Derin ABD-Trump çekişmesi
1974'te Nixon'ın istifasına yol açan Watergate skandalı sonunda başkanlığa getirilen Gerald Ford ile ABD'deki başkanlık seçimlerini takip ediyorum.
Müstafi Başkan Nixon'ı af ederek yargılanmasına mani olan Gerald Ford 1976'da Cumhuriyetçi Partiden aday olduğu başkanlık seçimlerinde SSCB ile ilgili gaflarından dolayı Demokrat Parti adayı Jimmy Carter karşısında hüsrana uğramıştı.
Doğrusunu söylemek gerekirse soğuk savaşın sürdüğü o dönemlerin başkanları bile bu kadar karışık bir ABD politikası ile karşı karşıya kalmamışlardı. Trump kafası karma karışık bir şekilde göreve başladı. Atlantik ötesine bakışı alışılagelmiş Amerikan politikalarıyla uyuşmayan Trump, seçimlerden önce, yemin töreninde ve törenden hemen sonra yaptığı açıklamalarla bu kafa karışıklığının ipuçlarını verdi. Amerikan halkına yönelik "ülkeyi daha yaşanabilir hale getirme" vaadini gerçekleştirmede başvuracağı izolasyoncu yöntem değil; Latin Amerika, Ortadoğu, Uzak Doğu ve Avrupa ile ilgili dış siyaset bağlamında yapmış olduğu açıklamalar bizim de kafamızın karışması için yeterliydi.
Trump, ABD'nin önceliğinin dış dünya değil, kendi sorunları olması gerektiğini dile getirirken, başka ülkelere askeri müdahaleye karşı olduğunu da söylüyor. Konuşmalarında "Beyaz Anglo-Sakson" kültürüne mesajlar veriyor. Buna rağmen zengin, şımarık, azgın Amerikalıların "Trump benim başkanım değil" sloganıyla sokaklara dökülmesi Başkanın retoriğinden ziyade "Derin Amerika" ile Trump arasındaki kavgadan kaynaklı olduğu aşikardır.
Başkan Trump Amerika'nın gücünden çok şey kaybettiğinin farkında, işsizlik konusunda ciddi kaygılar taşıyor ve bu duruma küreselciliğin sebep olduğunu düşünüyor. "Amerika'yı tekrar harika yapalım" sloganının yanı sıra Trump'ın;
"Uzunca bir süredir başkentteki küçük bir grup, yönetimin tüm imkanlarından faydalanırken halkın kendisi bundan kendi payına düşeni alamadı. Washington gelişti, ancak halk bu zenginlikten nasiplenemedi. Politikacıların refah düzeyi arttı, ancak istihdam azaldı ve fabrikalar kapandı. Yerleşik düzen bu ülkenin insanlarını değil, kendini muhafaza etti. Onların zaferi sizin zaferiniz değildi. Onların başarısı sizin başarınız değildiu2026 Amerika sizin ülkeniz." söylemleri onun ABD müesses nizamı, yani küreselcilerle karşı karşıya gelmesi için yeterli gerekçe olarak kabul edilebilir.
Çin için agresif olan, lakin Putin'e sıcak mesajlar vererek küreselcileri kızdıran Başkan Trump, "Amerikan ordusunun çok üzücü şekilde tükenmesine izin verirken diğer ülkelerin ordularını sübvanse ettik. Kendi sınırlarımızı korumayı reddederken, diğer ülkelerin sınırlarını koruduk." tespiti ile küreselcilerin ABD'ye hakim olduğu varsayıldığında Trump ile lobi kavgalarının sonucu merak edilmeye değer bir konu oluyor.
Başkan'ın Ötekileri
Hispaniklerle, Müslümanlara karşı söylemleri Trump'ın adaylıktan önce de var olan düşünceleridir. Bunun için kampanyasını bu dışlamacı dil ile sürdürdü. Seçim kampanyasında satın alınan içe kapanmacı dilin etkileri ile küreselcilerin gücü yine Trump'ın politikalarını etkileyeceğe benziyor. Keza ABD'nin "ötekileri" olan milletlerin bu söyleme vereceği tepki başkanın politikalarının seyrini değiştirebilir.
Trump, "terör/izmle mücadele edeceğim" diye halkına söz verirken diğer yandan da "DAEŞ'in Obama tarafından kurulduğunu..." iddia etti. Bu problematikin aşılması da sonucu merak edilen önemli bir konu.
Lobiler ve Trump
Derin Amerika, yani finans çevreleri, "aileler" ve yüksek bürokrasinin Trump'tan hoşnut olmadıklarını biliyoruz. Bir milyon insanın gösterilerini görmeyen Trump önümüzdeki dönemde daha büyük organizasyonların göstereceği tepkilere muhatap olabilir. Trump'ı istedikleri politikaya mahku00fbm etmeyi amaçlayan küreselcilerin başka ne tür sürprizler hazırladığını ise ileriki aylarda görebiliriz.
Amerika-Türkiye İlişkileri
Obama döneminde yapılan bilhassa PKK-PYD ve DAEŞ gibi yanlışların ABD-Türkiye ilişkilerini zedelediğini gören Trump, yeni dönemin kodlarını vermeye başladı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın uyarılarına rağmen söz konusu örgütlere ilişkin politikasını değiştirmeyen Obama yönetiminin aksine Trump'ın A Takımında yer alan yöneticiler, "Türkiye bölgede en güçlü müttefikimizu2026 Türkiye bizim koalisyon ortağımız, bunu öncelikle not edelimu2026 Dabık'ın alınmasından sonra (Türkiye destekli güçler) El Bab'a yöneldiler. Biz bunu da destekliyoruz ve onların El Babı DEAŞ'tan almasını istiyoruzu2026" sözlerini, örgütler ve Suriye konusunda da Obama yönetiminin yanlışlarını sürdürmeyeceğine yönelik olduğunu kabul edebiliriz.
Fetullah Gülen ve iadesi ile ilgili olarak Trump ve çevresinin geçmişte söyledikleri, müesses nizamla aralarındaki çekişmelerin seyrine göre belirleneceğe benziyor. Yakın çevresinin 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü sonrası çelişkili açıklamaları yeni dönemin tutumuyla ilgili yeterli bilgi vermese de Trump'ın Obama yönetiminin ABD'nin başına ördüğü FETÖ çorabına evet diyeceğini beklemiyoruz.
FETÖ elemanlarının sınır dışı edilmeleri ya da Türkiye'ye iade edilmeleri, terör örgütü elebaşı Gülen'in Türkiye'ye iadesinin seyrini netleştirecektir.
Trump, Türkiye ile yaşanan krizi aşmak istiyorsa tarihin en alçak saldırılarıyla Türkiye'ye büyük zararlar veren FETÖ elebaşını bir an önce Türkiye'ye teslim etmelidir.
Yoksa kolundaki sepetle yoluna devam edecek Trump.