'Depremle mücadele' için köye ev yaptırmak!..
Karşı karşıya kaldığımız felâketin büyüklüğünü izaha kelimeler yetmiyor.
Bir
yandan “Hâlâ ümit var, hadi enkaz
altından bir can daha, bir can daha… Yardım et Allah’ım!” diye dua ediyor,
bu büyük yıkımın yaralarını ne kadar ve nasıl sarabileceğimizi düşünüyor…
Diğer
yandan da “Biz ne zaman akıllanacağız!”
diye soruyorum.
Neresinden
tutsan dökülüyor “depreme dayanıklı”
diye üç milyon, beş milyon liraya satışa sunulan yepyeni binalar bile un ufak
olmuş…
Bulvarlardaki
binalar yıkılmış, “altlarında koca koca
dükkanlar” bulunan binalar…
Yer
ferahlasın, dükkân rantı artsın diye
kolonları kesmiş kimi herifler!
Uzmanlar,
birçok yeni binanın dengesini de, aşağıdaki dükkânların bozduğunu söylüyor.
Bu
işlerin denetleyenleri yok mu; hadi kimi müteahhitler aşırı kâr hırsıyla
hareket ediyorlar da, bunları her aşamada kontrol etme mükellefiyetindeki “denetimciler” ne yapıyor…
“Yerel
Yönetimler”
ne yapıyor?
*
Depremzede
misafirlerimizle bunları konuşurken, yazımıza başlık olan o cümleye takıldı
kulağımız:
“Depremle
Mücadele İçin Köye Ev Yaptırmak!..”
Malatyalı
hısmımız, “Allah Muhafaza, aynı
depremler İstanbul’da olsa sıkıntı kat be kat fazla olur!” dedi ve şöyle
devam etti:
“Bizim
oralarda şehir merkezinin hemen dışında kayısı bahçeleri, köyler, geniş tarım
arazileri vardır. Oralardaki köy evleri,
bu depremde çok sayıda insanımıza sığınak oldu. Akrabamızın köye yaptırdığı 5
odalı bir eve, beş aile sığındı o dondurucu soğukta. Bir evde 30-40 kişi… Böyle
bir imkân olmasaydı, enkazlar arasında perişan olacak, ayazdaki kalabalığı daha
da arttıracaklardı. Köylerimizde her vakit erzak bulunur. Oralar kötü günler
için de hazırlıklıdır. Köyde bir evin olsa ya da yakınlarının evleri olsa, ‘çocukları’
oraya yerleştirir, gider diğer
depremzedelere yardım edersin.
İstanbul
gibi bir yerde, Allah muhafaza büyük bir deprem olsa, kim nereye
gidebilecek? Kaç kişinin, kendisine ya
da akrabalarından birine ait bir köy evi var?”
*
Şöyle
tek katlı bir köy evi, iki odalı mesela…
Çok
iyi olmaz mı, o durumda?
Biz
köyleri kaybettik, çok şey kaybettik.
Birçok köyde “yaz kış kapısı
açık” hane kalmadı gibi.
Validemizinin çocukluğunun
geçtiği köyde, otuz yıl evvel en az iki yüz kişi ikâmet ederdi…
Şimdi sadece yedi!
Köylerin çoğu kapanmak üzere,
imamların çoğu namazları tek başına kılıyor!
“Sekiz yıllık kesintisiz eğitim” dayatmasıyla köy okulları
kapattı 28 Şubatçılar, o da büyük darbe oldu köylere.
Milli Eğitim Bakanlığı
şimdilerde, kesintisiz eğitimden dolayı
boşa düşen köy okul binalarının değerlendirilmesi için çalışma yürütüyor…
Kapanmak üzere olan birçok köyümüze
küçük bir umut ışığı da…
Çok küçük bir umut ışığı.
Köylerimizin ayağa
kalkabilmesi, güzel sığınıklar olabilmesi için “ev yaptırmak”
isteyenlerin önündeki büyük engeller kaldırılmalı.
Bu işler iyice “prosedüre”
bağlanmış durumda.
Köye küçücük bir ev yaptırmak
isteseniz, bir sürü “tezgahtan” geçmek, bir dolu yere para bayılmak
durumunda kalıyorsunuz…
İnşaat maliyetleri de malûm…
Bu durumda, heves edip iki göz
ev yaptırmak isteyenlerin çoğu vazgeçiyor.
*
Yazıyı bağlıyorum yavaş yavaş..
Küçücük köy evlerinin yapılması
kolaylaştırılsa…
Teşvik edilse…
Köylerdeki “bakıma muhtaç”
evlerin ıslah edilmesi için de teşvik uygulansa…
Bakarsınız, “Bıktım artık bu
karmaşadan. Gidip köyüme yerleşeyim bari” diyenler de olur…
Bunca emeklimiz var mesela, “orta
yaşlı” emeklilerimizin sayısı da iyice artacak malûm…
Köye dönüşlerin teşvik
edilmesinde “her bakımdan” fayda yok mu?
İnternet kullananlar, arama
motoruna “Köye dönüşler Serdar Arseven Milat” diye yazarlarsa, bu
konudaki düşüncelerimi ihtiva eden makaleye ulaşabilirler.
Yazıyı burada bitirelim ve
depremzedelerimizle ilgilenmeye devam edelim.