Densizlikler ülkesi
Malum sosyal medyayı gündelik hayatın bir parçası, gün içinde bir iki döndüğümüz sanal sokak olarak kabullendiğimizden bu yana, kerhen de olsa fikirlerden birkaçını orada paylaşmaya devam ediyoruz. Zaten kaç yıldır kerhen/istemeyerek, tahammül noktasındayız. Fakat işte orada olmamak gerçek hayatta maruz kalınan “yok sayılmayı” daha da artırır diye “var olmaya” ve aslında bir çeşit “yok kalmaya” devam ediyoruz.
Bu girişten sonra, geçenlerde bu mevsimler için de kaleme aldığım Hiç
Aylar, Üç Aylar ve Ramazan adlı kitabımı paylaştım. Bir hatırlatma yapmak
istedim. Çünkü üç aylar ve Ramazan algısının daha sağlıklı hale gelmesi ve daha
kaliteli yaşanmasını istemeye devam ediyorum. Ki zaten bu konuya dair mutedil,
bilinçli bir hayatın oluşması adına fikirlerimi derleyip topladığım bu kitap
bunun göstergesidir.
Kitabı paylaşır paylaşmaz, Bursa’dan ve hiç tanımadığım bir siyasi kişilik,
-ismi saklı- yorumlar kısmına tutmuş birtakım ansiklopedilerden “Kandil yok,
kandil kutlanmaz, bidattir.” Anlamında arka arkaya, -sağ olsun- bilgilendirici,
uzun yorumlar doldurmuş ta doldurmuş. Sanki bu konuda bir kitap oluşturmuş bir
insan konunun tartışmalı, netameli yanlarından habersizmiş de o insanı bilgi
aktarımları ile bilince davet ediyormuşçasına ukala ve ısrarcı halde… Ne gerçek
hayatta ne sanal ortamlarda polemiğe zaman ayırmayan biri olarak, tartışmalı
konularda daima orta yolu ve kişilerin kendi içlerinden gelen şıkkı tercihle
beraber hemen işlerine, güçlerine, hayatlarına bakmaları gerektiğini savunurum.
Biliyorsunuz ki kimi basit meselelerde yüzyıllarca tartışmak ve aynı noktaya
gelememek üzerinden ayrışmalar, ötekileştirmeler yapmak bu toprakların geleneği
oldu. Şahsen bu geleneğin bir parçası olmadım ve olmayacağım da. Bu konuda
temel konularda anlaştığımız her insanın ayrıntısı, detayları kendi
yönelimleri, seçimleri ile oluşur ve hiçbir detay seçim kimseyi insanlıktan
veya dinden çıkarıp atmaz.
Bu gibi saçma insanlar hakikaten edepsizliği edep edinmiş görünüyorlar.
Güya siyasi beyefendiye bu verdiği bilgilerden zaten haberdar olduğumu fakat
kitabı okumadan hoppa bir önyargıyla yaklaşarak kandil yoktur vs gibi ahkamları
kesmemesini çok nazik bir dille belirttiğimde bana ne yazmasın. (Şu an
gülümsüyorum.) ”Öyleyse” diyor, “Kitabınızı gönderirseniz okumaya söz veririm!”
Türkçesi; hadi koş, yazdığın yetmedi, bir de tek tek adreslerimize postala ki
senin kitabını okumak gibi bir fedakârlık yapalım! Arkadaş söz vermiş okumaya,
göndersem mi ki…
Bu talep üzerine kitabımı pekâlâ kendi imkanları ile elde edebileceğini,
ayrıca okuyup okumaması ile ilgilenmediğimi, sadece ön yargılı tutumunun
yanlışlığını ifade ettiğimde adamın ayarsızlığı ortaya çıktı. Kişiliğime
saldırmaya geçti.
Bu münferit ve sanal hadiseyi anlatma sebebim hadisenin artık hiç te
münferit olmayışıyla alakalı. Lütfen siyaseten belli bir noktaya gelmiş
insanlarınızı iyi inceleyin. Böyle psişik sorunları olan, kişiliği gelişmemiş,
orda burada basit polemiklere vakit ayırabilen, saldırgan tipler bizi yönetmeye
kalkamaz. Bu bir. İkincisi; toplumsal düşünme ve tartışma yöntemlerimiz
kesinlikle sağlıksız. Birbirinin düşüncesine ve seçimlerine saygısı olmayan kıt
kafalı insanlarla dolup taştı ülkemiz. Aynı inanç çatısı altında bile en
düzeysiz tartışmalar yaşanıyor ki çoğu insan başka hiçbir farklı düşüncenin varlık
hakkına dahi saygı duyması gerektiğine inanmıyor. Geçtim sevgiyi, birbirinin
varlığına ve düşüncesine saygı duyan ve çeşitlenmiş yaşam biçimlerinde düzeyli
tartışabilen bir toplum değiliz. Halbuki
farklı düşünmek çok tabi ve gerekli bir ayrılıktır ve bu ayrılığa müsaade
edilmezse bir birlik oluşturulamaz. Birlikten tıpa tıp aynı düşünmeyi,
aynılaşmayı, tek tipleşmeyi anlayamayız. Tam tersi aşırı aynılık, ayrılığın
başlangıcıdır.
Bunları düşünerek, konuşarak ve üstüne kitaplar yazarak yorulduk.
Her şey bir yana…
Hakikaten bu ülkede kitap yazmış olmak o kadar önemsenmez, yok sayılan bir
hale dönüştü ki ruhları üflenmiş ve doğmaya hazır kitap yüklü bilgisayarımı
fırlatıp atmak bile geçiyor bazen içimden. Hep yadırgadığım insanlardı;
yayınlanmadan yazılarını yakan yazarlar. Şimdi yadırgamadığım bir noktadayım.
Ve ülkeme bizi bu duyguya taşıdığı için teşekkürler ediyorum.