Deprem lütuftur...
Değerli okurlarım, başlıktaki söz bana ait değil... 2011 Simav depremi sonrası, görüştüğüm bir uzmana ait...
Şöyle: 19 Mayıs 2011'de, Simav'da yaşanan deprem sonrası, artçılar birtürlü son bulmamıştı. O kadar ki, ne rahatça uyuyabiliyor... Ne de, evlerimizde ayaklarımızı uzata uzata oturabiliyorduk...
Efendim, bu sıkıntılı durumu, o sıralar aynı gazetede yazdığımız bir deprem uzmanına danıştım.
Hocamız bana şunları söyledi: -"Güngör bey, dünyamız depremlerle kendini yeniliyor. Eğer yerkürede depremler biterse, yaşamda biter."
Anlayacağınız... Depremler bizim için bir felaket değil; bir lütuftur. Tabi oturduğumuz binaları sağlam yapmak şartıyla...
Sevdiklerimizle mutlu bir şekilde yaşayalım diye, binlerce lira ödeyerek, evler satın alıyoruz. Onların dayanıksız olanları, orta ölçekli bir depremde, bizim ve sevdiklerimizin katili olabiliyor.
O yüzden, ne olur... Sıkı bir inceleme yaptırmadan, kesinlikle ev almayın... Nasıl bir araba alacağınız zaman, ekspertiz ekspertiz dolaşıyorsanız... Ev içinde dolaşın... Hem alacağınız evler, arabadan yüz kat daha önemli...
Eli kulağından hiç inmedi...
Geçen gün, Erzurum'da yaşanan 4.9'luk depremin ardından, okuduğum bir haber, bana bu satırları yazdırdı.
O haberde, 7'nin üzerinde bir depremin eli kulağında deniliyordu.
Herkes bilir ki, ülkemiz için, büyük ölçekli depremlerin eli kulağından hiç inmedi. Dolayısıyla, büyük depremler her zaman kapımızı çalabilirler...
Bu konuda sevdiğim güzel bir söz: "Deprem olduğunda, Türkler sokağa, Japonlar binalara kaçar" sözüdür.
Eeeee, adamlar yapılarına güveniyor kardeşim...