Dolar (USD)
34.47
Euro (EUR)
36.13
Gram Altın
3013.50
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Şubat 2023

​Deprem yazısı değil, "Pazar" yazısı!..

Evet, bir “Cuma Pazarı” yazısı.

Çocukluğumuzun geçtiği Haseki-Fındıkzade semtindeki haftalık Cuma Pazarı, birçok dar sokak üzerinde kuruludur.

Bazı sokaklar öyle dardır ki, bir yana park edilmişse, iki küçük otomobil yan yana geçemez.

Bugünlerde, depremzedelere mezar olan “eskimiş binaları” konuşuyoruz malûm…

Cuma Pazarı’nın kurulduğu sokaklarda, dünya kadar “bitişik nizam” eskimiş apartman vardır.

Bunların çoğu 1960’larda, 1970’lerde ve o günün “denetimsizlik” ortamında, hazır betonun bilinmediği zamanlarda dikilmiştir.

O günün şartlarında inşa edilmiştir, “ApartUman olsun da çamurdan olsun!” dediğimiz yıllarda.

Buradaki “bağımsız bölümlerden” önemli bir bölümünü de, Almanya ve diğer “gelişmiş” memleketlere, “Para biriktireyim, bir apartman dairem olsun.” diyerek göçen kardeşlerimiz satın almış, kiraya vermiştir.

***

Ben küçücük bir çocukken, oralarda incir, dut ağaçlarından istifade ettiğimiz, bin türlü oyun oynadığımız “arsalar” vardı.

Biraz büyüdüğümde hiçbiri kalmamıştı.

Şimdilerde oralarda, nefes alacak yer yok desem yeridir.

İşte, o semtte sadece İstanbulluların değil, başka şehirlerden, ülkelerden gelenlerin de çok rağbet ettikleri bir Pazar kurulur…

Her Cuma.

Bazı sokaklarında sebze meyve, bazı sokaklarında ise elbiseden çantaya her türlü “marka” ürünün satıldığı tezgâhlar…

Kadın kıyafetleriyle ve bin nükteyle müşteri çağıran esnafları izlemek hayli eğlenceli olur bu Pazar’da.

Ha şunu da unutmayalım:

Bütün semt pazarlarında hanım müşteriler daha fazladır ama burada büsbütün fazladır.

Birçok hanımefendi, bebekleri kucaklarında, çocukları ellerinin altında alış veriş yapar Cuma Pazarı’nda.

***

Ben biraz tuhaf bir adamım galiba!

Aklımda “başka şeyler” olur hep…

Mesela…

Namaza başlamanın nasip olduğu günlerde, kafama “Bunca esnaf, Cuma vakti alışverişte olan birçok beyefendi, etrafta nice cami olduğu halde Cuma Namazı kılmıyor! Esnafların bir kısmı, mallarının başında durmak için gidemiyor camiye! Acaba bu Pazar, mesela Cumartesi günü kurulsa nasıl olur?” düşüncesi takılırdı.

O yıllarda “deprem meselesi” yoktu gündemimizde.

Fay hatları da bilinmiyor muydu, ne?

Deprem, Marmara Depremi’nden sonra hayatımıza girdi.

Zaman zaman unutsak da, her deprem bize hatırlattı, “eksikliklerimizi, ihmallerimizi”.

O gün bugün, Cuma Pazarı’nı daha da fazla düşünürüm işte.

Niçin düşünürüm?

Bebeklik, çocukluk yıllarım oralarda geçmiş ya…

Daha çok bundan dolayı olmalı.

Şöyle derim kendi kendime:

“Bunca dar sokak üzerine kurulu çok kalabalık bir Pazar. Etrafta bitişik nizam apartmanlar…

Nefes alacak yer bile bırakmamışlar!

Bir Cuma günü… Buralar böyle dopdolu iken…

Allah muhafaza, bir yıkıcı deprem olsa!..

Olmaz mı ya, günü saati mi belli bunun, ne zaman olacağı belli mi?

Öyle bir şey olsa Allah korusun, bunca apartmandan yıkılanlar nereye yıkılır?

O dar sokaklara sıkışmış pazarcılar, müşteriler nereye kaçar?

Validem de gidiyor bazen o pazara...

O nereye kaçar?

Ambulanslar, diğer yardım araçları buralara nasıl girer?

