Deizmin Açmazları ve Yanılgıları (Eleştiriler) -1
Yaratan ile yaratılan arasındaki münasebet, fizik ve ötesi (metafizik) arasındaki ilişki çerçevesinde düşünülmektedir. Aslında Tanrı’nın; cansız varlıklar (cemadat), bitkiler âlemi (nebatat), havyanlar âlemi (hayvanat) ve insanla münasebeti, hakikate ulaşmanın anahtarlarını bize vermektedir. Tanrı’nın varlığını, âleme ‘ilk hareketi vermek’le sınırlandıran ve onu yaratmayla ilişkilendirmeyen deizm, görüşleriyle bir takım açmaz, yanılgı ve zayıf yönlerini de ortaya koymaktadır. Bu çerçevede deizme, tıpkı teizm, ateizm, panteizm, agnostisizm ve nihilizme olduğu gibi birtakım eleştiriler yöneltilmektedir.
Deizmin zayıf ve güçlü yönlerine bakıldığında, katı bir akılcılıkla karşılaşılmaktadır. Salt aklî bakışla dinî alan incelendiğinde, çözülmeyi bekleyen birtakım problemler ortaya çıkmaktadır. Aydınlanma çağının aklı, bir başka ifadeyle tabiî din anlayışı, akılcılığı mutlaklaştıran bir kısım aydınlar için cezbedici görünse de, toplum ve geniş kitleler nezdinde kalıcı ve kapsamlı bir tesir göster(e)memiştir.
Deist düşünceyi benimseyenler için, dinin “’esrarengiz’ yönü eleştirilere açık bir alan olarak görülmektedir. Bu kapsamda bazı deistler vahyin varlığını inkara yönelmektedir. Ancak birçok filozof ve bilim adamı için nihayetinde bilimin konusu olan evrenin kendisi bile esrarengizdir. Bir şeyin esrarengiz olması onun batıl ve hurafe (sanal) olmasını gerektirmez. Bir olguda, kimsenin bilmediği gizli yönlerin bulunması, ne olduğunun belli olmaması veya gizemlerle dolu olması sebebiyle ilgi gösterilmemesi; bilim ve teknikle ilerlemenin de önünü tıkamaktadır. Bunun sonucunda hiçbir sahada yeterli gelişme ve terakki olmayacak mesafe alınamayacaktır.
İnanç ve din gibi kutsal alanların aklî bir zemin çerçevesinde ele alınması, vahiy gibi dinin ilâhî iletişimi konusunu dışarıda bırakır ki, bu tavır ateistin argümanlarını destelemek anlamına gelir. Zira deistin vahye dayalı dinlere yönelik eleştirileri söz konusu olduğunda; ateist aynı tenkitleri, deiste karşı da ileri sürerek büyük bir destek alanı bulmaktadır. Nitekim, vahyi, mucizeyi ve (bazı deistlere göre) ahiret hayatını kabul etmeyen, âleme müdahale etmeyen bir inanç tasavvuru, ateizm iddialarının büyük oranda kabul edilmesi demektir (Mehmet Aydın, Din Felsefesi, 12. Baskı İzmir 2010, 181).
Sınırlı ve kudreti belirlenmiş bir Tanrı anlayışı (‘emekliye ayrılmış Tanrı’), inanç sahibini yeterince ikna etmez. Çünkü inanç alanında bağlanma, itaat, teslim olma, dua, ibadet ve tövbe önemli bir yer tutmaktadır. Âlemle ve insanla ilgilenmeyen bir Tanrı’ya insan neden ibadet etsin, dua etsin veya O’ndan bağışlanma dileğinde bulunsun? Böyle bir varlığa inanmak için gerekli bütün sebepleri ortadan kaldırdığınızda, O’na inanmanın bir gerekçesi olmayacaktır.
Âlemle ilgisi olmayan bir Tanrı, ona müdahale etmeyen ve üzerinde bir tasarrufu bulunmayan, varlık olarak güç ve kudret sahibi olabilir mi? O, isteyen bir Tanrı mıdır? Kendisinden istenen, yardım talep edilen ve bağışlanma dilenen bir Tanrı olabilir mi? Böyle bir Tanrı, âlemi bilmekte midir? Bu soruları sorduran deist görüş, Tanrı hakkında konuşmayı en az seviye indirmektedir.
Şu halde bu anlayışa sahip deist; Tanrı’nın gücü, ilmi, kudreti, iradesi, merhameti, adaleti, bağışlaması, duaya karşılık vermesi, ibadete mukabele etmesi hususlarında ne söyleyebilir?
Bu ve benzeri zayıf ve yetersizlikleri yönüyle deizm, dinin aslı değil, ancak onun hakkında ‘solgun ve ölgün” bâtıl bir yorumdur. Deizmin bu açıdan uzun ömürlü iddialar içinde bulunması beklenemez. Dinî ve felsefî anlamda deizmi savunan düşünürlerin çok sayıda olduğunu söylememek mümkün değildir. M. Aydın’ın ifadesiyle “buna rağmen, özellikle dünyanın ve bilimin otonomluğunda ısrar eden, dinin aklî veçhesine ağırlık veren, dini sadece ahlâktan ibaretmiş gibi görmek isteyen bazı insanların dünya görüşlerinde deizmin bazı çizgilerine rastlamak mümkündür.” (Mehmet Aydın, Din Felsefesi, 12. Baskı İzmir 2010, 182).