Değişim Zordur Ama Mümkündür
İnsanoğlu bir değişim içinde doğar ve hayat boyu devam eder. Farkında olsak ta olmasak da ömür boyu değişen ve gelişen dünyaya uyum sağlamaya çalışırız.
Son 20 yılı incelediğimizde bir olaydan başka bir olaya savrulan dikkatlerimiz, karşıt ile taraf olmak arasında gerilen sinirlerimiz, her yeni duruma adapte olmaya çalışırken geçiyor ömrümüz.
11 Eylül saldırısı siyaseti, 2008’deki finansal kriz ekonomiyi, Wikileasks belgelerinin sızdırılması diplomatik ilişkileri, ‘’Arap Baharı’’ bölgesel dengeleri etkilemişti. Ancak Korona Virüs, bireyden küreye uzanan büyük bir etkiye sahiptir. Bu nedenle tarih: ‘’Korona öncesi ve sonrası’’ olarak anılacağını daha ilk günlerde belirtmiştik. Birçoğumuzun zihninde geçen soru: ‘’bundan sonra ne olacak?’’
Gelecekte nelerin olabileceğini devletlerin tutumları belirleyecek. Ancak devletlerin amaçları ölçülebilir hareketlere yansımadığından dolayı, kesin bir yargıya vararak bir şey söylemek zordur. Sadece olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurarak bazı tahminlerde bulunabiliriz.
Mesela, Napolyon Bonaparte, 19. Yüzyılın başlarında: ‘’Çin uyuyan bir devdir, bırakalım uyusun çünkü uyandığında dünya sallanacak’’ derken ne kadar ileri görüşlü biri olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz. ABD’de küreselciler ile ulusalcıların tartışmaları Çin üzerinden yapılıyor. Her iki kesim de Çin’in önünü kesebilmek için en iyi çözüm kendi politikaları olduğunu söylüyor. Bana göre her iki kesimin önerdiği çözüm Çin’in işine yarayacaktır.
Peki, Çözüm nedir?
Her şeyden önce başka bir milletin önünü kesmeye çalışmak son derece yanlıştır. Doğru olan yeryüzündeki kaynakları barış ve adalet temelinde yeni bir dünya sistemi ile bütün milletlerin önünü açmaktır. İnsanı merkeze almayan hiçbir sistemin geleceğinin olamayacağını bu virüs bize göstermiştir.
Korona öncesinde, göze hitap eden görkemli binaların oluşturduğu imaj otoritenin gücünü gösteriyordu. Güç büyüklüğü, büyüklük korkuyu, korku tebaanın otoriteye itaat etmesine, rakipleri üzerinde ise, caydırıcı bir etki yaratarak aşılamaz bir his veriyordu.
Ancak göze hitap eden ve aşılamaz sanılan ‘’çağdaş küresel medeniyettin’’ büyüsünü çıplak gözle görülmeyecek kadar küçücük bir virüs bozdu.
Şimdi artık Korona sonrası yeni bir dönemdeyiz. Anlayışlarımızı bu yeni dönemin ruhuna uyarlayarak görünen ve görünmeyen tehdit ve riskleri doğru tespit edip önlemler almalıyız. Hangi toplumsal kesime ait olursa olsun bu ülkede yetişmiş herkes bu ülkenin potansiyel gücü olarak görülmeli ve birikiminden istifade edilmelidir.
Geleceğin tehlikelerini ve kayıplarını başkasının boynuna asarak kendimizi temize çıkaramayız. Bu ülkenin yetişmiş bütün düşünen insanlarına bir çağrıda bulunuyorum; gelin artık yakınmayı bırakıp hepimiz bir çözüm üzerinde kafa yoralım.
Bu bağlamda üç öneride bulunuyorum. Bir, küresel gelişmelere karşı hücresel birimler kurulmalı. İki, bireysel yetenekleri küresel bir değer haline getirecek bir mekanizma kurulmalı. Üç, sen değiş ki dünya değişsin anlayışını toplumda yaygınlaştıralım. Doğan Cüceloğlu’nun dediği gibi: ‘’Değişim zordur ama mümkündür’’