Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.99
Gram Altın
2457.45
BIST 100
9797.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Şubat 2023

​Depremin yaraları Sanatla Sarılıyor

Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin yaraları sanatla sarılıyor. Şairler, yazarlar, ressamlar, müzisyenler, sinema ve tiyatro sanatçıları özellikle çocuklara yönelik yoğun faaliyette bulunuyor.

Hepimiz haftalardan beri “asrın felaketi”ni yaşıyor, konuşuyoruz. Şüphesiz daha uzun zaman bu tesirin altında kalacağız. İnşallah bu afetten herkes gereken dersi alır, bundan sonra ona göre adımlar atılır. Yabancı kurtarma ekipleri memleketlerine dönerken milletimizin yardımlaşma duygusuna hayran kaldıklarını açıkladılar. Hakikaten biz böyleyiz. Zor zamanların insanlarıyız. Bu deprem başka yerde yaşansaydı o ülke büyük ihtimalle toparlanamazdı. Ama biz Allah’ın izniyle yaralarımızı sarıyoruz, acılarımızı da dindireceğiz.

Deprem bölgede olanları ve olmayanları çok etkiledi. Ama en çok tesir altında kalanlar da masum çocuklarımız. Bilhassa depremi yaşayan, hatta enkaz altında kalan yavrularımız. Çocukların normal hayata dönebilmesi için devletimiz elinden geleni yapıyor. Doktorlarımız, psikologlarımız, eğitimcilerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız seferber olmuş durumda. Kimi oyuncaklarla çocuklarımızı sevindirirken birçok genç kız ve anne de yaptıkları ‘bez bebek’leri bölgedeki kız çocuklarına ulaştırıyorlar. Herkes depremzede çocuklarımızı şefkatle, merhametle kucaklıyor, onlara yardımcı oluyor. İçeriden ve dışarıdan yapılan yardımlar yerlerine ulaştırılıyor. Depremi yaşayan 11 şehrimizde bulunan bazı aileler, farklı illere taşındı, tabii çocuklar da ayrı bir ortama geçti. Okulları da değişti, öğretmenleri de. Artık yeni sınıf arkadaşları var. Bu değişimin onların ruhunda müspet duygular uyandıracağına inanıyorum. Tabii bu konuda özellikle eğitimcilerimize ve depremzede çocukların yeni sınıf arkadaşlarına büyük görevler düşüyor.

SANAT İYİLEŞTİRİR

Psikologlar, büyük felâketlere duçar olan çocuklarımızın sanatla rehabilite edilebileceğini, oyun merkezli sanatların çocuklara yaşadıkları tramvayı atlatabileceğini belirtiyorlar. Nitekim durumdan vazife çıkaran birçok resmî ve özel kuruluşun temsilcileri, çeşitli çalışmalarla çocuklarımıza moral aşılamaya başladılar. Bu alanda öne çıkan kuruluşlarımızdan biri de TRT’ydi. “Çocukların Yüzü Solmasın” sloganıyla hareket eden TRT’nin Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, bölgede düzenlenen programa katıldı. Çocuk merkezli faaliyette, TRT Çocuk’un sevilen kahramanlarından Pırıl, Arslan ve Akıllı Tavşan Momo’nun maskotları da çocuklarla bir araya geldi. Ekranlardan seyrettikleri kahramanlarla beraber şarkılar söyleyip oyunlar oynayan çocuklar, doyasıya eğlendiler. “TRT Gezen Sinema Tırı”nda ise TRT Çocuk’un sevilen çizgi filmi “Rafadan Tayfa”nın özel bölümleri gösterildi. TRT bünyesinde yayımlanan kitap ve dergiler de çocuklara armağan edildi.

SANATÇILAR BÖLGEDE

Depremin yaşandığı 6 Şubat gününden itibaren birçok vakıf ve dernek yöneticileri ve mensupları, yardım için bölgeye koştu. Bu kuruluşlarla birlikte depremin yaşandığı şehirlere giden yazarlar, sanatçılar ve kültür insanları, yetişkinlerle sohbet ederken, çocuklarla da ilgilendiler ve onlara moral verdiler. Depremzede çocuklar, gösteri sanatlarını icra eden sanatçıları, müzisyenleri, tiyatro ve sinema oyuncularını gördüler, moral buldular. Bazı yayıncılar ise çeşitli kampanyalar düzenleyerek topladıkları kitapları, bölgede kütüphaneleri yıkılan çocuklara ulaştırdılar. Elbette bu kısa vadeli çalışmaların yanı sıra uzun vadeli çalışmalar da hazırlanıyor ve bunlar da en yakın zamanda yerine ulaşacak. Depremle ilgili resim yapan ressamlarımız, bölgeden fotoğraf çeken fotoğraf sanatçılarımız, asrın felaketini filmlerine ve oyunlarına taşımak isteyen sinema ve tiyatro yönetmenleri, yazarları da boş durmuyor. Sanıyorum bu çalışmaları da önümüzdeki aylarda görebileceğiz. Kanaatimce bunlar, hayırlı birer faaliyet olacak ve depremi kısa sürede unutmamızı engelleyecek.

