Deprem: Antropoloji mi? Teoloji mi?
Büyük Marmara depreminden beri ülkemiz deprem korkusuyla yaşamaktadır. Yirmi yıldır İstanbul’da olası büyük bir depremin gerçekleşmesi korkusunu yaşamaktayız. Son günlerde Marmara bölgesinde meydana gelen deprem, bu konunun hepimiz için bir beka meselesi olduğunu tekrar hatırlamamızı sağladı.
Ülkemizin en tehlikeli deprem kuşaklarının içinde yer aldığı bilinen bir gerçektir. Son yüzyılda Varto, Bingöl, Erzincan, Van, İstanbul ve Yalova gibi şehirlerimiz, yaşanan depremlerden yıkıcı bir şekilsde etkilendi. Ülke olarak deprem gerçeğiyle yaşamayı öğrenmemiz ve bu gerçek ışığında hayatımızı, şehirlerimizi, okullarımızı, binalarımızı, tarihi eserlerimizi, sokaklarımızı, hastanelerimizi, kısaca her şeyimizi düzenlemeye ihtiyacımız vardır. Son günlerde yapılan tartışmalar ve ortaya çıkan gerçekler, İstanbul başta olmak üzere hiçbir yerde depreme yeterli düzeyde hazır olmadığımız gerçeğiyle yüz yüze kalmış bulunmaktayız.
Her depremden sonra kamu binaları başta olmak üzere konutlarımızın, sitelerimizin, okullarımızın ve hastanelerimizin depreme dayanıklı yapılmadığı, malzemeden çalındığı, yapılan işlerde yolsuzluk ve rüşvet çarkının döndüğünü öğreniyoruz.Deprem gerçeğinin şakaya alınır hiçbir tarafı olmadığını hiçbir şekilde anlamıyoruz. Depreme yeterli düzeyde hazırlanmamanın ağır maliyetinin acı, gözyaşı ve insan hayatı olacağı gerçeğini görmezlikten gelmeye devam ediyoruz.Depremden bile rant sağlamaya çalışan hırsızların, sahtekarların ve üçkağıtçıların kurmuş oldukları ağlar sayesinde büyük menfaatler elde ettiklerine dair haberler, insan olan herkesi üzmekte, vicdanları yaralamaktadır.
Depreme karşı yapılacak en büyük hazırlık, her şeyden önce yolsuzluk, rüşvet ve suistimal üçlüsüyle mücadeleyi gerektirmektedir. Rüşvet ve yolsuzlukla etkili ve işlevsel bir şekilde mücadele etmeden, depreme karşı yeterli hazırlıkları yapan bir toplum olmamız mümkün gözükmemektedir.
Evlerimizi, okullarımızı, hastanelerimizi, üniversitelerimizi ve nice yaşam alanımızı sel, deprem, heyelan gibi doğa olaylarının yaşanabileceği yerlere inşa ediyoruz. Zemini sağlam olmayan yerlere yapılan binaların, sel ve deprem gibi doğa olaylarına dayanamayacağını anlamamakta ısrar ediyoruz. Bize bir şey olmaz! şeklinde ifade edebileceğimiz duyarsız, sorumsuz ve bilinçsiz tavırların toplum olarak hepimize nelere mal olacağını kavramıyoruz. Deprem, sel ve heyelan gibi doğal olaylar sonucunda ortaya büyük insani ve maddi maliyetlerin ortaya çıktığını görünce, bize her şeyin olduğunu, daha doğrusu ortada biz diye bir şeyin kalmadığını acı bir bedel ödeyerek yaşıyoruz.
Yıkıcı depremler yaşamamıza rağmen, deprem toplanma alanlarımızın az ve yetersiz olduğunu öğrendik. Daha acı olan şey, deprem toplanma alanlarına yerleştirilen malzemelerin çalınması ve yağmalanmasıdır. Hırsızlar ve yağmacılar, yetersiz bile olsa belirli yerlere yerleştirilen malzemeleri çalma ve yağmalama vahşetini gösterebilmektedirler. Yağmacılık ve hırsızlık sapkınlığı, depreme karşı yapılacak her türlü hazırlığı çok kısa sürede etkisizleştirebilecek bir sonuç doğurabilmektedir. Yağma ve çalma hastalığının ateşini düşürmeden depreme karşı ciddi ve etkili bir hazırlık yapamayacağımızı anlamalıyız.
Depreme hazırlık, mali kaynakların verimli, yerinde ve işlevsel kullanımını gerektirmektedir. İsraf ve yolsuzluk, depreme hazırlık yapmak için atılması gereken bütün adımları etkisizleştirmektedir. Depreme hazırlık için tek kuruşun bile israf edilmemesi büyük önem taşımaktadır. Depreme hazırlık konusunda mali kaynakların rasyonel ve verimli yönetilmemesi, depreme hiç hazırlık yapmamak, daha doğrusu peşinen ölmek dahil her türlü ağır insani faturayı kabul etmek demektir.
Deprem konusunda hepimizim eğitim alması gerekmektedir. Deprem sırasında korku ve panik yaşamaktan başka bir şey bilmiyoruz. Yediden yetmişe hepimizin deprem sırasında neler yapacağımızı, stres ve korkuyla başa çıkma yollarını öğrenmeye ihtiyacımız vardır.Deprem eğitimi almayan bir toplumun deprem konusunda donanımlı olması zordur.
Deprem, doğal bir olaydır. İnsanların deprem gibi doğal bir olaya hazırlanmaması, ona uygun yaşam şartlarını oluşturmaması, depremi insanlar açısından doğal afet haline getirmektedir. Allah, deprem dahil bütün doğa olayları üzerinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı ve kendimizi eğitmemizi istemektedir.İnsanın, cehaletle, ahlaksızlıkla, yağmacılıkla, hırsızlıkla, sorumsuzlukla depreme hazırlanması mümkün değildir. Aklımızı kullanmamızı buyuran Allah’ın emrine uygun olarak depremin insanla ilgili tarafını, sorumsuzluğu, keyfiliği, hırsızlığı, rüşveti, cehaleti ve diğer hastalıklarımızı soğukkanlı bir şekilde konuşmaya ihtiyaç vardır.