Demokrasi sınavı
Pazar günü yapılan milletvekili genel seçimlerinde hiçbir partinin tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu elde edememesi, partilerin uzlaşmasını ve asgari müşterekte anlaşmasını zorunlu kılıyor.
Partilerin seçim kampanyası sırasında kullandıkları sert ve kırıcı söylemleri geride bırakarak gerekli olgunluğu göstermeleri ve sorumlu bir davranış sergilemeleri ülke menfaatleri açısından büyük önem arz etmektedir.
Ülke uzun süre hükümetsiz kalamaz.
Seçim sandığından çıkan milli irade, "Koalisyon hükümeti kurun" mesajını vermiştir.
Öyleyse içimize sindiremesek de mesajın gereği yerine getirilmeli, "Erken seçim" seçeneği en son çare olarak gündeme gelmelidir.
Hükümet boşluğu ve belirsizlik ciddi bir risktir, telafisi güç hasarlara sebebiyet verir.
Piyasaların seçim sonuçlarına gösterdiği ilk reaksiyon bunun öncü işaretiydi.
TL, dolar ve Euro karşında tarihin en düşük seviyesine gerilerken, borsa adeta çöktü.
2 yıllık gösterge tahvil faizi de çift haneyi aştı.
Daha sonra hava yumuşadıysa da bir erken seçim kararının piyasalarda yeniden sert dalgalanmalara yol açması mukadderdir.
Ama esas sorun makro ekonomik göstergelerin bozulmasıdır.
Çözüm bekleyen ekonomik sıkıntıların ertelenmesi sorunları büyütür.
Ekonomi zaten 3 yıldır patinaj yapmaktadır.
İşsizlik çift haneye demir atmıştır.
Enflasyonda hedefler sapmıştır.
İhracat düşmüştür.
Küresel koşullar da büyüme hızını olumsuz etkilemektedir.
Son derece mütevazı olan yılsonu büyüme hedefinin bile tutacağı şüphelidir.
Dış pazarın daralması nedeniyle ihracatın büyümeye katkısı sınırlı olurken iç talep kaynaklı büyüme ise cari açığı arttırmaktadır.
Cari açığın finansmanı da önümüzdeki dönemde eskisi kadar kolay ve ucuz olmayacak.
ABD Merkez Bankası(FED) Eylül ayında faiz artırımı kararı alırsa bir yandan dış kaynak hem kıtlaşacak hem de pahalanacak, öte yandan ülkemizdeki yabancı fonlar da daha güvenli limanlara yönelecek.
Yarını belirsiz bir süreçte yatırım da yapılmaz.
Dolayısıyla istihdam artmaz, işsizlikte iyileşme sağlanamaz.
Bütün bu sorunları aşmak için siyasi belirsizliğe meydan verilmeden hükümet süratle kurulmalı, başta yargı olmak üzere eğitim, sosyal güvenlik ve vergi alanlarında yapısal reformlar hayata geçirilmelidir.
Peki mevcut parlamento aritmetiğinden bir hükümet çıkabilecek mi?
Parti liderlerinin ilk demeçleri umut verici olmasa da Türkiye bu demokrasi sınavından geçmek zorundadır.
Parlamenter sistemde mutlaka "Bir parti tek başına hükümet olmalı" diye bir kural yoktur.
Dünyada bugün çok sayıda ülke koalisyon hükümetleriyle başarılı bir şekilde yönetilmektedir.
Sanılanın aksine bir iki istisna dışında ekonomi ile ilgili bu tespit ülkemiz için de geçerlidir.
Türkiye'nin son 45 yıllık tarihi incelendiğinde, tek partili iktidarlar ile koalisyon hükümetleri dönemlerinde ekonominin hemen hemen aynı oranlarda(yüzde 4 ve yüzde 4,5) büyüdüğü görülecektir.
O yüzden koalisyon fikrine önyargılı yaklaşılmamalıdır.
Her koalisyon seçeneği değerlendirilmelidir.
Bunlar içinde en mantıklı ve tutarlı olanı, yüzde 9 oy kaybetse de seçimden açık ara birinci çıkan AK Parti'nin hükümette yer almasıdır.
Şu önerimizi söylemeden yazımızı sonlandırmayalım.
Hükümet kurulmaz ya da kısa ömürlü olursa başkanlık sistemi kişiye odaklı olmadan her yönüyle tartışmaya açılmalıdır.