Deprem ve siyaset
Gezegenimizde milyonlarca yıldır deprem olur bundan sonra da olacaktır. Yağmur yağar sel olur. Fırtına çıkar. Kar ve dolu yağar. Tüm bunlar normal doğa olayları değil midir?
Bunları afete çeviren ise insanoğludur. Eğer siz dere yatağına ev yaparsanız sel felakete dönüşür. Fay hattı geçen bamya tarlasına kaçak, ucuz apartman dikerseniz deprem felaket olur.
Bir de üstüne siyaset yaparsanız bu daha da felaket olur. Asıl afet de budur.
Hz. Ömer zamanında bir deprem olur. Bu esnada Hz. Ömer’in ağzından şu cümleler dökülür.
“Ey insanlar! Bu deprem sizin yaptığınız bir davranıştan dolayı değildir. Canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki şayet bir daha tekrarlarsa burada sizi iskân ettirmem.”
Muhteşem bir bakış açısı bu. Ne var ki bizim ülkede ne zaman bir deprem olsa taraflar birbirine giriyor.
Kimileri depremi Allah’ın bir cezalandırma yöntemi olarak görürken kimileri de Allah’a sığınan mütedeyyin insanlara alabildiğine hakaret etme yolunu tercih ediyor.
Bu durumun sağcısı, solcusu yok. Meseleye böyle bakanlar emin olun aynı bağnaz zihin dünyasının ürünüdür.
Yani sizleri Allah cezalandırdı diyenlerle sevgili Ayda kurtarılırken tekbir getirenlere hakaret edenler aynı kafanın ürünüdür.
Kemal Kılıçdaroğlu grup toplantısında konuşmasına depremin siyaset malzemesi yapılmaması gerektiğini vurgulayarak başladı ancak meseleyi Suriyelilere yardım yapılıyor diyerek noktaladı.
Bundan kaçış yok maalesef. Bir başka CHP’li siyasetçi de Ayda’nın annesinden hesap soracağız diyor.
Herkes ölü ve yaralıların başında kavga ediyor anlayacağınız. Twetter denilen tımarhaneyi ise hiç sormayın. “AK Parti’ye oy verdikleri için ölmeyi hak ettiler’’ diyecek kadar insanlıktan nasibini almamış psikopatlar ordusu var orada.
“Depremin şiddeti üzerinden dahi devlet düşmanlığı yapacak kadar alçaklığın dozunu kaçırmış insanlarla birlikte yaşıyoruz” demiştim bir yazımda. Hakikaten çok vahim bir durum bu.
Daha da vahimi depremleri ve sel baskınlarını fırsata çeviren şahsiyeti bozuk insanların varlığıdır. Gazetemiz, “İzmir’de pes dedirten vicdansızlık” olarak vermişti haberi.
Depreminin hemen ardından zor günler yaşayan mağdur insanlar kiralık ev aramaya başlamıştı. Ne var ki fırsatçılar kiralara çoktan zam koymuşlardı bile!
Normalde Müslüman bir ülkede tam tersi bir sahne yaşanması icap ederdi. Çoğu kere örneklerini görüyoruz ancak bazen fırsatçılar yüzünden ümidimizi yitirme noktasına geliyoruz.
Ben böylesi zor zamanlarda iyi sınav veremediğimizi düşünüyorum. Bunu parti ve siyasi görüş ayrımı yapmadan ifade ediyorum. Herkes birbiriyle çatışmayı, hakaret etmeyi tercih ediyor.
Oysa deprem eğer önlem alınmazsa ki yeterince alınmıyor parti ayrımı yapmadan herkesi enkaz altında bırakıyor.
Böyle zamanlarda zaten enkaz altında kalan yüreklerin kenetlenmesi bir hayli zor gibi.
Para düşkünlükleri ve hırsları yüzünden hileye başvurarak kat üstüne kat çıkan insanlara asla müsamaha gösterilmemelidir ve o evler muhakkak yıkılmalıdır. Belediyede tanıdığı olan kat çıkıyor ve kimse yasa falan tanımıyor.
“Bu evleri neden yıkmıyorsunuz “diyen CHP, yıkım kararı verildikten sonra “milletin evini başına yıkıyorlar” diyerek tam tersi bir tavır ortaya koyacaktır bunu biliyoruz. Ancak buna rağmen sert tedbirler alınmalıdır.
Ayda kızımızı annesiz büyüten bir ihmalin geçerli bir nedeni olamaz. Devletimiz herhangi bir afet sonrası emin olun o bölgeye profesyonel anlamda hizmet götürüyor.
Ancak deprem ya da sel baskını öncesi alınması gereken tedbirler konusunda da profesyonel olunmalıdır. İnsanlarımız da maalesef bu konuda çok ihmalkar.
Demem o ki normal bir doğa olayını afete dönüştüren insanoğlu, üstüne bir de bu afetten siyasi rant devşirmeye çalışıyor.
Böyle olunca da hemen herkesi yakından ilgilendiren depremi bile bilinçli, aklıselim ve hakkaniyetli konuşamıyoruz.
Açıkçası biz artık konuşmayı unuttuk...