Depremi ben yaşadım
Depremi yazmak için bugün deprem anındaki saati bekledim. Hatta o vakte alarm da kurdum. 6 Şubat, saat 4.16…
Alarm, beni uykudan anlamsız bir şekilde uyandırmıştı.
Deprem anını bir süre sonra anımsadım ama yaşayamadım. Hani derler ya tarih
tekerrürden ibarettir. Yok kardeşim yok öyle bir şey. 6 Şubat depreminin acısı,
çaresizliği hatta o zamanki hayata bağlanan umutlar farklı farklı…
"Aman Allah'ım bize merhamet eyle. Korktuklarımızdan
bizi emin eyle."
Buna benzer dualar dilimizden düşmemişti deprem anında.
Depremi evde ben ve annem tek başımıza yaşadık. Tatil olduğu
için çocuklar dedelerine gitmişti. Okul için hazırladığım bir dergi
çalışmasının son aşamasına gelmiştim. Dergiyi bitirmem gerekiyordu ve haftanın
ilk günü de kar yağışı nedeniyle tatil edilmişti. Yani pazartesi gününü dergiye
ayırmıştım-ayıracaktım.
Annemin "uyu uyu" nidaları bir süre sonra dolaplardaki
bardak seslerinin şıngırtılarına bıraktı. Ben sandalyede oturduğum için önce
pek birşey fark etmedim. Ama ayağa kalkınca işin rengi değişmişti. Dolap
kapaklarını mı kapatayım, anneme mi koşayım bilemedim. Bir yandan da bildiğim
bütün duaları yüreğimden okuyordum sanki. Ağzımdan çıkınca bunları ben mi
söylüyorum, sorguladım da kendimi. Dileklerim dile geliyordu.Yüce Mevlam koru
bizi. Merhamet et bize.
Annem kendi imkanlarıyla nihayet mutfağa gelmişti. İkimiz de
mutfak masasının altına girdik. Annem parkinson hastasıydı onu dışarıya,
yedinci kattan asansörle aşağıya indirmek bir meseleydi. Çok şükür binamız
fazla zarar görmemiş idi.
Depremin başlangıcı, bana dalgalı bir denizde bir vapur
içinde yapılan bir yolculuğu andırmıştı. Fakat depremin şiddeti belli bir süre
sonra artıyor ve farklılaşıyordu.Sanki bir trafik kazası kazası olmuş
gibi…Sanki bir arabanın başka bir arabaya arkadan çarpıp durması gibi geldi.
Demek ki o vakit fay hatlarının kırılması ve hareketi
oluşuyormuş. Bir katman, başka bir katmanın üzerinden düşüyor. Tekrar
birleşince de deprem durmuyormuş.
Deprem sonrası evde kırılan bardakları yer kaldırıp bir
torbaya koymuş ve uyumuşum. Telefonum da susmadı. Saat altı ile beraber ailem,
dostlarım, komşularım, uzaktan yakından akrabaların "sizi merak ettik,
nasılsınız" telefonlarına cevap verdim. Yine bütün apartman halkı aşağı
inmiş bizi bekliyordu. Hadi inin inin, diyorlardı....Annem için kahvaltı
hazırladım. İlaçlarını getirdim. Derken vakit öğleyi bulmuştu. O vakit merkez
üssü olan Elbistan bir deprem daha yaşadık.Yine bir gemi içinde dalgalı bir
denizin içinde sallanmıştık. Binanın sağlamlığı, bizi bu depremden de korudu.
Artık aşağı inmekten başka çaremiz yoktu. Annemi ve
eşyalarını yavaş yavaş asansöre bindirip aşağı indik. O günü öyle bir yağış
yağdı ki anlatamam. Günlerdir, haftalardır hatta aylardır beklediğimiz yağışlar
önce kar sonra yağmur şeklinde yağmıştı.
O gün bugün dışarıdayız.Urfa'da 60 bina yıkılmış.160 civarı
insan vefat etmiş. Birinci depremin oluştuğu sırada halamoğlu (daha önce de
kalp krizi geçirmişti.) kalp krizi geçirip vefat etmiş. Hastaneye bile
yetiştiremedik.
Sonra mesajlara haberlere baktım.Kim sağ kalmış kim vefat
etmiş, diye. Özellikle Hatay'da daha bazı mahalleler olduğu gibi yıkılmış.
Enkazın kaldırılması altıncı gün hâlâ devam ediyor ve enkaz altında kalan daha
kaç kişi bilinmiyor. Vefat eden sayısı 20 bin civarında. Depremde hayatını
kaybeden dostlarım arasında Cihannüma ailesinden kıymetli hocamız Hikmet
Altunsöz hanımıyla beraber enkaz altında kalıp vefat etmiş. Milat medya grubuna
bağlı Yeni Söz gazetesinden yazar Ahmet Doğan İlbey, Maraş'taki evinde enkaz
altında kalarak vefat etmiş. Yine Maraş'ta Maraş'ın bir değeri olan Yaşar
Alparslan hoca ile hikâyeleriyle tanıdığımız Recep Şükrü Güngör de Maraş'ta vefat
etmiş.
Edebiyat camiasından ilk vefat edenler bunlar. Allah onlara
rahmet eylesin. Vukuu bulduğu üzere şehitlik mertebesine erştirsin.