Dergâh'ın içinde sabahı beklerken
Türk yayıncılığının öncü ve önemli kuruluşu Dergâh’ın kurucusu Ezel Erverdi, Sabahı Beklemeden kitabında hayatını ve hatıralarını anlatıyor.
Mehmet
Nuri Yardım
Yayıncılık zor zenaat. Bu mesleği aşk ile yapmaya
kalkarsanız zorluğu da, çilesi de, keyfi de sefası da artar. Bu bakımdan Dergâh
gibi kuruluşları, diğer vasat yayınevlerinden ayırmak gerekiyor. Zira bir
mektep olmak ideali ile kurulan yayınevi, şimdiye kadar memleket sathında
yüzbinlerce okuyucuya ulaştığı gibi, özgün bir yazar nesli de yetiştirdi. Bugün
Türk edebiyatı ve fikir hayatında ‘Dergâhçılar’ nesli vardır ve eserleri esaslı
biçimde okunuyor. Dergâh bizim 80 kuşağı için bir sığınak, bir buluşma mekânı
ve mektep hüviyetindeydi. Bizden önceki 70 ve 60 kuşağı için de öyle bir okul
vasfı vardı. 80’li yıllarda Anadolu’dan kopup gelen üniversite neslimiz için
bir irfan otağı oldu. Nurettin Topçu Hoca’nın Hareket’iyle başlayan cevelan, Dergâh’ın
kutlu mekânında devam etti. Biz edebiyata, sanata, okumaya ve yetişmeye meraklı
gençlerin beslendiği ana kaynaklardan biri de şüphesiz Dergâh pınarı olmuştur. Bu
yayıncılık anlayışının merkezinde Anadolu sevgisi, kalbinde kardeşlik duygusu, ruhunda
ise Türkiye sevdası vardı. Zaten yayın anlayışı dile getirilirken “Ayak
bastığımız merkez zemin yakın ve uzak tarihiyle, kuvvet ve zaaflarıyla Türkiye
idi” deniliyor. Memleket tutkusu, başka
nasıl anlatılır ki?
Kaplan’dan
İşaret ve Destek
Biz Mehmet Kaplan Hocanın talihli talebeleriydik. Hocamızın
eserlerini ve hocası Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bütün kitaplarını yayımlayan
Dergâh’ın da sıkı müdavimleriydik. Bu gönül mangalını eşelerken Nurettin Topçu’yu,
Remzi Oğuz Arık’ı ve diğer kudretli mimarları da keşfettik. Eserlerini heves ve
heyecanla okuduk. Bilhassa Tanpınar ve özellikle romanı Huzur, bizim için yol açıcı ve yürek serinletici oldu. Sahaflarda
ve kültür muhitlerinde dolanıp beslenmeye başlamıştık. Sanıyorum Dergâh’ın
mimarı Ezel Erverdi büyüğümüzün ilk istişare ettiği kişi Nurettin Topçu ise,
ikincisi de Mehmet Kaplan Hoca olmalı. Dergâh’ın İstanbul’daki mekânları bugüne
kadar çok değişti ama özü hep aynı kaldı. Divanyolu’nda, Sirkeci’de,
Cağaloğlu’nda hep aynı nezih ortamı yakaladık ve mümtaz simaların tebessümleriyle
karşılaştık. Bâbıâli’den ayrılan yayınevi, bugün Üsküdar’da hizmetine devam
ettiriyor.
Proje
Fabrikatörü
Sabahı
Beklemeden hatıratını okurken, haddim olmayarak Ezel Erverdi
için iki vasfı düşündüm. İlki “proje fabrikatörü” oluşu, ikincisi ise
“kabiliyet kâşifi” hususiyeti. Müşfik, mütebessim ve huzurlu bir sima ama aynı
zamanda zihni devamlı işleyiş hâlinde. Âdeta gemilerin sürekli olarak girip
çıktığı bir hareketli liman. Topçu Hoca, irşadı mükemmel bir kılavuz, Ezel Bey
ise eski nesil bir başöğretmen. Bâbıâli’nin ve neşriyat dünyamızın uçbeyi.
