Demokrasi ve barış, insan haklarıyla mümkün!
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler’de ilan edildi. Evrensel Bildirgenin kabul edildiği gün olan 10 Aralık, İnsan Hakları Günü olarak kabul edilmektedir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilmesi, insanlık için aya gitmekten daha büyük bir ilerleme anlamına gelmektedir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, insanın haklarıyla insan olduğunu gerçeğini bize öğretmekte ve bu gerçeği evrensel norm haline getirmektedir.
İnsan hakları, ırk, din, dil, sınıf ve cinsiyet ayırımı yapmadan bütün insanların doğal haklara sahip olduğunu ifade etmektedir. İnsan hakları, sadece çoğunluğun sahip olduğu ayrıcalıklar olarak anlaşılmamalıdır. İnsan hakları, azınlıkta olan insanların yaşam hakkı, özgürlük, güvenlik ve adil yargılanma hakkı başta olmak üzere temel haklarını korumaktadır. İnsan hakları, baskıya ve ihlallere karşı elimizde bulunan en önemli güvencedir.
Demokrasi, ancak insan haklarının korunduğu ve geliştirildiği yerlerde var olur. İnsan haklarının ihlal edildiği yerlerde demokrasi ortadan kalkmakta, despotizm ve totaliteryanizm egemen olmaktadır. Halk iradesini temsil ettiği gerekçesiyle hiçbir güç, bireysel hak ve özgürlükleri ihlal etme imtiyazına sahip değildir. İnsan hak ve özgürlüklerini ihlal ederek demokrasiyi var etmek mümkün olmadığı gibi, demokrasiyi sürdürebilir kılmak da mümkün değildir. İnsan hakları sayesinde kişiler ve gruplar, siyasal hayata eşit, adil ve özgür bir şekilde katılabilirler. Demokrasinin var olabilmesi için insanların özgürce çoğulcu bir kamuoyunun oluşumuna katkı sunmaları, kendilerini ifade etmeleri ve özgürce görüşlerini ifade etmeleri gerekmektedir. İnsan hakları, demokrasilerde çoğunluğun azınlık üzerinde baskı kurmasını engellemektedir. Çoğunluğa sahip olanlar, demokrasilerde insan haklarını ihlal edemezler. Demokrasilerde çoğunluğun gücü hukukla sınırlanmaktadır. Demokrasi ve insan hakları, karşılıklı olarak birbirinin varlığını gerektirmektedir. İnsan haklarının yokluğu, kaçınılmaz olarak demokrasinin ortadan kalkmasına yol açmaktadır. Demokrasinin başı, ortası ve sonu insan haklarıdır.
Adalet, insan hakları bağlamında gerçekleşebilir. Ekonomik gerekçelere bağımlı olarak sahici anlamda bir adalet mekanizmasının oluşturulması mümkün değildir. Adalet ve insan hakları arasındaki sıkı ilişkiyi ihmal ederek adalet mekanizmasının işleyişini ekonomik zorunluluklar bağlamında ele almak, aslında insan hakları ve adalet alanlarında gelişmeye değil, gerilemeye neden olacak bir yaklaşım anlamına gelmektedir.
İnsanların ve toplumların barış içinde yaşamaları, insan haklarının uygulanmasına bağlıdır. İnsan haklarının ihlal edildiği yerlerde barış olamaz. İnsan hakları ihlallerinin kaçınılmaz sonucu, şiddet, çatışma ve savaştır. Çatışmaların, şiddetin ve savaşın esas sebebi, bir grubun zor kullanarak diğer insanların ve kesimlerin hak ve özgürlüklerini ihlal ederek ortadan kaldırmasıdır. İnsanların ekonomik, dini, kültürel, siyasi, sosyal ve çalışma alanlarındaki haklarının ihlal edilmesi ve sosyal adaletin bozulmasından dolayı çatışmalar ve şiddet baş göstermektedir. Sahici bir barış perspektifi ve pratiği, ancak insan haklarını ve özgürlüklerini esas alarak oluşturulabilir.
İnsan hakları, her yerde herkese ve her zaman uygulanacak bir doktrindir. İnsan hakları, herkesin değerli, onurlu ve özgür olduğunu kabul etmektedir. İnsan olarak hepimiz birer insan hakları savunucusu olarak yaşamayı öğrenmeliyiz. Kadın ve erkek arasında her türlü ayırımcılığa karşı çıkmak, insan haklarının gereğidir. Yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, adil yargılanma hakkı ve dijital haklar ve özgürlükler, günümüzün en önemli insan hakları alanları haline gelmişlerdir.