Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Şubat 2023

​Depremin Verdiği Mesaj

Büyük bir felaket yaşadık. Deprem üzerimizden silindir gibi geçti. Sadece bedenlerimizi değil ruhlarımızı da ezdi, paramparça etti. Belki sadece inançlarımız ayakta ve onunla kırılan yerlerimizi tamir etmeye çabalıyoruz. Neresinden bakarsak bakalım yaralıyız. Deprem belki sadece on şehri yerle bir etti ama memleketin bütün organlarında doku ezikliği var.

Deprem ile hayat arasındaki ilişki ölüme gönderme yapıyor. Hayatı geçici de olsa askıya aldığı için deprem fizyolojik ölümün habercisidir. Diğer bütün afetlerden çok daha kaba saba, çok daha parçalayıcı olduğundan dolayı aynı zamanda ölümün kaba sureti olarak arzı endam eder. Dramatik depremlerde yaşanan şok doğrudan doğruya hayatın dondurulması veya silikleştirilmesinden dolayı gerçekliğin yerine gerçek dışının ikame edilmesi ile ilgilidir ki büyük acılarda içinden geçilen sürecin rüya mı gerçek mi olduğuna yönelik zihin bulanıklığı buradan kaynaklanır. Son aşamada bütün bilinç kilitlenmeleri hafızanın donmasıyla ilgilidir ve depremler tam olarak hafızayı bulunduğu noktaya kilitler.

Başlangıçtan beri kutsal kitaplarda depremlerin ölümü hatırlatıcı misyonuyla sunulmasının sebebi tam da budur: Ölümü unutarak yaşayan insanlar ansızın onun soğuk yüzüyle karşılaşırlar ve önce şaşırır, sonra derin bir acıya gark olurlar. Deprem şunu söyler: Hiçbir şey olduğu gibi kalmayacak. Burası kelimenin gerçek anlamıyla kısa bir konaklama yeridir. Bunu unutmayın. Eğer unutulacaksa hayata dair imgeler unutulmalıdır ama bilinmelidir ki ölüm hayattan daha gerçektir. En azından burada, bu geçici konaklama yerinde, bu her daim ayaklarımızın altından kayan yumuşak zeminde ölümün gücü hayatın gücünden çok daha fazladır, nüfuz alanı çok daha geniştir. Zamanın görünmez ihanetine mekanın görünür ve gözümüzün içine sokulan sert kıymığının eşlik etmesidir bu yönüyle her deprem. Bu, elbette hiçbir zaman kendini mutlak bir kaderciliğe terk etmek, olanı olması gerektiği biçimiyle yorumlamak anlamına gelmez, gelmemelidir. Aynı deprem, başka memleketlerde de yaşanıyor ve daha az zayiatla atlatılıyorsa kaderin yanına, belki de aynı hizaya, aynı satıra bir de ihmal, iş bilmezlik, liyakatsizlik, para hırsına yönelik tasarrufları da eklemek gerekir. Bu kaderdir deyip geçmemeli, boyun bükmemeli, kötülükle mücadele etmelidir.

Depremle yaşamayı bilmek, ölümü koynunda taşımaktır. Ölüm oradadır, göğüs kafesimizin arasında, hücrelerimizin içinde, her dair aldığımız nefeste, verdiğimiz solukta... Ve bu asla değişmeyecek. Deprem var olan ve unutulmuş olanı gözümüzün içine sokarak bizi derinden sarsan ve kodlarımıza dönmeyi buyuran, dolayısıyla insanlığımızı, yeniden, bir daha hatırlatan en önemli uyarıcılardan biridir. Zemin insafsızdır ve her an yarılabilir der o. Sadece uyanıkken, teyakkuz halinde değil fakat aynı zamanda uykuda bile hazır olun ölüme der öteki taraftan da.

İçinde mesaj taşımayan hiçbir deprem yoktur. Bireysel veya toplumsal, psikolojik veya sosyolojik, maddi veya manevi mesajların hepsi bir yıkımın ardından sorgulamayı, o sorgulama eşliğinde olanın, bir daha olmamasına yönelik yeni tasarrufları beraberinde getirir. Böylece deprem bize şunu söyler: Ey insanlar ölüm her yerde ve her daim sizi bekliyor, bunu bilerek yaşayın. Ey toplumlar insanlara iyi davranın ve insanlığınızdan asla vazgeçmeyin çünkü ölüm bireyler için olduğu kadar toplumlar için de hazır bekliyor. Ey ruhlar korku ile umut arasında bir denge kurun, korkuyla hayatınızı karartmadığınız gibi umudu da gerçeğin önüne yerleştirmeyin. Zenginliklerinize güvenmeyin, tek bir deprem bütün birikimlerinizi alıp götürebilir. Deprem de ölüm gibi eşitleyicidir; insan seçmez, zengin-yoksul ayrımı yapmaz.

Deprem uyarır. Ölenler öteki tarafa geçtikleri için en çok geride kalanları ikaz eder. Enkazın altında kalanlar daha çok etkilenirler. Çünkü onlar, depremin söylemine en yakın olanlardır, o sesi birinci elden duyanlar… Ancak “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.” atasözünde olduğu gibi kendisine söz söylenen kız olduğu halde ileti geline yöneliktir ve burada asıl mesaj geride kalanlaradır. Evlerinizi sağlam yerlere, sağlam biçimde yapın diyor deprem. Karakterinizi sağlam inşa edin ki varoluşlarınız depreme kurban gitmesin. Hem karakterin hem de betonun malzemesinden çalmayın. Yüce Allah İsra Suresi 14. ayette “Biz her bir insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.” diyor. Çabayı, eyleyişi kadere bağlamıyor, kaderi çabaya bağlıyor. Kaderin biçimlendirici öğesi olarak davranışı öne çıkarıyor. Bu da kader deyip savuşturulan ne varsa onun kaderimiz olmaya devam edeceğini gösteriyor. Çaba kaderin birincil öğesi, en değerli parçasıdır. Çaba değişmeyince kader de değişmez. Acziyetlerimizin, ufuksuzluklarımızın, öngörüsüzlüklerimizin ve zaaflarımızın suçunu kadere atmak hem kendimize hem de kadere, kendi kaderimize haksızlıktır. Hiç kimse kendi yanlış kararlarına, kendi noksan tasarruflarına kaderi ortak etmesin. Suçlu kader değil, kaderi yanlış uygulamalarının ortağı kılanlar, araçsallaştıranlardır.

Kitab’a ve kadere inancımız tamdır. Yeter ki doğru anlaşılsın, doğru anlam verilsin, doğru anlatılsın. Anlamamak ve yanlış anlamak Kitab’a dahil değildir çünkü.