Hiçbir zaman heyecanını yitirmeyen ve bu cephesiyle de yayıncılara örnek teşkil
eden bir güzide naşir. Yazarlarıyla köklü dostluklar kurabilen nadir bir
patron. Dirayeti, heyecanı, sebatı ve gayretiyle Dergâh Mektebi’nin öncüsü,
gözcüsü, sözcüsü…
Cevheri
Mücevhere Dönüştürmek
Ezel Bey, her daim yetenekli gençlere sahip çıkmış,
hayırlı teşebbüslere omuz vermiş, fikir ve sanat hayatımızın canlı kalmasında
her türlü mihneti çekmiş bir ‘ağabey’dir. Yayıncılık, dergicilik, kitapçılık, dergicilik,
gazetecilik, muhtelif alanlarda şirketler… Sabahı
Beklemeden kitabını okurken sadece bir yayınevinin özel tarihini değil,
Türkiye’nin yakın geçmişini de sağlam bir dürbün ile görebiliyoruz. Dergâh
kendi sahalarında otorite olan yetkin hocaların ders verdiği bir üniversite
gibi. Bu akademinin rektörü Ezel Erverdi ise hocaları arasında Mustafa Kutlu,
İsmail Kara, Ali Birinci, Hüsrev Hatemi, Teoman Duralı, Orhan Okay, Emin Işık,
Ferruh Bozbeyli, Mustafa Kara, Süleyman Uludağ da bulunuyor. Sekiz ciltte
tamamlanan ve alanında en hacimli bir eser olan Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi Ezel Erverdi’nin belki de
yüzlerce projesinden biri. Bu abidevî kaynak eseri hazırlayan Mustafa Kutlu ile
yıllar önce sohbet etmiştik. Ansiklopedinin serencamını kâh sevinçle, kâh
hüzünle anlatmıştı.
Ardından Dinî Bilgiler Ansiklopedisi…
Bu çatı
altında eserleri neşredilen kıymetli yazarlardan bazıları: Abdülhak Hamit
Tarhan, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Haşim, Ömer Seyfettin, Ahmet Hamdi Tanpınar,
Nurettin Topçu, Mehmet Kaplan, Remzi Oğuz Arık, İnci Enginün, İsmail Kara, Hüsrev
Hatemi, Mustafa Kara, Mustafa Kutlu, Ahmet Yaşar Ocak, Zeynep Kerman, Orhan
Okay, Bilge Seyidoğlu, Cinuçen Tanrıkorur, Teoman Duralı, Süleyman Uludağ,
Ahmet Tabakoğlu, Ali Birinci, Ayhan Bıçak Bilge Seyidoğlu, Ahmet Atilla
Şentürk, Ahmet Kartal, Haluk İpekten, Sıtkı Aras, Fazıl Gökçek, Alev
Sınar, Mustafa Kök, Yavuz Demir, Yavuz Akpınar, Yılmaz Tezkan, Ziya
Bakırcıoğlu.
Türk
İrfanının Kütüphanesi
Türk
Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nden bir nebze
bahsettik. Ama başka ansiklopedi ve diziler de var. Mesela Türk Klâsikleri, İslâm Klâsikleri, Batı Düşünesi, Doğu Düşüncesi,
Çağdaş Türk Düşüncesi, Çağdaş İslâm Düşüncesi, Felsefe, Tarih, Müzik kitapları…
Anadolu Kitaplığı, Ülke Kitapları, Erzurum Kitaplığı, Yeni Türk Edebiyatı Metinleri… Armağan kitaplar… Kurulan gazeteler,
yayımlanan dergiler, yeni yayınevleri… Ezel Erverdi “vefa” hissini yaşamış ve
çevresindekilere yaşatmış bir karakter abidesi ve hatır numunesidir. Vefat
edenler için ‘anma’, yaşayanlar için hazırlanan ‘armağan kitaplar’, bu vasfın
nişanesi. Mehmet Kaplan, Nurettin Topçu,
Orhan Okay, İnci Enginün, Zeynep Kerman, Bilge Seyidoğlu, Süleyman Uludağ
armağan kitapları, gözü de gönlü de dolduruyor. Âdeta hatıralarla,
fotoğraflarla bezenmiş zarif albümler demeti… Dergâh, ismiyle müsemma bir ulu
irfan okuludur ki, orada hoca olmak kadar talebe olmak da müdavimler için bir
talih sayılsa gerek.
