Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2961.97
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Deizmin Açmazları ve Yanılgıları (Eleştiriler)-2

Deizm, özellikle Hıristiyan Batı dünyasında yer bulabilmiş bir düşüncedir. İslâm dünyasında zengin ve dinî fikirlerin gelişim gösterdiği bir deizmden bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir akımın varlığını ifade etmek de gerçekçi bir yaklaşım olarak görülmemektedir.

Deizmi çağrıştıran birtakım fikirler üzerinde böyle bir iddiada bulunanlara az da olsa rastlanılmaktadır. Tabip-filozof Ebu Bekr er-Râzî’nin Allah’ın varlığını, ahlâk yasalarına, ruhanî hayatın akılla kavranabileceği, dolayısıyla peygamberliğe ihtiyaç kalmadığı, hatta peygamberlerin birbirini ret ve inkâr eden kimseler düşüncesinde olduğu ileri sürülmektedir. Ancak Râzî’nin eserlerinin, bu iddiayı mutlak desteklediğini söylemek şu an için mümkün gözükmemektedir. Filozofun bu fikirlere kesin sahip olduğu ispat edilse, onu deizmin bir türüne dahil etmek mümkün olabilirdi.

Fârâbî ve İbn Sînâ gibi İslâm filozoflarının Allah ile âlem arasındaki ilişkiyi izah etmek için ‘sudûr nazariyesini’ benimsemeleri; Allah’ın aşkınlığını dünya ile İlk Sebep arasına akıllar silsilesi yerleştirmeleri, “Biz, insana şah damarından daha yakınız” (Kaf, 16) anlayışına tam olarak uymamaktadır. Ayrıca bununla onların deizme benzer görüşleri kabul ettikleri söylemek mümkün değildir.

Deizmin ‘yaratma’ düşüncesi, teizmdeki yaratma fikrine daha yakın görünmektedir. Deizm, yaratmayı olmuş-bitmiş bir eylem olarak görmektedir. Teizm ise, yaratmanın sürekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Aydın, Din Felsefesi, 12. Baskı İzmir 2010, 181-183).

Akletmeyi ve aklî yaklaşımları görmeyen Hıristiyanlığın, deizmin eleştirilerine muhatap olması kendi içinde tutarlı olarak görülebilir. Akletmeyi ve düşünmeyi iman etmenin en önemli hususu gören İslâm dini ve Müslümanlar için, deist iddialarının bir karşılığı bulunmamaktadır.

Deizmin, tabiat kanunlarının zorunlu bir sebep-sonuç ilişkisi (determinist) nedeniyle ihlal edilemeyeceği fikri, bilimsel bir iddia değildir. Newton fiziğinin tersine Kuantum fiziği doğa yasalarının zorunlu yapıda olmaktan daha çok belirsiz (indeterminist) bir yapıda olduğunu ortaya koymaktadır.

Akla olan aşırı güven, deizmin zayıf yönlerinden birisi olarak belirginleşmektedir. Hakikat; din ve vahiy olmadan salt aklî çıkarımlarla elde edilmez (Mehmet Ata Az, “Tanrı ve Nihâi Gerçeklik Tasavvurları”, Din Felsefesi (ed: Latif Tokat), Ankara 2019, 73).

Yine deistlerin iddiaları çerçevesinde ahlâkî ilkelerin ancak akılla ortaya konulabileceği hususu da gerçekçi gözükmemektedir. Çünkü ahlâkî normlar ve değerlerin, doğrudan akılla elde edilebileceği görüşü kısmen doğruluk gösterse de, bütün ahlâkî normlar için geçerli değildir. Din, inanç ve vahiy olmaksızın, ahlâklı davranılması gerektiği ve aksi takdirde ceza ve müeyyidenin olacağı görüşleri, sadece aklî çıkarımlarla izah edilmez.

İnsanın din ve vahiyle bağının kopması, Tanrı’yı bilme, inanma ve hakkında konuşma imkanlarını ortadan kaldırmaktadır. Bilinmeyen, tanınmayan ve kendisine ulaşılamayan Tanrı, güç ve kudret sahibi bir Varlık olabilir mi?

Ölüm ötesi hayatı, aklî çıkarımlarla ispatlamak mümkün olmadığına göre, bu gerekçe üzerinden ahiretin reddedilmesiyle de hayatın anlamının ne olduğu ve insanın erdemli olması ve ahlâklı yaşamasının gerektiği hususlarında ikna olmak güçleşecektir.

Deizmin iddiasının aksine din ve vahiy, insan hayatının anlamını ve değerini ortaya koymaktadır. İnsanın ruh ve bedenden meydana gelen yapısı, varlığın ötesinde daha derin bir anlam dünyasının bulunduğunu hissettirmektedir. Böylece insan geleceğe dair umut içinde, yaptıklarının bir sonucu olduğunun bilincinde, erdemli olarak beraber yaşamanın salt aklî ilkeler için değil, bir varoluş sorunu olduğunun farkında olmaktadır. O halde deizmin, dine varlık alanı tanımayarak, salt akıl yürütmelerle insanın yaşamını değerli kılma iddiası gerçekçi değildir.

Sırlı, gizemli ve olağanüstü alanları kabul etmeyen deizm, bu açıdan insan tecrübesinin metafizik yönünün yanında sanatsal yönüne de dumura uğratmaktadır. İnsanı, bir makine gibi görüp de, onu salt fiziksel olana hapseden deist düşünce, müzik, sanat, resim ve şiir gibi duygusal yönünün yok sayılmasına sebep olmaktadır (Mehmet Ata Az, “Tanrı ve Nihâi Gerçeklik Tasavvurları”, Din Felsefesi (ed. Latif Tokat), Ankara 2019, 74). Zira insanın aklî özelliğinin yanında sezgi, sevinç, hüzün, mutluluk, heyecan ve hayal gibi duygusal yönünün bulunduğu bir gerçektir.

Şu halde İslâm inanç sisteminde, Var Eden ile var edilenler arasındaki ilişki sürekli, dinamik ve aşkın bir düzeyde gerçekleşmektedir. (“Allah, her an yeni bir iştedir”-Rahman, 29).