Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2966.08
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Şubat 2023

​Deprem Hafızası

Japonya, malumunuz depremlerin en çok görüldüğü ve en şiddetli olduğu bir ülkedir. Oraya gidenler, derler ki Japonya'da daha önceleri depreme dayanıksız binalar ve evler vardı.

Bu depreme dayanıksız evlerden dolayı her deprem olduğunda bu bina ve evler çabuk yıkılıyordu. İçinde sayıları binleri hatta on binleri bulan insan ölümleri yaşanıyordu. Sonra ne oldu. Bir filozof çıkar, depremde yıkılan bazı binaların enkazını kaldırmayın, der. Bu binaların enkazı müzeye dönüştürülsün demişti. Daha sonra Japon devleti de bu şekilde bir karar almış ve bu filozofun dediğini yapmıştı. Japonya’da şehrin, şehirlerin en görkemli yerinde en sembol binaların enkazı olduğu gibi bırakılmıştı. Bu binaların etrafına set çekilerek şehir müzesi envanterine şehir hafızası olarak kaydedilmişti. Sebebine gelince de şöyle bir tasavvur oluşmuştu. İnsanlar her gün bu yıkık binanın-binaların önünde geçtiklerinde "Malzemeden çalarsan evin, barkın böyle yıkılır" gibi bir mesaj alınsın diye. Zaten müzenin girişinde yapılan bir totemin üstüne de buna benzer bir mesaj yazılmıştı.

Denilir ki bu "Enkaz müze binaları" vesilesiyle Japonlar, artık depreme dayanıklı binalar ve evler yapmışlar. Dokuz şiddetindeki depremlerde bile Japonya'daki evler yıkılmıyor. Çok az hasarlarla insanlar büyük bir tehlikeleri atlatıyorlardı. Ne diyelim darısı başımıza.

Depremle ilgili şu anktodu aktarmak yerinde olur.Japonya'nın daha önce Kayzen (kaizen) felsefesini Ahilik teşkilatından ilham aldığını yazmıştık. (Eyyüp Azlal, Kaizen Felsefesi ve Bizdeki İzdüşümü, Milat Gazetesi, 29. 09. 2019)

Bu felsefe sayesinde ne yapıyor Japonlar. İnandığı bir şeyi yaşamaya, bunu kural edinmeye çalışıyorlardı. Azar azar artan ama sürekli istikrarlı bir gelişme ile deprem belasının üstesinden geldiler. Sadece deprem mi? Hayır... Japonlar, bu felsefe sayesinde büyük sel felaketleri, tsunamiler, atom bombaları altında yıkılan şehirlerini de yeniden ayağa kaldırdılar. Japonlar bu felsefeyi, iş hayatında, sosyal hayatta, evde, okulda, müesseselerde, işletmelerde hülasa hayatın her alanında uygulanabilir bir özellikte sürdürdüler ve sürdürüyorlar.

Geçtiğimiz günlerde bir filozof arkadaşım deprem sonrasında şunu demişti. Belki de biz “anlam arama” yeteneğimizi kaybettik. Artık “hayal kırıklığını” bile yaşamayacak kadar afazideyiz. Toplum olarak beynimiz bir afazi geçirmiş. Cemiyetin beynine bir inme inmiş. Bu yüzden mazrufla hiç ilgilenmiyoruz Varsa yoksa zarf… Bu filozof arkadaşım; depremde yıkılan binaların dış güzelliği, süslemeleri için zarf kavramını kullanıyordu. Binalardaki kolonlar da taşıyıcı unsurlara da mazruf diyordu.

Bu filozof arkadaşım devamında şunları da söylemişti. Artık zarfın boş olması bile etkilemiyor bizi.... Ona göre Batı, bu acınacak safhayı, bu trajediyi çoktan geride bırakmıştı. Batılı bir felsefe anlayışı ile bizdeki binaların yapımını eleştiren bu filozofa Batıya değil, Doğuya daha Doğuya gitmesini önermiştim. Çünkü Batı ki sırtımda paslı bir bıçaktır. Merhum Akif İnan öyle söylüyordu. Bu filozof arkadaşa örnek olarak Uzakdoğu’daki Japonya’yı ve orada üretilen Kayzen felsefesini okumasını tavsiye etmiştim. Bunu okurken de bizim Ahilik felsefesi hakkında da bilgi sahibi olmasını rica etmiştim.

Modern zamanlarda Batıda çıkan modernizm, elimizdeki Ahilik felsefesini aldı. Bize de içi boş kof bir kültür bıraktı. Gösteriş kültürü… Mağazalarımız, dükkânlarımız hep Batı’da üretilen markalar değil midir? Hangi markayı giyiyorsun o önemli. Sözünden, özünden önce kıyafetine bakan; araba, telefon, kıyafet markasına göre adam tartan yozlaşmış komleksli bir kültürü Anadolu topraklarına kim getirdi. Doğulular getirmedi her halde. Üzerine ısrarla basa basa söylüyorum. Ahilik Teşkilatının kurucusu Ahi Evran, Hoy şehrinden -İran’ın Batı Azerbaycan eyaletinden- Kırşehir’e gelmişti. Marsilya’dan, Paris’ten değil.