Deprem kıyamet gibi affetmiyor
İzmir’de deprem olur olmaz, devlet hemen olaya
el koydu. Canlar enkaz altında kalmıştı, devlet enkazı kaldırmak ve canları hızla
kurtarmak için tüm gücü ve imkânı ile seferber oldu. Özellikle deprem sonrası
arama-kurtarma, enkaz kaldırma, yiyecek ve barınma noktalarında verilen
özverili mücadele bizim için büyük bir gurur oldu. Sadece
devlet değil STK’lar ve sivil halk da anında olaya müdahil oldu. Kimisi
duasıyla, kimisi kazmasıyla kimisi de tırnağıyla yardım etmek için seferber
oldu. AFAD, Kızılay, UKEM, JAK, İtfaiyecisine kadar herkese şükranlarımı sunarım.
Tüm Türkiye’nin ortaya koyduğu yardımseverlik
ve birlik görüntüsü dünya’ya insanlık ve kardeşlik dersi verdi. Çok gurur
duydum ve çok şükrettim Allah’a böyle bir ülkenin vatandaşı olduğum için. Onlarca
insanımız enkazlardan sağ salim çıkarıldı. Bu büyük mucize millet olarak
teselli, sevinç ve gurur kaynağımız oldu. Hayatını kaybedenlere Allah’tan
rahmet, yaralılara da geçmiş olsun diliyorum. Rabbim göstermesin inşallah bir
daha böyle acı.
Deprem muhakkak ki doğal bir afettir ve ilahi
bir emirdir. Ancak bundan çıkarılacak dersler ve alınacak tedbirler de vardır. Deprem
uzmanlarına göre meydana gelen deprem sürpriz bir deprem değildi. Beklenen bir
depremdi. 6.6’lık bir depremi yine de ucuz atlattık. Deprem
bilimciler, zamanını tam verememekle birlikte bölgede buna benzer depremleri
bekliyor. Depremler sürekli olacak. Buna uygun yaşamı kurmalıyız. “Bizim doğaya uyumlu, insana dost ve
nitelikli mühendislik hizmetleri almış yapılara” insanlarımızı bir şekilde nakletmemiz
gerekiyor. Sağlam zeminlerde inşaatları yapmamız gerekiyor. Biz bir deprem
bölgesiyiz ve bunla da yaşamayı öğrenmeliyiz. 99 Körfez depreminden önce
maalesef yeterli bir deprem yönetmeliği dahi yoktu. O tarihten sonra yapılan
binaların, eğer hatalar yoksa depreme dayanıklı olduğu düşünülüyor. Ama 99
tarihinden önce yapılan yapıların çoğu maalesef depreme dayanıklı değildir.
Ülkemiz son gelinen noktada deprem sonrası verdiği
başarılı mücadele kadar deprem öncesi alınması gerekli tedbirlerde de mutlaka başarılı
olmalı. Deprem olmadan alacağımız önlemler, olası zararları minimize eder.
Deprem öncesi başarılar, deprem sonrası zararları daha çok aza indirir.
Depremle mücadelede başarının anahtarı “Binalarımızı
o bölgede beklenen olası en büyük depreme dayanıklı hale getirmektir.” Devlet
denetimli ve destekli kentsel dönüşüme hız vermeliyiz. Türkiye’nin her
tarafı deprem bölgesidir. Sadece Marmara veya Batı bölgesi değil. Doğu bölgesi
de Elazığ ve Malatya’da yaşandığı üzere ciddi deprem tehlikesi taşıyor. Ülkenin
dört bir yanını depreme dayanıklı hale getirmemiz gerekiyor.
Son
depremde de kâğıt gibi yıkılan binaları gördük ki “Deprem değil çürük binalar, sahtekâr müteahhitler ve ihmal insan
öldürüyor.” Ülkemizde çok büyük kısmı 2000’ler öncesi inşa edilmiş,yüzde ellileri aşan oturma izni
olmayan bir kaçak yapıdan, mühendislik hizmetleri almamış yapı tehlikesinden
bahsediliyor. Türkiye gibi deprem
riski ile sürekli karşı karşıya kalan ülkeler, bu gerçeği bir an bile
akıllarından çıkarmamalıdır. Depremin yeri, zamanı ve şiddeti kesin ve net
olarak önceden belli olmadığından, deprem öncesi sonuç ve etkilerine karşı
etkili tedbirler ve hızlı çözümler mutlaka olmalıdır. İnşallah millet olarak
bunlarında üstesinden geliriz. Allah, devlete zeval, millete bir daha böyle
acılar vermesin inşallah.
Uzmanlar, İzmir’le beraber İstanbul için de adeta alarm veriyor. İstanbul’da eski yapıların yüzde 27’sinin deprem riskine bağlı olarak acilen yıkılması lazım. İstanbul’un kalbine hançer gibi sokulan gökdelenler ve dikey yapılaşma, su havzaları ile yeşil alanların bir bir yok olması tehlikeyi daha da artırıyor. 7.4’lük 17 Ağustos 1999 depreminin ardından yaklaşık 460 deprem sonrası toplanma yeri tahsis edilmişken günümüzde bu sayı imara açılarak 60-70 civarına kadar düşmüş. Türkiye bir deprem ülkesi, maalesef İstanbul beklenen büyük depreme hazır değil. Acilen İstanbul nüfusu ve yapı stokları azaltılmalı. Bunun için Anadolu’da yeni cazibe merkezleri, yeni sanayi ve ticaret kentleri kurulmalı. Nüfusu o kentlere taşıyacak politikalar ve yatırımlar yapılmalı. Üretimi, sanayiyi, ticareti, üniversite gençliğini Anadolu’nun değişik yerlerine kaydırmalıyız. Maazallah, İstanbul’da beklenen büyüklükte bir depremin meydana gelmesiyle ortaya çıkacak acı tabloyu, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti kaldıramaz, can ve mal kaybı bakımından tarihin görmediği ve duymadığı büyük felaket yaşanabilir.