BİRİCİK GÜNDEMİMİZ

Artık deprem konusu, gündemimizden hiç düşmemeli, düşemez. Mademki başta İstanbul olmak üzere bazı şehirlerimizde yeni büyük depremler bekleniyor. Öyleyse hiç rehavete kapılmadan bu tedbirler üzerinde durmalı, düşünmeliyiz. Şüphesiz meselenin teknik ve sosyal yönlerini uzmanlarına bırakacağız ama herkes kendi alanında çok kıymetli çalışmalar yapabilir. Eğitimciler, okullarda bu konuda sürekli olarak öğrencilerini aydınlatmalı. Resmî dairelerin yöneticileri de çalışanlarına malumat vermelidir. Hele medyaya büyük görev düşüyor. Sığ, basit, sun’i gündemler artık terk edilmeli. Son günlerde yapıldığı gibi deprem uzmanları bir iki aylığına değil sürekli olarak konuşturulmalı, birikimlerinden faydalanılmalı ve toplumumuz çeşitli bakımlardan uyarılmalıdır. Bugünlerde düzenli faaliyet gösteren birçok vakıf ve derneğimizin toplantılarında depremin konuşulduğuna şahit oluyoruz. Kuşkusuz bu hassasiyet önemlidir. Yayıncılar da bu saha ile ilgili ciddî ilmî yayınlar yapmalı, okuyucularını yayımlayacakları kitaplarla aydınlatmalıdırlar.

ŞAİRLERDE HÜZÜN

Sanatçılar arasında en duyarlı olan kesimlerin başında şairler geliyor. Kimi yaşanan felâketleri hemen kaleme alabiliyor, kimi de bir süre sonra duygu ve düşüncelerini yazabiliyor. Ruhundaki fırtınaları aylar sonra dile getirebilenler de mevcut. Dolayısıyla şairlerimizin hislerini bir araya getirecek yazıyı daha sonraya ertelerken Antakyalı şair Ali Yüce’nin 1956’da yazdığı “Antakya Sokakları Dar” mısraları ile şimdilik yetinelim. Yaşadığı şehre sevdalı olan şairimiz, şehrin dar sokaklarını anlatırken şöyle diyor: “Antakya sokakları dar,/Antakya sokakları bir kişilik,/Sen giderken ben gelemem,/Bir gönlümü bahar almış,/Bir gönlümü yaz./Antakya sokakları bir kişilik;/Öte git biraz.”

HATAY ŞEHRENGİZİ

Hayatımda hüzünle okuduğum kitapların başında bugünlerde elimden düşürmediğim Hatay Şehrengizi geliyor. Kitap geçen ay Hatay Vakfı Kültür Yayınları arasında çıktı. Kaleme alanlar, şehir şehrengizlerinin üstadı olan muhterem Kâmil Uğurlu Beyefendi ve kıymetli eşi M. Hilâl Uğurlu Hanımefendi. Büyük boy ve titiz bir çalışma ile hazırlanmış olan bu müstesna eser, kapağından son sayfasına kadar size melal veriyor. Her sayfayı açışta kederiniz artıyor. Zira artık bu kitapta anlatılan o güzelim Hatay yok! Başta Konya Şehrengizi olmak üzere bugüne kadar altı kıymettar şehrengizi kültür hayatımıza kazandıran Kâmil Uğurlu, bu yeni seçkin eserini “Hatay’a farklı bir pencereden, ‘güzellikler penceresinden’ bakmak istedik. ‘Yedinci Şehrin gizi’ni yazabilmek fırsatını lütfeden Mevlâ’ya hamdederek…” diyerek lütfedip fakire imzalamış. Editörlüğünü İbrahim Ünal Kahraman’ın yaptığı eser, Hatay’ı bütün ‘eski’ güzellikleriyle bir tablo gibi gözümüzün önüne seriyor. Camileri, çeşmeleri, çarşıları, evleri ve diğer mimari eserleri ile şehrin ihtişamını ve zarafetini yansıtan kitabı okurken içimden hep “Acaba bahsedilen yer aynen duruyor mu?” diye bir endişe duydum. Habib-i Neccar Camii’ne geniş yer ayrılmış. Bu asırlık tarihî eserin neredeyse tamamen yıkıldığını öğrendiğim için üzüntüm katmerlendi. Ömrünü bu güzide şehrimize hasreden Hatay Vakfı Başkanı Mehmet İhsan Aydeğer, sunuş yazısında şehrin niçin çok farklı olduğunu anlatıyor.

