Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2963.98
BIST 100
9668.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Aralık 2015

DEĞİŞEN ZAMANLARDA DEĞİŞMEYEN SORUMLULUKLAR

Zaman değişken, insan ise dönüşkendir... İnsan - zaman ilişkisi durağan değil, dinamiktir... İnsan zamanı durduramaz ama duracağı yeri bilir...

Zaten önemli olan da zamana ne yüklediğimiz değil mi?

Zamana yenik düşmemek için kendimizi yenilemek zorundayız... Bunu yaparken kendini yenilemenin yasalarını ıskalamadan yapmak durumundayız. Zamanın ruhunu yakalamak için bizi biz yapan ruhu kaybetmemek lazım...

Hayatın doğal akışında değişim kaçınılmazdır... Soru şudur; değişime yön mü vereceğiz, yoksa yenik mi düşeceğiz? Ya da değişimin öznesi mi olacağız, pasif nesnesi mi kalacağız?

İnsanın içinde değişmeyen bir özü yoksa, değişime ayak uyduramaz, savrulur... Değişme yeteneğinin anahtarı, kim olduğumuzu, ne yaptığımızı ve nelere değer verdiğimizi belirleyen o değişmeyen sabitelerimizdir...

Değişen zamanlarda değişmeyen sorumluluklarımızda sebat etmek, ancak bu sabitelerle mümkün...

Sabitelerini değişkenleştirenlerin zemini kayboluyor...

Amaçlarını araçsallaştıranların ayakları kayıyor...

Gerçeklerini göreceleştirenlerin geleceği kalmıyor...

Değişen zamanlarda değişmeyen, eskimeyen, pörsümeyen, solmayan gerçeklerimiz ve görevlerimiz var... Değişen zaman bizi yanıltmasın... Sakın zaman bizi savurmasın, sindirmesin; kutlu bir seferi tüm zamanlarda sürdürme sorumluluğumuz var... Bu yürüyüş sezonluk, mevsimlik, dönemsel değil; zaman üstüdür...

Zaman değişti diye zamane çocuğu olamayız... İbnü'l-vakt olmak bize düşer...

Sorumluluklarımızı zamana yayıp, zamanaşımından yararlanamayız... Veya "aldırma, bu dünya böyle gelmiş, böyle gider" de diyemeyiz... Nasıl olsa "ahir zaman" diyerek kendimizi zamanın akışına koyvermekte olmaz...

Evet, bize düşen tüm zamanlarda dünyayı değiştirebilme iradesini kaybetmemek...

Zor zamanlarda konuşmak, yokuşlarda susamak... Ninovaları terk etmemek... Okçular tepesinde sebat etmek...

Biliyoruz ki, İlahi teklif zamanla kayıtlı değil... Modern zamanlarda Allah'ın hududu ile oynayamayız... İlahi sınırın üstünü çizemeyiz... Çizdim oynamıyorum da diyemeyiz...

Değişen zamanlarla birlikte duyarsızlaşan, donuklaşan, dünyevileşen, değersizleşenler hangi mahallenin insanları acaba?

Devran döndü diye biz de dönemeyiz, dönekleşemeyiz... Bizi biz yapan değerlerimiz var...

Değişen zamanlarda da duruşumuz belli... Kutsallarımızı tartışmaya açamayız...

Sahibü'z-zaman olan Allah azze ve celle... O nerede durduğumuzu görüyor... Halden hale dönen kalplerimizi biliyor...

Evet, tüm zamanların cevabıdır, İslam... O halde zamana ve koşullara uyarlanmış bir İslam değil, kendi şartlarını öngören bir İslam...

Dolayısıyla Rabbimizin istediği yönde bir değişim, diyoruz...

Rotasını rıza-i bari'ye odaklanmış bir değişim rüzgarına ihtiyacımız var...

Zamana tanıklığımız, bizden tutarlılık ve kararlılık istiyor...

Zamanlamayı doğru yapmalıyız... Tam zamanında görevimizin başında olmalıyız...

Zamanı kötü kullanma hakkımız yok, zamanı kötüleme hakkımızın olmadığı gibi...

Kusurlu olan zaman değil, kullardır...

Zamanı suçlayamayız, ancak kendimizi sorgularız...

"Zaman sana uymazsa sen zamana uy" sapmasına izin veremeyiz...

Ancak Hz. Ali (r.a)'ın şu uyarısını da unutmayız:

"İnsanlar, babalarında ziyade zamanlarına benzerler."

Zamana karşı değil, zamanla birlikte çalışmak...

Direniş ruhunu kaybetmeden, zamanın ruhunu solumak...

Evet, değişen zamanlarda değişmeyen sorumluluklar karşısında insanların tutumuna baktığımızda;

Bir; değişen zamanlara rağmen seferi sürdürenler, sorumluluklarında sebat edenler...

İki; değişen zamanlarla birlikte savrulanlar, süreç içinde hiçleşenler...

Üç; değişen zamanlarda koşullardan dolayı sinen ve silikleşenler, sınavı veremeyenler...

Duamız o ki;

"Ey kalpleri halden hale dönüştüren Allah'ımız! Kalbimizi dinine sabitle!"