Deprem, Anadolu Ruhu'nu yıkabilir mi?
Covid salgınının ilk zamanlarında Avrupa Ülkeleri’nin aşı üzerinden birbirlerine yaptıklarını düşünün… Kıtlık korkusuyla komşusunun malını talan edenlerin, yağmalayanların haberlerini göz önüne getirin. Daha geriye gidip kıtaları sömürme yarışında hem birbirlerine hem de o kıtanın insanına yaptıklarını bir düşünün… Bir de bizim tarihimize, coğrafyamıza bakın… Kendinizi oldukça ‘ayrıcalıklı’ bir yerde ve güven içerisinde bulursunuz.
Anadolu toprakları, yalnızca
bugün değil yaratıldığı günden beridir paylaşmanın, diğerkâmlığın var olduğu
bir gönül coğrafyasını ifade eder. Çünkü bu hali ile yalnızca buğdayın değil,
merhametin, yardımlaşmanın da bir’e yedi yüz verdiği ‘bereketli topraklar’dır
burası.
Dolayısıyla dünyanın hiçbir
yerinde doğusu herhangi bir nedenle acı çekerken, batısı da kuzeyi de güneyi de
aynı acıyı çeken başka bir millet göremezsiniz. Doğu’sunda deprem olduğunda aynı
Batı’sında olmuş gibi sarsılan, acı çeken bir millet de göremezsiniz. Elindeki
işi bırakıp yardıma koşan, bulunduğu yerden yardım etmeye çalışan ya da “Ya
Rab! Oradaki kardeşlerime sen yardım et!” diyerek Rahman’lar, Fetih’ler
okuyarak yakaran başka bir millet de göremezsiniz. İşte biz bu yüzden ‘yıkılmaz
bir millet’ olarak nitelendiriliriz. Bu nitelendirmede şüphesiz en büyük pay
İslam’ın kardeşlik mayası ve onunla yoğrulan medeniyet ruhudur.
***
06.02.2023 Tarihinde ve saat 04:17’de
Kahramanmaraş’ta meydana gelen 7.7 şiddetindeki deprem sonrasında geçmişte yaşadığımız
pek çok acı olayda olduğu gibi yine aynı hislerle uyandık. Deprem yaşanan
illerdeki kardeşlerimiz, sabaha karşı kalplerinin bir tarafı yok olarak uyandı(rıldı)lar.
Onlardan binlerce kilometre ötede bulunanları uyandıran şey de kalplerinin bir
yarısının eksik oluşuydu. Yarısı eksik kalmış kalplerin senkronize çığlığıydı, dün
gece Türkiye’yi uykusundan uyandıran.
İşte o kalpler birçok kez olduğu
gibi bu zor günde de birleşti… Yarım kalpler, acısını hissettiği başka bir kalp
ile birleşince yeni ve günahsız bir kalp neşv-ü nema etti. Birbirini anlayan,
yaşadıklarını aynen yaşayan, samimi, kardeşçe bir bağ filizlendi yeniden. Bu
bağ ile birlikte yeni ve tertemiz bir ruh ortaya çıktı. İşte göçük altından
kurtulanlar, bu günahsız ruhların dualarıydı.
***
İtiraf edelim: Deprem
coğrafyasında fakat deprem gerçeğinden uzak yaşıyoruz. Ve maalesef sürekli
kendini hatırlatan, huysuz ve kibirli deprem kuşakları ile komşuluk ediyor;
neden oldukları yıkımlara en acı şekilde şahit oluyoruz. Buna rağmen ne kadar
kullanılırsa kullanılsın ‘klişe tabir’e dönüşemeyecek olan bir ifadeyle ve sarsıntıyı
yüreğinde hissedenlerin sarıldığı/sığındığı gibi söylemek gerekirse ‘ateş düştüğü
yeri yakıyor’. Yürek yangınımızı kimse görmeyecek belki. Belki ömrümüz boyunca
devam edeceğiz, içten ve ağır ağır yanmaya. Unutmamamız gereken bir gerçek var:
İnsanız ve ne kadar zor olsa da bir şekilde hayata yeniden sarılmak, devam
etmek mecburiyetindeyiz. Fakat öncesinde elbette yapmamız gerekenler var.
Efendimiz’e (SAV) Tebük seferi
esnasında fırtına çıkacağı haberi bildirilir. Resülullah (SAV), bu haber
sonrasında herkesin hazırlıklarını fırtınaya göre yapmasını, tedbir almasını
emreder. Uyarıları dinlemeyen iki kişinin son anda ölümden döndüğü ifade edilir.
Burada dikkat edilecek husus
şudur ki; Cenabı Allah, Resul’ü orada diye fırtınayı dindirmiyor. Tedbir
alınması için haber veriyor. Bu olay bizim için de oldukça ibretliktir. Elbette
dua ile Allah’a sığınacağız, fakat yeterli mi, asla! Çünkü tedbir almak da
Allah’ın emridir ve bu iki unsur ancak beraber olduğunda bir şey ifade
etmektedir. Cenabı Allah kâinattaki her şeyi sebep-sonuç ilişkisi içerisindeki
bir hikmetle yaratmıştır. Öncelikle bunu iyi idrak edebilmeliyiz.
Neyse ki Devletin, yardım
kuruluşlarının ve kardeş Ülkeler’in tüm imkânlarıyla organize şekilde ve kısa
sürede deprem bölgesinde seferber olduğunu, sistematik çalıştıklarını
görüyoruz. Rabbim, orada bulunan tüm kardeşlerimize dayanma gücü versin. Devletimizi,
Milletimizi muhafaza eylesin! Bizleri deprem gibi ağır afetlerle değil, rahmeti
ile terbiye eylesin. Amin.