Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Şubat 2022

Densizlikler ülkesi

Malum sosyal medyayı gündelik hayatın bir parçası, gün içinde bir iki döndüğümüz sanal sokak olarak kabullendiğimizden bu yana, kerhen de olsa fikirlerden birkaçını orada paylaşmaya devam ediyoruz. Zaten kaç yıldır kerhen/istemeyerek, tahammül noktasındayız. Fakat işte orada olmamak gerçek hayatta maruz kalınan “yok sayılmayı” daha da artırır diye “var olmaya” ve aslında bir çeşit “yok kalmaya” devam ediyoruz.

Bu girişten sonra, geçenlerde bu mevsimler için de kaleme aldığım Hiç Aylar, Üç Aylar ve Ramazan adlı kitabımı paylaştım. Bir hatırlatma yapmak istedim. Çünkü üç aylar ve Ramazan algısının daha sağlıklı hale gelmesi ve daha kaliteli yaşanmasını istemeye devam ediyorum. Ki zaten bu konuya dair mutedil, bilinçli bir hayatın oluşması adına fikirlerimi derleyip topladığım bu kitap bunun göstergesidir.

Kitabı paylaşır paylaşmaz, Bursa’dan ve hiç tanımadığım bir siyasi kişilik, -ismi saklı- yorumlar kısmına tutmuş birtakım ansiklopedilerden “Kandil yok, kandil kutlanmaz, bidattir.” Anlamında arka arkaya, -sağ olsun- bilgilendirici, uzun yorumlar doldurmuş ta doldurmuş. Sanki bu konuda bir kitap oluşturmuş bir insan konunun tartışmalı, netameli yanlarından habersizmiş de o insanı bilgi aktarımları ile bilince davet ediyormuşçasına ukala ve ısrarcı halde… Ne gerçek hayatta ne sanal ortamlarda polemiğe zaman ayırmayan biri olarak, tartışmalı konularda daima orta yolu ve kişilerin kendi içlerinden gelen şıkkı tercihle beraber hemen işlerine, güçlerine, hayatlarına bakmaları gerektiğini savunurum. Biliyorsunuz ki kimi basit meselelerde yüzyıllarca tartışmak ve aynı noktaya gelememek üzerinden ayrışmalar, ötekileştirmeler yapmak bu toprakların geleneği oldu. Şahsen bu geleneğin bir parçası olmadım ve olmayacağım da. Bu konuda temel konularda anlaştığımız her insanın ayrıntısı, detayları kendi yönelimleri, seçimleri ile oluşur ve hiçbir detay seçim kimseyi insanlıktan veya dinden çıkarıp atmaz.

Bu gibi saçma insanlar hakikaten edepsizliği edep edinmiş görünüyorlar. Güya siyasi beyefendiye bu verdiği bilgilerden zaten haberdar olduğumu fakat kitabı okumadan hoppa bir önyargıyla yaklaşarak kandil yoktur vs gibi ahkamları kesmemesini çok nazik bir dille belirttiğimde bana ne yazmasın. (Şu an gülümsüyorum.) ”Öyleyse” diyor, “Kitabınızı gönderirseniz okumaya söz veririm!” Türkçesi; hadi koş, yazdığın yetmedi, bir de tek tek adreslerimize postala ki senin kitabını okumak gibi bir fedakârlık yapalım! Arkadaş söz vermiş okumaya, göndersem mi ki…

Bu talep üzerine kitabımı pekâlâ kendi imkanları ile elde edebileceğini, ayrıca okuyup okumaması ile ilgilenmediğimi, sadece ön yargılı tutumunun yanlışlığını ifade ettiğimde adamın ayarsızlığı ortaya çıktı. Kişiliğime saldırmaya geçti.

Bu münferit ve sanal hadiseyi anlatma sebebim hadisenin artık hiç te münferit olmayışıyla alakalı. Lütfen siyaseten belli bir noktaya gelmiş insanlarınızı iyi inceleyin. Böyle psişik sorunları olan, kişiliği gelişmemiş, orda burada basit polemiklere vakit ayırabilen, saldırgan tipler bizi yönetmeye kalkamaz. Bu bir. İkincisi; toplumsal düşünme ve tartışma yöntemlerimiz kesinlikle sağlıksız. Birbirinin düşüncesine ve seçimlerine saygısı olmayan kıt kafalı insanlarla dolup taştı ülkemiz. Aynı inanç çatısı altında bile en düzeysiz tartışmalar yaşanıyor ki çoğu insan başka hiçbir farklı düşüncenin varlık hakkına dahi saygı duyması gerektiğine inanmıyor. Geçtim sevgiyi, birbirinin varlığına ve düşüncesine saygı duyan ve çeşitlenmiş yaşam biçimlerinde düzeyli tartışabilen bir toplum değiliz. Halbuki farklı düşünmek çok tabi ve gerekli bir ayrılıktır ve bu ayrılığa müsaade edilmezse bir birlik oluşturulamaz. Birlikten tıpa tıp aynı düşünmeyi, aynılaşmayı, tek tipleşmeyi anlayamayız. Tam tersi aşırı aynılık, ayrılığın başlangıcıdır.

Bunları düşünerek, konuşarak ve üstüne kitaplar yazarak yorulduk.

Her şey bir yana…

Hakikaten bu ülkede kitap yazmış olmak o kadar önemsenmez, yok sayılan bir hale dönüştü ki ruhları üflenmiş ve doğmaya hazır kitap yüklü bilgisayarımı fırlatıp atmak bile geçiyor bazen içimden. Hep yadırgadığım insanlardı; yayınlanmadan yazılarını yakan yazarlar. Şimdi yadırgamadığım bir noktadayım. Ve ülkeme bizi bu duyguya taşıdığı için teşekkürler ediyorum.