1977 yılında kurulan yayınevi bugün hayrü’l-halefini
bulmuştur. Köklü kuruluşun Genel Koordinatörü Asım Onur Erverdi canla başla
çalışıyor. Ve yardımcısı olan iyi editörler. Sağlam bir kütüphane oluşturmak
için Doğu’dan, Batı’dan, İslâm dünyasından, tarihten, edebiyattan, felsefe ve
düşünce dünyasından, sanatların her dalından seçme eserleri ilim, sanat ve
kültür dünyamıza kazandırmaya devam ediyorlar. İlmî eserlerin yanı sıra şiirden
denemeye, romandan tiyatroya ve hatıra ile seyahat kitaplarına uzanan sanat
eserlerine de yer verilen yayınevinde mühim konulara dair mümtaz hocaların
seçkin eserleri de bulunuyor.
Sabahı
Beklemeden
Haftalardan beri Sabahı
Beklemeden’i okuyorum. Neredeyse derkenar düşmediğim sayfa, altını
çizmediğim satır, işaret koymadığım bölüm kalmadı. Hem hatırat, hem de hayat ve
hakikat kitabı. Yayınevinden önce Hareket Yayınları ve dergisi, Dergâh
Kitapçılık’ın kuruluş hikâyesi, Derya Dağıtım, Derpa, Dergâh Kitabevleri ve
Dergâh Yayınları A.Ş. Bu kuruluşların kurucuları, hisseleri, emekleri, arada
yaşananlar, istişareler, sürekli toplantılar… Keşke her büyük yayınevi kendi
tarihini okuyucularına böyle açık ve net biçimde açsa. Yaşanan sıkıntılar,
çekilen acılar, kopuşlar, ayrılışlar, gösterilen üstün çabalar, başarılar,
bazen de hezimetler ve daha nice hadise… Anlatılanları merak ve heyecanla okurken
şüphesiz kendimize de hisse çıkarıyor, ders alıyoruz.
Ezel
Bey’in Büyük Sinema Tutkusu
Doğrusu bu eseri okuyana kadar Ezel Bey’in sinemaya
tutkusunun bu denli yüksek olduğunu bilmiyordum. Bir filmin yapımcılığını
üstlenecek kadar elini taşın altına koymuş bir ideal adamı. Senaryolar,
filmler, diziler… Eh Metin Erksan gibi Türk sinemasının güneşi bir kişiyle dost
olabilmek kolay mı? Beni en çok hüzünlendiren bölüm, Ezel Beyin büyük oğlu Osman
Kerim’in müessif bir kazada ve gencecik yaşta hayata veda etmesi oldu. Aile
fertlerinin yazılarını okurken gözyaşlarıma hâkim olamadım. Bu büyük kedere
rağmen mümince gösterilen metanet, sabır ve tevekkül ise Cenabı Allah’ın lütfu.
Ezel Bey’in sinema merakı gibi siyaset hevesi ise bahs-i diğer. Hakikaten hayat
kitabıdır Sabahı Beklemeden. Rahat ve
samimi bir üslûp. Akıcı ve sürükleyici bir anlatım. Yüzlerce fotoğraf, kapak,
afiş ve kupür. Büyük boy, 528 sayfa.
Ezel Erverdi, çok sevdiği ve bağlandığı Nurettin
Topçu’nın özelliklerini şöyle sıralar: “Nurettin Bey’de şu vasıfları gördüm:
Muallim (okulda, toplumda), irşad eden filozof, mutasavvıf yönelişli mümin,
idealist ve sanatkâr.” Doğrusu Ezel Bey’in bütün bu vasıfları Hoca’sından
tevarüs ettiğini ve aynı cömertlikle etrafına yaydığını görüyoruz. Böyle
olmasaydı, Türk yayıncılığının temel taşlarından biri olan Dergâh kurulabilir
miydi? Haydi kuruldu diyelim, böylesine canla başla yaşatılabilir miydi? Başta
Ezel Ağabey olmak üzere bu kutlu yapıya taş taşıyan, emek veren ve destekte
bulunan herkese teşekkürler…