Üst üste alış veriş yapmayı bırakan insanlarımız panik halinde kaçışırken birbirlerini ezmezler mi?

Deprem bir yana…

Tam da bir Cuma günü, Allah muhafaza bir tüp patlasa, bir yangın çıksa, ne bileyim acil müdahale gerektiren bir başka sıkıntı olsa itfaiye araçları ne yapabilir? Daracık sokaklar ve o sokaklarda kurulan tezgâhlar… Onbinlerce insan…Araçlar içeriye nasıl, ne kadar zamanda girebilir? Yangın mahalline ne kadar vakitte müdahale edebilir?”

Bunları düşünürüm, belki de yaşadıklarımız beni fazla evhamlı hale getirdiğinden…

Sonra…

Kendimi, mesela, kentsel dönüşüm için hayli gayret sarf eden ve önü “Eski Türkiye” unsurları tarafından sürekli olarak tıkanmak istenen Fatih Belediye Başkanı’nın (ya da bir başka “yetkili”nin) yerine korum…

Derim ki;

“Bu pazarı mutlaka boş ve büyük bir alana taşımak lâzım. Bunca esnafı mağdur etmeden, pazara ilgiyi düşürmeden… Öyle bir yer olmalı… Olmalı da neresi?”

Bakarım, bakarım aklıma bir yer gelmez…

Her taraf dolmuştur zira, nefes alacak yer kalmamıştır.

Aklıma “Cuma gününü de değiştirmek lâzım, rahat rahat Cuma namazına gider esnaf!” demek de gelir.

“Amaaan, şimdi bir de laiklik tartışmaları” der, geçerim!

***

Evet, evet...

Cuma Pazarı’nı bu dar alandan mutlaka kurtarmak gerekmektedir.

Biri bana itiraz eder:

“Ölüm insanı her yerde yakalamaz mı! Cuma Pazarı’nı buradan kaldırsan da, belki gidilen yerde yakalanırsın ölüme!”

Tamam da…

“Tedbir” tarafı ne olacak meselenin?..

Sonra…

Bu pazarı oradan kaldırmaya kalksalar…

Olabilecekler geçer zihnimden…

Bunun “meslek odası” vardır, muhalefeti vardır, sosyal medyası vardır.

Ben Belediye Başkanı olsam –diyelim ki bir alan bulabildim- başka yere taşımaya kalksam neler yaşarım?

Ne esnaf düşmanlığım kalır, ne millet düşmanlığım!..

O “Cuma günleri araç yanaştırılamaz eski apartmanların” sakinleri, oralarda daire sahibi olanlar da tepki gösterebilirler bana.

Destekçilerimden bile ikazlar gelir;

“Şimdi sırası mı pazarla uğraşmanın, genel seçime, yerel seçime ise bu kadar vakit kalmışken!” yollu ikazlar

Sosyal medya saldırır, cep telefonunun kamerasını açan röportajlar yapmaya başlar, pazar esnafıyla, çevre halkıyla, pazara memleketin, hatta dünyanın dört bir yanından gelenlerle…

*

“Evham” bu, durur mu?..

Allah muhafaza böyle bir vaziyet olsa…

Bir Cuma günü, başımıza böyle bir felâket gelse ve o pazar yoğunluğunda olması gerektiği gibi müdahale edilemezse...

Eminim ki, bugün bu işlere hiç girmeyen niceleri, o gün suçlayacak adam ararlar…

Burada böyle bir pazara müsaade edilmesinin “hata”, hatta “suç” olduğu temasının işlendiği yayınlar yapılır, muhalefet de çatır çatır söyler bugün söylemediklerini!

Hatta bugün söylediklerinin tam tersini!

*

Neyse uzatmayalım…

İşte size hiç de deprem yazısı olmayan bir yazı!

Yaşadıklarımız beni fazla evhamlandırmış olmalı!..

Kusuruma bakmazsınız değil mi?

Özür dilerim, duyamadım?

Ha, evet,

Aynı durumda olan başka pazarlar da var!..

Doğru söylüyorsun kardeşim!..

Şimdi düşünüyorum da…

Bu yazıyı kaleme alana “Cuma Pazarı’nın içinde bulunduğumuz gündemle ne alâkası var?” diye tepki gösterenler bile olabilecektir…

Yok, bu yazının gündemimizle hiç alâkası yok!

Özür dilerim, vaktinizi aldım!