Dolar (USD)
34.51
Euro (EUR)
36.16
Gram Altın
2984.29
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Şubat 2023

​Deprem ve Tarafgirlik Körlüğü

6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş merkezli 7,6 ve 7,7 şiddetinde iki kıyamet koptu sanki. Öyle değil mi? Şehit olanların kıyameti oldu, sağ kalanların ise hayata dair ikinci bir şansları.

Anne ve babasının naaşları altında yaşamla ölüm arasında gidip gelen, kendisine uzanan kurtarıcısının elini görünce gözleri hayat ışığı ile parlayan 13 yaşında ki İkranur Arslan asrın felaketinin tarifi değil miydi?

Almanya büyüklüğünde bir alanı kaplayan büyük yıkım karşısında Dünya ülkelerinin şaşkınlığı yaşanan acı tablonun ispatı hükmündeydi.

11 ilde etkisini gösteren deprem karşısında binlerce bina yıkıldı. Binlerce insan enkaz altında kaldı. Böylesi bir durum deprem senaryolarında bile düşünülmemişti.

Oldukça geniş ve güçlü bir etkiye sahip depremde arama kurtarma ekipleri hangi enkaza yetişeceklerini şaşırmışlardı. Her taraftan yükselen imdat sesleri insanlığın çaresizliğinin acı haykırışıydı.

Vakit insanlığı enkazdan çıkarma, hayata tutunmalarına vesile olma zamanıydı. Devlet ve millet tek yumruk olmuş, enkaz altından yeniden diriliş destanını yazmaya çabalıyordu.

İnsanlık böylesi bir afet karşısında tek yürek olmuş bir milletin destansı organizasyonunu hayranlıkla izliyordu. Siyasi çekişmelerin bir kenara bırakılarak böylesi bir acı ve metafizik kaygı karşısında susması gereken muhalefet ve bazı aktörler öyle yapmadı.

Daha enkaz altındaki hayatlar kurtarılmayı, çıkarılan cenazeler defnedilmeyi beklerken bu kesim depremin olduğu ilk andan itibaren iktidarı depremin tek suçlusu ilan ederek söylemleri ile dövmeye başladı.

Tarih bir daha tekerrür ediyor gibiydi. Üstat Sezai Karakoç 1966 Varto depremi sonrası kaleme aldığı makalesinde;

Bir insanlık çağında, bir erdem medeniyetinde, böyle bir felaket önünde, insanlar susar. Yardımdan başka bir şey düşünmez. Teselli ve umut verir. Tedbir ve tenkitler, sorumluların kulağına fısıldanır. Hesap, felakete uğrayanlar kurtarılıp acının üstünden belli bir gün geçtikten ve durum biraz yatıştıktan sonra sorulur.” Diyordu.

Dedik ya tarih tekerrür ediyordu. Sanki üstat o günlerden bugünlere bir ışık tutuyordu. Peki onlar ne yaptılar. Gelin yine Üstat Sezai Karakoç’un kalemiyle bakalım;

Yapayalnız kalmış, ölümün kılıcıyla ikiye bölünmüş, Azrail’in paniğine kapılmış, bu zavallı bir avuç kardeşimizi, çılgınlar gibi panikten paniğe sürüklediler, ölülerinden saygısızca bahsettiler.”

Ne zaman yapıldığı ve ruhsatlandırıldığı henüz bilinmiyorken, güya yıkılan binaların tamamının 2003 yılında iktidara gelen AK Parti döneminde yapılmış gibi gösterilmesi gerçekten insafsız bir yaklaşım idi. Acıların üstünü örten bir toz duman... Heyhat!

Hal bu ki; mevcut iktidarın başında olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın;

“Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,

Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!”

Menkıbesini rehber edinen muvahhit bir mümin olduğuna bu kadim millet şahitti. Hayatı boyunca İslam’ı ve İslami değerleri referans almış, iktidara geldiği günden itibaren ezilen müminlerin umut ışığı olmuştu.

Özellikle 28 Şubat süreci ile ayyuka çıkan İslam aleyhtarlığının bertaraf edilmesinde etkili olan uygulamaları ve hukuki düzenlemeleri bir bir hayata geçiren bir Cumhurbaşkanının yönettiği ülkede halkın başına gelen olumsuzluklardan hesaba çekilmeyeceğini düşünüyor olmasını değerlendirmek insaflı bir düşünce olmasa gerektir.

Hak ve adaletten ayrılacak olursan seni kılıçlarımızla düzeltiriz diyen bir ümmetin yeniden inşası için çabalayan ve bunun için biz kefenimizi, giyerek yola çıktık diyen Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ının başımıza gelen bu asrın felaketinin tek sorumlusuymuş gibi gösterilmesini bu millet kabul etmez.

Tarafsız olacağız diyerek; “Sizi bu tür problemleri göresiniz, karşı tedbirler alasınız ve insanları ve ülkeyi koruyasınız diye seçtik. Niye yapmadınız? Daha iyi hizmet verilemez miydi?” şeklinde halkın mevcut iktidarı sorgulaması gerektiğini ve böylece “İbretlik” bir ders vermesi gerektiğini haykıranların niyetlerinin iyi olmadığı aşikardır.

Onlar ülkemizde gerçekleşen İslami ve ekonomik yükselişi görüp, muhafazakâr kesimi “GAZA” getirerek zillet ittifakı diye adlandırabileceğimiz yedi benzemezler’ in kucağına iterek yükselen Türkiye’nin ayağına çelme takmak istiyorlar.

Cumhuriyetten sonra ezanı Türkçeleştiren, köylerde jandarma zorbalığı ile Kuran eğitimini yasaklayan zihniyetin günümüzde ki yansımasından başka bir şey değildir bu söylemler.

Ülkemiz daha yeni yeni İslam ahlakı ile yoğrulmuş ve teçhiz edilmiş nesillerin yetişmesine imza atıyor. Merak etmeyin geleceğimizi kendi milli ve ahlaki değerlerimizle yoğurduğumuz zaman;

Geçmişte Halife Ömer’in muhatap olduğu “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz” sözüne bedel “Seni oylarımızla düzeltiriz” diyen seçmene kavuşulacaktır. Halkın mahşeri vicdanına güvenelim. O en iyi kararı verecektir ve halk hiçbir zaman hem yaralarını saranı hem onu yücelteni unutmayacaktır.

Yeter ki dinimizi bozanların bizim karşımıza geçip nasıl bir dininiz var demelerine pirim vermeyelim.

23.02.2023