Dolar (USD)
35.25
Euro (EUR)
36.78
Gram Altın
2962.95
BIST 100
9672.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Kasım 2014

DELİK LASTİK

Recep Gökçe'yi bütün Türkiye tanıdı. Önce Ermenek'te madeni su basmasının ardından, ailelerle yapılan röportajlarda annenin derin acısını dinledik: "Oğlum yüzme bilmezdi, ne yaptı?" diye sorarak. Aslında cep telefonunu evde unutmanın bile felaket sayıldığı bir ortamda, felaket karşısında dinginliğe bu kadar mesafenin oluştuğu bir çağda, esas şaşkınlığı da herhalde bu soru oluşturdu. Hemen arkasında duran baba da "oğluma ne oldu?" diye sorarken derin kaygılarını sakin bir sesle dile getirdi. Muhabirin, "daha çalışmalar devam ediyor, belli değil" cevabı karşısında babanın "saklamayın" ifadesi Anadolu'nun neredeyse bütün değerlerine içinde barındıran bir mesaja dönüştü.

Recep Gökçe'nin oğlu toprağa verildi ve delik lastik ayakkabılarıyla gündeme geldi yeniden. Yine kendisine mikrofonlar uzandı. O, insanlığa yalın bir soru sordu: "param olsa, delik lastikle gezer miyim?" ve onurlu bir tavırla, kimseden yardım istemediğini anlattı. Tüm bu manzaralar, doğrusu bende derin bir sükunet ve sorgulamaya sebep oldu.

Lastik ayakkabıların bende özel bir anlamı var; hiç kimsede olmadığı kadar. Çünkü ben onları sadece televizyonda görmedim. Rahmetli babamın hayatı lastik fabrikalarında geçti. İşi lastik ayakkabı üretmekti. Ömründe bildiği ve yaptığı tek iş buydu. Geçmişte evimizin içine mutlaka lastik kokuları sinmiştir.. Bu işi yapanlar bilirler, lastik kokusu sadece fabrikada kalmaz. Lastik ayakkabı, bizim ekmek paramızdı. Lastik kokusu ise, bizim hayata tutunduğumuz, şehre tutunduğumuzu00b8tam da bu sebeple içselleştirmek zorunda olduğumuz bir koku idi.

Lastik ayakkabıyı kimler giyer? Kırsal kesimde, dağlık kesimde, fazla geliri olmayanlar giyer. Çünkü diğerine göre çok ucuzdur. Lastik ayakkabı üretiminden öte, bu ayakkabıları giyenlerin hikayesi her zaman beni cezbetmiştir. Babam onlara dair de hikayeler anlatırdı. Aslında hiçkimsenin hikayesi de bunlara uzak değil. Bakmayın şimdi insanların asrilik tasladıklarına, bunların hepsinin birkaç nesil öncesi gaz lambası, bulgur pilavı ve lastik ayakkabı demektir.

Ermenek te dağlık bir yer; tıpkı benim memleketim Akseki gibi. Şimdi birçok insanlar iskarpine geçti ama, hala lastik giymeye devam edenler var; mecburiyetten. Eskiden (80'li yıllar) Akseki'ye giderken yaptımız şeylerden birisi de siparişlere göre lastik ayakkabı götürmekti. Bu, hediye verilir ve verilen köylüler büyük hediye olarak algılarlardı. Köylüler, çok dar gelirlerinden şikayet etmezler, gücü yettikleri oranda yerler ve giyinirlerdi. Şimdi biliyor musunuz; biz kanaati kaybettik. Çok acı.

Bu safhadan sonra, Recep Gökçe'ye güzelleme yapmanın belki ötesine geçmek lazımdır. Bu güzellemeler onun erdemine, sükunetine, kanaatkarlığına dem vuruyor. Ama esas sorun toplumun geriye kalanların bu erdemlerin neresinde durduğudur? Ben tüm bu manzaraları seyrettikten sonra, kendime erdemlerin neresinde durduğumu sordum. Çünkü kötülükleri başkasının üzerinde konuşmak kolaydır. Bir o kadar kolay bir şey varsa, insanın bir Tanrı edasıyla başkasının erdemlerine güzelleme yapar, ya da onun kötülüklerini alabildiğince sayarken, tarih üstü bir konumda sorgulamayı kendisine yöneltmemesidir.

Çünkü insan başkasının kötülüğünü sayarken kendisini örtük biçimde faziletli ilan etmekte, ya da erdemleri kendi erdemsizliğini örtmek için kullanabilmektedir. Yani biz, Recep Gökçe'yi konuşurken aslında Türkiye'nin, insanlığın yani bizim krizimizi konuşmalıyız. Bu konuşmayı ertelediğimiz her süre, krizi derinleştirecek ve gelecekte bizim üzerimize dönecek mazlumların bir intikamı haline gelecektir. Buna kuşkumuz olmasın.

Recep Gökçe'nin ayağına yeni bir lastik ayakkabı verilmiş. Ama oğlu ölmeseydi, muhtemelen kendi kaderini yaşamaya devam edecek yani delik lastiklerle yaşayacaktı. Şimdi, bir insanın "iyi"liğe kavuşması için oğlunun mu ölmesi gerekiyor? Ya da Soma'da babası ölen çocukların güzel hediyelere kavuşabilmeleri için babalarının ölümü zorunlu muydu? Bu, nekrofiliyacı (ölüsevici) mentaliteye ne zaman güle güle diyeceğiz?