Demokrasi bilinci mi sandınız ?
Karar Gazetesinin 15 Temmuz tarihli nüshasında Mehmet Ocaktan imzalı “Ümmeti Batı ile karşılaştırmak caiz mi?” başlıklı bir yazı yayımlandı. Yazı kendi içerisinde tutarsız olmanın yanında varılan yargılar ile gerekçeleri arasındaki irtibatsızlığı ile de dikkat çekiciydi.
Sanırım kaleme almakta ki amaç BM üyesi 22 ülkenin Uygur Türklerine uyguladığı asimile politikaları nedeniyle Pekin’i kınayan ülkelerin arasında hiçbir Müslüman ülkenin olmaması bahanesiyle Batılı değerler yüceltilirken, yazarın deyimi ile son zamanların moda deyimi olan ümmet bilincini zemmetmek düşüncesiydi.
Yazar iki açıdan çok fena yanılıyordu. İlki Müslüman ülkelerin ilkesizliğini eleştirirken hedefine ümmet bilincini alması ikincisi ise kaleme alınan kınama mektubunu demokrasi bilinci ile açıklaması.
Oysa Müslüman ülkelerde hele hele yönetimlerinde ümmet bilincinin olmadığı herkesin malumu bir hakikat iken, Batılı ülkeler nezdinde başta demokrasi olmak üzere hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi değerlerin helvadan put mesabesinden öte değer taşımamasıydı. Batı için bu değerlerin ömrü acıkıncaya kadardı.
Ocaktan’ın yanıldığı noktalar
Sayın Ocaktan işte tam bu noktada Müslümanları kınıyordu. Ona göre Müslümanların bazı ezberleri vardı. “Batı emperyalisttir, kendine demokrattır, kendi dışındaki halkların insan haklarına sahip olduğuna inanmaz” gibi tekrarladıkları nakaratlarmış bunlar.
El insaf! Bunlar ezber değil bilmemiz gereken çağımızın temel gerçekleri.
Yazar devam ediyor: “Kim çıkarını başkalarının çıkarından üstün tutmaz ki?” Yani Batı işte bu kadarcık kusurlu yani cici emperyalist yahut başka bir ifade ile çıkarını gözetmek istemek kadar masum.
Bu ifadeler ya bir yanılmanın yahut yanıltmak istemenin neticesi. İkisi de birbirinden kötü, birbirinden tehlikeli.
Batının her şeyi sömürüye dayanıyor. Bu konuda merak sahibi olanlar için merhum Baykan Sezer’in kitaplarını tavsiye ederim. Batının mucidi olduğu endüstri hiç de masum değil. Gemilerle taşınan mazlum halkların zenginlikleri neticesi. Bu kadarla kalsa iyi. Batılı adam Kızılderili halkı yok ederken Afrika’nın kara derili insanına dünyayı cehennem etti.
Beyaz Adamın mezalimi
Ya Güney Amerika? Bu konuda Eduardo Galeano tarafından yazılan “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” isimli kitabı kalp sağlığı yerinde olanlara tavsiye ederim. Zira kitap okunurken insanın yüreğinin dayanması mümkün değil. Her bir sayfası Batılı Beyaz Adam’ın insanlara uyguladığı işkenceden aldığı zevkleri anlatan satırlarla dolu.
Gelelim Pekin’i kınama mektubuna. Mektup yazarın sandığı gibi demokrasi aşkından falan kaleme alınmış değil. Dünyanın enerji kaynakları üzerinde kıyasıya bir mücadele sürüyor günümüzde. Özellikle Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları gözetilmeden günümüzde yaşanan gelişmeleri anlamamız mümkün değil. Son yüzyılı nutuk atarak değil, üreterek geçiren büyük devletlerin kaygısı yine aynı. Enerji bölgelerindeki uluslar arası ilişkileri kontrolleri altına almak. Hadi bu piyasada dolar yerine başka bir para biriminin tedavüle sokulması konuşulsun bakalım. Ne demokrasi kalır çiğnenmedik ne de insan hakları.
İşte mektup bu çatışmanın gül hatırına alınmış. Yani insan hakları nesne. “Türkiye yok” deniliyor, doğru. Çünkü birileri şu anda Türkiye’yi yeniden Batı saflarına mahkûm etmek istiyor da ondan. Yazarın ifadesiyle Türkiye şu anda diyelim ki çıkarları açısından bu mektubu imzalamadı. Olamaz mı ,masum çıkar için işlenen kusurlar sadece Batı için mi geçerli yoksa?
Ümmet bilinci meselesi
Gelelim ümmet bilinci meselesine. Evvela bu bilinç bize İslam’ın emri. Bunu bir Müslüman hafife alamaz. Ayrıca enerji kaynağı dolu Orta Asya’dan Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya kadar Müslüman halkların başka bir seçenekleri yok. Ayrıca Graham E. Fuller ve Ian O. Lesser tarafından kaleme alınan “Kuşatılanlar İslam ve Batı’nın Jeopolitiği” isimli kitaba bakıldığı zaman Müslüman halkların nasıl ulus ulus bölündükleri aralarına çizilen sınırlar ve uydurulan düşmanlıklardan Batının nasıl çıkar sağladığı ve silah sattığının pişkince anlatıldığı görülecektir.
Ümmet şuuru Müslüman halkların varoluş şuurudur. Başımıza gelenler bu şuurun yokluğundandır. Hukukun ise ontolojik olarak devlete öncelik taşıdığı ve hiçbir zümre ve sınıf adına ihdas olunmadığı hususu Müslümanların yabancısı oldukları mevzular değil.
Batının sınıf çatışmaları neticesi icad edilen “demokrasi” ise tarihsel bir konudur. Günümüz şartlarında olmasına kimse itiraz edemez. Yeter ki Batı demokrasi satarak geçimini sağlama alışkanlığından vaz geçsin. Yahut işine gelmeyen yerde demokrasinin mezar kazıcılığından.