Depremi yaşayan insanları anlamak
‘’Anlamak ve anlaşılmak’’ insanların birbirine yapacağı en büyük iyiliklerden biri diye düşünüyorum.
Nice iletişim kazasıyla enkaza dönüşen ruhlara
şahit oldukça.
Zorlu deprem süreciyle beraber insanın kendi
ruhunu, çevresini, yakınlarını da onarması gerekiyor.
Ağladığı zaman ‘’ağlama canın sağ ya’’ diyen insanlarla
beraber, gülümseyen şen görünen vakte güzel anılar katmak isteyen
depremzedelere, bak bu çok etkilenmemiş depremde gülebiliyor eğlenebiliyor demesi
bir başka yüz…
Rahmetli babam’’ insanın ağzı torba değil ki
büzesin’’ derdi ağzı olan elbette konuşacakta, acıyı içine gömmüş birini hep yaslı,
gözü yaşlı görme arzusu hakiki bir maraz.
‘’Sen kolay atlatmışsın bak, sesin iyi geliyor
bir şeyler yoluna girmiş yüzüm gülüyor cümleleri kendini iyileştirmeye çalışan kişilere
baskı niteliğinde olabiliyor.
İnsan beden ve ruh gibi çok kıymetli bir ülkeye
sahip. Şehirlerini korumak öncelikle kalbine iyi gelenle mümkün.
Gözünden akan yaş, yüreğindeki çiçekleri sulasın
ister, dilinden çıkan sözler gönlüne, gönüllere, şifa versin, huzur olsun ister
Acısını derdine içine gömmüş insanların
tebessümleri var olsa da gözlerinden hüzün okunur. Evi yıkılmış eve hasar
görmüş, yaşam şekli yaşam kalitesi bambaşka değişmiş insanlara sürekli ne
yapmayı düşünüyorsunuz diyerek yardımcı olmaktan çok bilgi alma odağında
olanlar da kalpleri hasarlı bu insanların tekrar tekrar kırdıklarını farkında
değiller.
Hele bir de yaptığı üç beş yardımı, seçim
sonucuyla özdeşleştirip başka kalkış yapanlar depremzede kardeşlerimizin
ruhunda başka bir deprem oluşturmuşlardır
Depremi Malatya 'da yaşadık büyük bir
afetti de, dil üslubu hakareti bedduasıyla deprem bölgesini hedef alan
yardımseverlere! daha çok yardım gerekir. Zira ruhların aç açık kalması daha
büyük yoksunluktur.
İnsan kaldığı yerden devam etmek zorundadır
arkasına dönüp dönüp bakarak.
Ismarlama gülüşlerini ısmarlama hüzünlerin iğretiliğini
yüz zaten belli eder
Kıymetli
kardeşlerim;
Depremzedeler hala çok yaralı. Çoğunun evi yok,
evi olanın başka hassasiyetleri var. Evi dışında hiçbir şeyini kaybetmemiş ama
kira ödeyecek parası yok. Belki parası var hatıralarından vazgeçmeye hazır ruhu
yok. Mekân ruhuyla özdeş nice kardeşimizin içi de enkaz mesela…
Evi barkı var belki yakınlarını başka başka
şehirlere bıraktığı için hasretle örülü bir kalp zindanı kalmış mesela
En sevdiği komşularını dostlarını uzak yerlere
göndermiş
Velhasıl kelam deprem yaşamış insanların
yaraları hala açık.
Ben öğretmen yazar olarak geldiğim şehirde,
davet edildiğim başka şehirlerde kitapların, ilmi programların vesilesiyle nice
gönül bağı kurdum. Zamanı lehimize çevirme bilinciyle gönülden gönülle şehirden
şehre koştum.
Çocuklara, gençlere, yetişkinlere bu süreçte
tecrübe esenlik derinlik fırsat olmaya çalıştım. (Depremzedesin ya hani)
Cahilce düşünüşler bunu gezi, tatil vs. olarak algılayabiliyor da maalesef. Ki
öyle olsa insanın buna da ihtiyacı vardır.
Bu çaba depremzede olduğumuz gerçeğini
değiştirmedi. Anlaşılma, dertleşme ihtiyacı hepimiz için bir ilaçtı, merakları
giderme arzusundan önce.
Baktığınız her balkonda kendi ev manzaranızı,
anılarınızı özlerken, kullandığınız her başka eşyada kendi aitliğinizi özlemek
imtihan olarak yetebiliyor. Özlemek ağır beni imtihandı geri adım attıran, tam
iyi oldum derken gözyaşına boğan.
Depremi yaşayan bizleri anlayan, önce
yüreğinden sonra elinden tutan gönül ehline binlerce teşekkür.
Anlaşıldığını anlamak da ruha dinginlik olarak
yeter vesselam.