Deniz Akkaya ve anneliğin bireysellikle imtihanı
Deniz Akkaya’nın kızıyla yaşadıkları toplumumuzdaki tek örnek değil. Bizde öteden beri “Kol kırılır, yen içinde kalır” mantığıyla aile içi sorunlar hep gizlenir, kimseyle paylaşılmaz. Özellikle akraba ve arkadaş çevresine karşı pembe ve kusursuz bir tablo çizilir. Eş ve çocuklar üzerinden mutlu fotoğraf kareleri sunulur. Evin içinde tabiri caizse kedi-köpek gibi yaşamaya çalışanlar bile dışarıya mükemmel aile tablosu sunar.
Deniz Akkaya örneği, aslında yaygın bir toplumsal sıkıntının deşifresinden başkası değildir. Modernliğin sancılı uyum süreci en başta çocukları, gençleri etkilerken ülkemizdeki bireyselleşme akımının keskin ve yaygın sonuçları olması hiç şaşırtıcı değil.
Bebeklikten itibaren kutsanan, yorulmayan, kontrol ve prensipten uzak büyütülen çocukların nasıl bir gençliğe evrilmesini bekliyorduk? Ebeveynlik rollerinin çocukla yer değiştirdiği bir toplumsal yapıda gençlerin hükümranlıklarının boyutunu tartışmaya gerek var mıdır?
Servisle kapıdan alınan, çantası annesi tarafından okula kadar taşınan, beğenmediği yemeği itip deviren, üç yaşındayken telefon kullanmaya başlayan, hiçbir kural ve prensiple karşılaşmamış çocukların neye evrilmesini düşünmüştük?
Kimlik bunalımı yaşayan ebeveynler, kopuk ilişkiler, güç savaşlarının doludizgin sürdüğü ev ortamlarında (aile diyemedim) odak noktası olan ve hiçbir kontrol mekanizmasıyla karşılaşmayan çocukların nasıl bireyler olmalarını öngörmüştük?
Özellikle tek ebeveynli ailelerde anne ve babayı diğerine karşı tehdit mekanizması olarak kullanarak aradan sıyrılan, serbest ve özgür çocukların buna ket vurulduğu zaman neye dönüşmelerini bekliyoruz?
Bu çocuklar özgürlük alanı kısıtlandığında, en küçük bir kuralla karşılaştığında önüne çıkan kim ve ne olursa olsun ezip geçmeye yoluna devam etmeye koşullanmış bireylere dönüşmüş durumdadır.
Deniz Akkaya’nın bu kadar özel bir konuyu kamuoyuyla paylaşması, kullandığı dil ve metot tartışılabilir. Bununla birlikte hiçbir annenin yapamadığı bir yüreklilikle ergenlik çağındaki çocuğunun şımarıklığını ve ebeveyne yönelen şiddetini herkesle paylaşmıştır.
Biliyorsunuz son yıllarda şiddetin tanımı genişledi ve içine psikolojiden ekonomiye birçok başlık dahil oldu. Şurası bir gerçek ki ergenlik çağında veya gençlik döneminde çocuğu olan neredeyse her aile, çocukları tarafından şiddete maruz kalıyor.
Kapalı kapılar arkasında veya küçük ölçekli görüşmelerde her sosyo-kültürel yapıdan ebeveynlerin bundan yakındıklarını biliyoruz. En hafifi psikolojik olan şiddet, sözlü, ekonomik ve fiziksel şekilde yaygın biçimde karşımıza çıkıyor.
Ailelerin kimi kınanmaktan kimi ebeveynliğini tartışmaya açmaktan kimi ise eleştirilmekten korktuğu için karşılaştıkları şiddeti paylaşmaktan kaçınıyor. Yazık ki bilinçli ve şanslı azınlıkta kalan aileler dışında çocuklardan gelen şiddet, her geçen gün yaygınlaşıyor.
Erken dönem bireyselleşme sancısı, ebeveynliğin rol değiştirmesi, koşulsuz hoşgörü metodu, kimlik bunalımı yaşayan ebeveynler, tekli ebeveynlik/parçalanmış aileler, dizi/film eğitimiyle büyümek vs çocuğun sağlıklı bireye dönüşmesi önündeki engellerden başlıcaları…
En kısa zamanda uzmanlarla birlikte konuya eğilip sorunun sebepleri ve çözüm yolları üzerine çözüm önerileri ciddi çalışmalar yapılması önemli bir zorunluluk. Yoksa çocuklardan ebeveyne gelen şiddet haberleri bir anda kapalı tutulduğu yerden kangren olmuş şekilde patlayarak önümüze seriliverecek.
Deniz Akkaya’yı, kullandığı dili, deşifresini eleştirip tercihlerini, hayatını eleştirebilirsiniz ama bu, onun bir hakikati gözlerimizn önüne serdiği gerçeğini değiştirecek değildir.