Deniz Çakır vakaları bitmez!
Olay sosyal medyaya intikal ettiğinden bu yana herkesin gündemine girdi. İki gruba ayrılan toplum, kim haklı kim haksız tartışmasıyla birlikte sorgu hâkimi tarzında öteki addedilene ilişkin yargılamalarını pek de kilitli tutulamayan çekmecelerden çıkarıp tezgâha döküverdi…
Aslında olay da süreç de çok tanıdık ve bir tür dejavu hissi yaşatırcasına tıpkı!
Olayın detayları taraflarca farklı anlatılıyor olsa da başörtülü kızların avukatının ifadesinde, olayın anlatıldığından fazla olduğu, kamera görüntülerinin bulunduğu iddia ediliyor.
Olayı ilk önce tamamen ret eden sonra basına yansıyan ifadelerinde bir sorun yaşandığını ancak yanlış algıya dayandığı vs vs şeklinde kısmi onay üzerinden ortada bir vukuat olduğu görünüyor.
Süreçle birlikte eldeki delillerin ortaya konması, kamuoyuyla paylaşımıyla biliyoruz ki tüm detaylara vakıf olacak, konuyu başta sosyal medya olmak her mecrada enine boyuna konuşmaya/tartışmaya devam edeceğiz.
Tartışma uzadıkça kamplaşma ve taraflar arasındaki argüman yarışıyla artmasıyla birlikte suçlayıcı dilin üslubu sertleşecek, kimileri kılıçları kınından çekmiş, yedi başlı ejderhaya saldırırcasına acımasız olacak kimileri içten içe yapılanları onaylayacak kimileri sessizliklerinin dozajını artıracak…
Yaşam tarzı özgürlüğü olarak sadece kendi hayatını yaşanası ve kabul göresi bilenler diğerleri üzerine biriktirdiği öfkesini kusarken buna imkân bulduğu deşarj olduğu için gizli bir haz bile duyacak!
Yüzlerini görmedikleri, seslerini duymadıkları ulaşılmaz ve bir tür sanal kimlik kazanmış insana yüz yüze geldiğinde söyleyemeyeceği yığınla kötülük içeriğini boca edecek. Klavyeye uzanan her el, pervasızlığın sosyal medyanın kutsadığı bir değermişçesine kelimeleri en incitici silaha dönüştürmenin peşinde koşacak!
En kötü tabiri yazmanın en tahkir edici cümlelerle saldırmanın bir meziyet olduğu zannındakiler ağır salvolarla kendilerini gerçekleştirdiklerini(!) düşünmeye devam edecek…
Süreçle birlikte deliller, tanıklar ışığında herkes bilgilenecek hakikat biraz daha netleşecek netleşmesine de kabuk tutmasını sağlamaya çalıştığımız yaramız yine ve yeniden kanamış olacak!
Travmalar hatırlanacak, unutulmak/görülmek istenmeyenler deşifre edilecek 28 Şubat’a ucundan kıyısından ulaşmışları hafakanlar basacak, zihinler bastırılmak istenenleri püskürtecek…
Hoş, 28 Şubat’a ne gerek vardı ki; her başörtülü defalarca karşılaştığı ayrımcılığı yine ensesinde hissedecek normal ve olağan bir vatandaş olduğu hissiyatını içselleştirme çabası yine kesintiye uğrayacak…
Neler mi hatırlamadım ki? Öyle çok eskilere gidip de 28 Şubat mağduru güzellemesi yapmayayım da birkaç güncel anımı paylaşayım!
Başörtü kızımın, sevmek istediği köpek sahibi tarafından defalarca (farklı şehirlerde farklı kişiler tarafından) azarlanışı mı dersiniz, daha birkaç ay önce havalimanı kafesinde 60’lı yaşlarındaki kadının istihzası mı, tahkiri mi…
Neyse ki bazı arkadaşlarım gibi kamu kurumlarına girdiğim zaman hakaretlere uğrama korkusuna bağlı kalp çarpıntıları, gerginlikler yaşamıyorum da en azından buralarda rahatım(!)
*Twitter.com/sabihadogann