Demokraside mi yoksa Batı’da mı bir terslik var?
İKİNCİ Dünya Savaşı sonrası başlayan demokrasi rüzgârı, ABD’nin yolunu açmak için kullanışlı argüman oldu. Bunu fırsat bilen ABD, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından dünyayı demokrasi, insan hakları gibi değerlerle tanıştırmaya söz vermişti.
Dünyada demokrasi rüzgârını arkasına alarak yola çıkan ABD, deli dana gibi nereye saldıracağını bilmez durumdayken imdadına “yayılmacı komünizm” yetişti.
Önceleri “Amerika Amerikalılarındır” diyenlerin sonradan “Amerika da dünya da bizimdir” noktasına nasıl geldiğini biliyoruz.
AMERİKA DEMOKRASİSİ
Amerika, demokrasi kılıcını Uzakdoğu’ya sirayet eden komünizme karşı kullandı. İlk sınavını Kore ve Vietnam’da toplam 9,5 milyon insanın hayatını kaybetmesine sebebiyet vererek kaybetmişti.
1950-1953 arası yıllarda Kore’de öldürülen 3,5 milyon insanın ebeveyni, çocukları, komşuları savaş bittikten sonra Amerikan demokrasinin nimetlerinden! yararlandıktan sonra bu kez Vietnam kaşındı, (pardon) Vietnam da bu nimetlerden yararlanmak için harekete geçti. Bu hareketliliği demokrasiye dönüştürmek için 20 yıl boyunca Vietnam’da taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayan Amerika 6 milyon insanın ölmesine sebep oldu.
Amerika 6 milyon insanın kanını emdikten sonra 1971’de Vietnam da artık demokrasinin bütün nimetlerini kana kana içmeye başladı!
Aynı Amerika hepimizin hatırladığı gibi Afganistan’da, Irak, Mısır, Libya, Suriye’de demokrasinin yanında yer alarak!, insan haklarına sahip çıkmak için! toplam 13 milyon insanı katletti. Onlar demokrasi ve insan haklarından yararlanamasalar da Amerika tarafından öldürülen bu 13 milyon insanın çocukları, torunları Amerikan tipi demokrasinin bütün faziletlerinden eksiksiz faydalanmanın sarhoşluğundan bir türlü çıkamayınca bu ülke evlatları birbirini katletmeye devam ediyor.
Son 60 yılda 25 milyon insan sadece “Amerikan demokrasisi ile tanışsın diye” katledilirken, Amerika’nın dostları ülkeler de alkışlarla bu katliama katkı sundular.
AMERİKA SİLAHLI
DEMOKRASİNİN YANINDA
Amerika en son Venezuela halkının tercihine saygı duymayacağını ilan etti. Destekçisi ülkeler de Batı’nın ikiyüzlülüğünü gösterircesine bunu destekledi. Tıpkı Vietnam’da 6 milyon insanı katlederken Amerika’yı destekledikleri gibi.
Kanada, Kolombiya, Peru, Ekvador, Paraguay, Brezilya, Şili, Panama, Arjantin, Kosta Rika, Guatemala, İngiltere, Fransa, Portekiz, İspanya ve AB Venezuela halkının kararına saygı duymayarak aşırı sağcı Amerika yandaşı adamı desteklediler.
Hatta Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk, "Umarım tüm Avrupa Venezuela'daki demokratik güçlere destek verir. Maduro'nun aksine Ulusal Meclis ve Juan Guaido Venezuela vatandaşlarının verdiği demokratik yetkiye sahip” deyivermiş.
Acaba Bay Tusk “demokratik güçler” derken Venezuela’da Maduro’yu seçimle işbaşına getiren %50’nin üzerindeki Venezuelalıyı kelaynak sürüsü olarak mı kabul ediyor?
YA İNGİLTERE-FRANSA?
Utanç verici!
Batıcıların “demokrasinin kıblesi” olarak kabul ettikleri bu iki ülke Amerikan darbesini desteklediler. 15 Temmuz FETÖ ihanetinde yanımızda olmayan bu iki ülke daha önce binlerce Müslümanı katleden Sisi’nin yanındaydılar.
"Mayıs 2018'de Nicolas Maduro'nun gayri meşru olarak seçilmesinden sonra, Avrupa demokrasinin yeniden restorasyonunu destekliyor. Özgürlükleri için yürüyen yüz binlerce Venezuelalı'nın cesaretini selamlıyorum.”
Bu skandal sözler Fransa’nın cüce başkanı Macron’a ait.
İngiltere’nin Başbakanı Theresa May'ın sözcüsü, "Venezuela'da 2018 yılında yapılan seçimler bağımsız ve adil değildi. Şu anki başkan kusurlu o yüzden Guaido'yu destekliyoruz” açıklaması ile demokrasiyi, seçimi, tercih hakkını Venezuela halkına çok görmüş.
Bu kadar ironi yeter, ama unutmayalım ki artık ülkeler kendi iplerini ABD ve avenesi olan Batılıların eline vermek istemiyorlar. ABD itibarsızlaşıyor, ABD yalnızlaşıyor, ABD süper güç karizmasını yerle bir ediyor.
İyi de ediyor, yoksa bu kirli tarafını görmek nasıl mümkün olurdu Amerika’nın?