Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2965.04
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Şubat 2023

Deprem dile geldi

İnsan bu kadar mı çaresiz kalırmış? Bu kadar mı aciz olurmuş?

Çağın tüm teknolojik imkânlarına, bilimsel buluşlarına, yüzyılların getirdiği deneyim ve birikimlerine, donanım ve kazanımlarına rağmen… İşte insan gerçeği… Ne kadar da zayıfmışız?

103 saniyelik bir deprem… Haritalar değişti… Haneler harap oldu… Nice hayatlar son buldu… Hayalet kentler oluştu… Hepsi bir anda… Sadece bir buçuk dakikada… Gerçekten yaşamın hakikati neydi? Yoksa tüm bu olanlar bir hatırlatma mı idi?

Evet, u-ya-rı-lı-yo-ruz…

7.7 ‘lik bir kıyametle… Daha önce pandemi ile uyarıldık… Pahalılık ile uyarıldık… Uyarıyı yeterince ciddiye almamış olmalıyız ki bu defa 7.7 şiddetinde bir mesaj ile uyarıldık…

“Hayat eve sığar” la uyarılmıştık… Şimdi de “Evin dışında kalmak” la uyarıldık…

Kur’an ayetleri ile uyarılmıştık, kevni ayetler ile uyarılmıştık, şimdi de afet ayetleri ile uyarıldığımızı görüyorum…

Allah (c.c) tüm tefekkür seçeneklerini bize sunuyor… Kendimizi sorgulayacak mıyız yoksa savrulacak mıyız? Tevbe ve teskiye yolunu mu tercih edeceğiz yoksa alışkanlık ve taşkınlıklarımıza devam mı edeceğiz?

Yunusca bir nedametle;

“La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin/

Senden başka ilah yok, Seni tenzih ederim. Gerçekten ben haksızlık etmişim.” (Enbiya, 87) diyerek karanlıklardan aydınlığa yol arayacak mıyız?

İlahi uyarı sistemi tüm netliğiyle ile işliyor… Acaba içimize yeterince işliyor mu? Mesajı gereği gibi işitiyor muyuz?

Kur'an ayetleri ile kalplerimiz ne kadar titredi ki, kâinat ayetleri ile yeterince titreyebilsin?

Toplumsal travmaları hangi bağlamda değerlendiriyoruz?

Sünnetullah bağlamında mı yoksa seküler kültürün baskısı, determinist felsefenin dayatması, rasyonel yorumların zorlaması ile mi okumalarımızı yapıyoruz?

Literatürümüzü yitirdik… “Kader” kavramını, “takdiri ilahi” demeye çekinir olduk… Fiziki verilere takılı kalınca olayın metafizik boyutunu ıskalar olduk…

Dile gelen deprem bize ne demek istiyor?

Kederimizle kaderimiz arasındaki bağlamı yeterince değerlendiremedik…

Başımıza gelen musibetlerin ellerimizle işlediklerimizden dolayı olabileceğini hesaba katamadık…

Tekil ölümleri sıradanlaştıran bizler, bakalım çoğul ölümler karşısında nasıl tepki verecektik?

Bu can pazarına tanıklık ettikten sonra yine canımızın istediği gibi mi yaşayacağız yoksa Rabbimizin çağrısına daha bir ciddiyetle mi yöneleceğiz?

Paranın geçmediği, kiracı ile ev sahibinin gecenin dondurucu soğuğunda sokakta aynı ateşin etrafında ısınmaya çalıştıklarını gördükten sonra gerçekten neyimize güvenebiliriz?

Enkazın altında yakınınızın sesini duyuyorsunuz fakat yüzünü göremiyorsunuz… Elinizi uzatıpta çekip alamıyorsunuz…

Karanlıktasınız, kayıplarınız var, iğne ile kuyu kazmaya çalışıyorsunuz… Bir umut kırıntısı peşindesiniz ve perişansınız…

Darmadağınıksınız, dayanamıyorsunuz sadece duadasınız…

Allah’ın yardımına o kadar muhtaçsınız ki, kelimeler kifayetsiz…

Ve Allah'ın sorusu geliyor aklınıza;

“Kaçış nereye?” (Kıyame, 10) Cevabını da yine O’ndan alıyorsunuz…

“O halde Allah'a kaçın…” (Zariyat-50)

Tevbe, istiğfar, dua, tevekkül ile Rabbinize sığınıyorsunuz… Teselliyi O’nda buluyorsunuz…

Ve “Ben ne yapabilirim?” sorusu ile sorumluluklarını kuşanıyorsun…

Sukunet ve sebatla… Dayanışma ruhu ile yaraları sarmaya doğruluyorsun…

Ve bir baba geliyor gözlerinin önüne… 15 yaşındaki kızını depremin yaşandığı ilk gece kaybetmiş… Aradan 48 saat geçmesine rağmen enkaz altındaki kızının elini tutmaya devam ediyor…

Ve enkazın altında bir anne, kendisine bir başörtüsü verilinceye kadar dışarı çıkmıyor… İmanın asaleti…

Ve Selim Küçükşahin kardeşimin rahmetlik eşi… Depreme yakalanınca ilk hamlesi abdest almak için çırpınmak: “Ben Rabbimin huzuruna abdestsiz gitmek istemiyorum.” Eli öpülesi anneler…

Ve Nebevi müjde:

“Kıyamet günü, belalara uğramış olanlara tartı kurulmaz. Onların ecirleri sağanak halinde üstlerine boşaltılır.” (Tirmizi)