BİR ŞAİRİN GÖNÜL GÖZÜYLE

Kâmil Uğurlu çok iyi bir şair. Şehir ve Kültür dergimizde her ay önce onun şiirini okuyor, sonra diğer yazılara geçiyorum. Yahya Kemal ve Ahmet Haşim gibi hem şiiri, hem de nesri güçlüdür. Dolayısıyla eseri bir roman tadında okuyabiliyorsunuz. Takdim yazısının başlığı bile şehrin en çok kullanılan sempatik kelimesiyle taçlandırılmış: “Baştâcı”. Yazının sonundaki şu satırlar nasıl bir şehirden bahsedildiğini bir nebze göstermeye kâfi: “Hatay üzerinde çalışırken şehir bize çok şey öğretti. Onu, akşama hazırlanırken seyrettik. Sabahın erken saatlerinde doğan ve ışıklarını ipek bir yorgan gibi Asi’nin üzerine seren güneş ile akşam vakti batan yorgun güneşin aynı güneş olmadığını gördük. Şehrin bir günde değiştirdiği bunca kıyafetleri ve aldığı şekilleri hayretle ve heyecanla izledik.”

AH HATAY, VAH MARAŞ

Eserde şehrin tarihi var. Müslüman Türklerin sahip olduğu Büyük Selçuklu Devleti’nin şehr fethi, tafsilatlı biçimde anlatılıyor. Sonra şehrin farklı zamanlarda el değiştirmesine değiniliyor. Paylaşılamayan bir şehir. Eserin üst başlığı “Medeniyetler Bahçesi”. Muhtelif medeniyetlerin, farklı dinlerin, değişik kültürlerin yaşandığı Hatay’daki müsamaha iklimi ise okuyucuyu daha da düşündürüyor ve imrendiriyor. Sadece Habib-i Neccar Camii’nin hikâyesi bile bir efsaneler denizi. Cami, Roma döneminde bir mabed, Bizans döneminde kilise, İslam hâkimiyetinde ise camiye çevriliyor. Ama hep Allah’ın anıldığı bir kutsal yapı. Hatay tarih boyunca ölümlü büyük zelzeleler yaşamış. Yani tam bir deprem şehridir ne yazık ki. Diğer tarihî yapılar gibi Habib Neccar da hırpalanmış, sarsılmış ama yıkılmamış. Yaşadığı “asrın felaketi”nde ise artık dayanamayıp tamamen yıkıldı. Şimdi diğer camiler ve tarihî yapılarla birlikte yeniden eski mimarisine uygun olarak ihya edilecek.

ŞEHRİN ÇINARLARI

Kitapta canlı tanıklar ve hatıralar eşliğinde şehrin tarihçesi mükemmel biçimde anlatılıyor. Farklı milletlerin hüküm sürdüğü Hatay’da yaşanmış efsaneler gözümüzün önünde canlandırılıyor. Halkın unutamadığı renkli tipler, iç ve dış portreleriyle bize tebessüm ediyorlar. ‘Uzun Çarşı’nın Uluları’ sadece bir başka yaralı şehrimiz Gaziantep’te yok Hatay’da da mevcut. Geçmişten günümüze şehrin serencamı bizi hem gönendiriyor, hem de unutulan bazı meslekleri, gelenekleriyle efkârlandırıyor. Şehri geçmişte ayakta tutmuş olan namlı kunduracılar ve diğer meslek erbabı önemli. Eserin bütün bölümleri, sayfaları dikkatle okunuyor ama şehirle yakın münasebetleri olmuş üç büyük sanatkârımızın, Mehmed Âkif Ersoy’un, Tatyos Efendi’nin ve Cemil Meriç’in buradaki yaşayışları, unutulmaz hatıraları ayrıca kayda değer. Mesela merhum mütefekkir yazarımız Cemil Meriç’in çocukluğu bu şehirde geçmiş. Millî fikir anlayışımıza vakıf olan, medeniyetimize, irfanımıza ve edebiyatımıza hakkıyla aşina olan Kâmil Uğurlu, değerli eşiyle birlikte hazırladığı bu esere hakikaten âdeta benliğini vermiş. Şehrin ruh fotoğrafını çekmişler. Hatay, cümle birikimi, meziyetleri ve faziletleriyle birlikte kendisini bu mümtaz aileye göstermiş.

Beni çok hüzünlendiren bu kitap, elbette Hataylı dostlarımıza gözyaşları döktürecektir. Hangi kıymetleri, neleri yitirdiğimizi yakinen görecek ve hasret giryelerini ellerindeki kitabın sayfalarına akıtacaklardır. Ama bu eserlerin varlığı da kıvancımız, zenginliğimizdir. Zira bu tür eserlerle yıkılan şehirler yeniden ayağa kaldırılabilir. En büyük dualarımdan biri, aziz yazarımızın diğer 74 şehrimizin de şehrengizlerini kaleme almasıdır. Şehirlerimizin destanını yazan aziz yazarımızın ömrüne bereket diliyorum.