olarak bu pilot okullar, İstanbul'da Bakırköy, Şişli; Ankara'da Çankaya-Gaziosmanpaşa gibi bölgelerdeki okullardan başlamalıdır çünkü bu tür okullar, kendi mali imkanlarını oluşturma potansiyeline ziyadesiyle sahiptir.Türkiye'de eğitim denince belirli bilgilerin bilinen bazı yöntemlerle öğrencilere aktarılması anlaşılmaktadır. Eğitim düşüncesi dar bir kapsama sahiptir. Türk Eğitim sistemi tarihsel olarak bu zihin yapısı üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla yeni reform önerileri bu zihin yapısının dışında gerçekleşmelidir. Bu konuya kaldığımızdan yerden devam edeceğiz.
twitter.com/sivildemokrat