Demokrasiyle Aklanmak
Yeni bir sistem bulunana kadar en iyi sistem demokratik sistemdir. Demokrasiyle iş başına geçenler halkı temsil etmiş oluyor. Temsilî demokrasi ortaya çıkıyor böylelikle. Seçilen ve halkı temsil edenlerdeki güç halkın gücü oluyor. Halkın gücünü elinde bulunduranlar “dokunulmaz” oluyor. Dokunulmazlık, bu kişilere ayrıcalık tanıyordu. Demokrasi “ayrıcalık” tanıyan bir sistem oluyor bu şekilde. Seçilen kişinin, seçilmeden önce işlediği suçlar da rafa kalkıyordu. Demokrasiyle aklanmak da denilebilir buna.
Türkiye’de seçilenler ve atananlar arasında sürekli bir otorite savaşı vardır. Demokrasiyle güç el edenler imtiyazlı oluyor. Devletin kadrolu temsilcileri ile (atananlar) seçimle iş başına gelenlerin rekâbetini doğuran bir sistem içindeyiz. Atananlar nice seçim görür, nice hükümet temsilcisiyle birlikte çalışır. İktidarlar değişir ama atananların yeri sabittir. Seçimle gelenlerin sığındığı, savunduğu güç, halkın temsilcisi olmaktır. Halkın temsilcisi olmak, sınırsız güç mü sağlar? Bu kişilerin işleği suçlar ne olacak? Demokratik bir cumhuriyetten bahsediyorsak herkesin kanun önünde eşit olması ve âdil yargılanması da gerekir. Türkiye’de hem siyasetçiler hem de yüksek düzeyli bürokratlar, kendilerini imtiyazlı sanıyor. Gerçekten de bir belediye başkanı veya bir genel müdürün sıradan bir vatandaş ile aynı muameleyi gördüğünü söyleyemeyiz. Bu durumu herkes de görür ama konuşamaz bu ülkede. Hele hele seçilen bir kişinin ayrıcalığı bambaşkadır bu ülkede.
Medeni toplumların belirgin özellikleri vardır. Kültürlü, bilinçli ve saygılı bireylerden oluşur bu toplum. Herkes, bir diğerinin hakkına saygı gösterir. Hukuk işler, adâlette sapma yok denecek kadar azdır. Kimse imtiyazlı değildir. Devlet işi, ehil kişilere teslim edilir. Daha birçok şey söylenebilir. Belki de en önemli şey bu toplumda herkesin hakkını alabilmesidir. Demokrasi böyle toplumlarda mekanik bir çarktır, sorunsuz işler. Kişilerin hakkını alabilmesi için mücadele ettiği toplumlar ise gelişimlerini tamamlamamış geri toplumlardır. Bu toplumlarda da demokrasi düzeneği vardır ama iş sadece görüntüden ibarettir. Gücü elde eden otoritenin sonraki seçime kadar halka eyvallahı yoktur. Ezilen, haksızlığa uğrayan, mahkemelerde sürünen çok insan vardır. Böyle toplumlarda “hak” almak güç ister. Maalesef bizim de fotoğrafımız biraz böyledir. Türkiye’de hak mücadelesi bir ömür sürer ve çoğu kişi dünya gözüyle hakkını göremez. Demokrasi vardır, seçim vardır, halk oy kullanır ama hakkı birileri size takdir eder. Bu takdir işini de seçilenler yapar. Demokrasi, bu durumda halkın gücünü temsilcilere devretmesidir. Temsilciler ise demokrasi şemsiyesinin altında istediği gibi at oynatır.
Son günlerde görevden alınan belediye başkanları gündemimizde. “Demokrasi katledildi, halkın tercihine saygı duyulmadı, halk yok sayıldı” gibi itirazlar var. Peki, demokrasiyle göreve gelenlerin gücü sınırsız mıdır, bu kişiler istedikleri gibi davranabilir mi? Terör gerekçesiyle görevden alınanların dışında da görevden alınan belediye başkanları oluyor. Demokrasiyle başa geçeni kim yargılayacak? Halk seçti diye bu kişilere dokunulamaz mı? Görevden alınma biçimleri de tartışma konusudur. Tartışmak güzel ama yanlışı savunarak tartışmak zaman kaybettiriyor.
Seçilmek, aklanmak anlamına geliyor bu ülkede. Seçilen kişiler, demokrasi şemsiyesi altına girince itibarlı da oluyor. Saygın kişiler sınıfına giriyor. Seçilenleri sorgulamak büyük risktir. Terör davalarından yargılananlar, demokrasiyi araç olarak kullanıp kendilerini temize çıkarabiliyor. Yeter ki seçil! Bir belediye başkanı, göreve geldikten sonra, belediye personeli üzerinde haksız kararlar alabiliyor. Personelin görev yerlerini istediği gibi değiştirebiliyor. Bu yetkiyi de demokrasiden almış oluyor. Demokratik sistem içinde seçime girmek, seçilebilme yeterliğine sahip olmak zorlaştırılmalıdır. Aksi hâlde kendisini demokrasiyle aklayan ve dokunulmazlık kazanan nice ahlaksızlar bizi yönetmeye devam edecektir.