'Değiş-tokuş'
Jean Baudrillard postmodern küresel sistemi
analiz ederken “değiş tokuş sistemi” şeklinde bir kavramsallaştırma
kullanmaktadır. Değiş tokuş, bir anlamda küresel sistemin yine Baudrillard’ın
tabiriyle “ya ya da” mantığı çerçevesindeki hareket rotasını belirlemektedir.
Yani “ya şunlara razı olursunuz ya da şöyle bir felaket sizi beklemektedir”
şeklindeki bir şantaj küresel sistemin bu rotasını ifade etmektedir.
Bu yaklaşım içinde bulunduğumuz koşullarda,
postmodern küresel dünya insan sağlığını değiş tokuş sisteminin pazarlık unsuru
haline getirmiştir. Özellikle medya üzerinden dünya ölçeğinde insanlar üzerinde
tedhiş edici haberlerin yayılması sağlık konusunu küresel aktörlerin birey
üzerinde bir şantaja dönüştürmesini sonuçlamaktadır.
Postmodern küresel sistem birkaç yoldan
hareket tarzlarını belirlemiştir. Birincisi, zaten epey zamandır insanların yol
haritalarını belirleyecek epistemolojik kaynağı kontrol etmektedir. Birçok
insan özellikle medya ve kanallardaki çeşitliliğe bakarak, tüm fikirlerin ve
düşüncelerin serbestçe dolaşımda olduğu kanaatini paylaşıyorlar. Bunun belirli
oranda doğruluk payından bahsetmekle birlikte, bu çeşitliliğin bir adım
öncesinde en temel haber ve bilgi kaynaklarının küresel aktörlerce kontrol
edildiği ve filtrelendiğini bilmek gerekir. Buna rağmen dolaşıma çıkan elbette
birçok bilgi vardır.
Postmodern küresel sistem bu tür kontrol
dışılıkları, enformasyon bolluğu ile yeniden kontrol altına almaya çalışır.
Şayet bir konuda filtrelenenlerin dışında bilgi akışı gelmişse, o konuya dair
olumlu ve olumsuz birçok enformasyonlar yaratılarak sistemde erişime sokulur.
Böylece hedef, kitlelerin kafasını karıştırarak gerçekliğe ulaşmasını
engellemektir. Bunun post-truth dediğimiz hakikat ötesi süreçle uyumlu olduğuna
görebilmek önemlidir.
Dikkat ederseniz virüsün seyri ve aşı
konusunda ciddi bir enformasyon genişlemesi var. (parasal genişleme gibi)
Bireyleri ümit ile ümitsizlik arasında tutmayı hedeflediği anlaşılan bu
enformasyonlar, insanlara net bir bilgi vermiyorlar. Bir gün “Dünya Sağlık
Örgütünden korkutan açıklama” şeklindeki haber ertesi gün ya da bir başka medya
kanalında “D.S.Ö’den korkulacak bir şey yok” açıklaması sunuyor. Aşının etkili
olduğu haberiyle eşzamanlı olarak “aşının etkisinin zayıf kalacağı”
açıklanıyor.
Diğer önemli bir tartışma konusu da aşının
zorunlu olup olmayacağı hususunda. Aslında sadece aşı konusunda değil, birçok
konuda insan özgürlüğü meselesi ciddi bir tartışma konusu olmaktan uzak.
Tartışmaların seyrine baktığımız zaman, “aşı olmayanın yargılanması gerektiği”
iddialarından tutun da “aşı olmayanın hain olduğu” söylemine kadar yeteri kadar
bilimsel konuşma ve tartışmaya imkan tanımayan yaklaşımlar kendisini göstermeye
başlıyor.
Ortada korunması gereken birkaç türlü
parametre var. Birincisi, insan sağlığını bu pandemi sürecinde koruyacak
tedbirlerin alınması gerekiyor. İkincisi, bir insanın diğer bir insanı riske
atacak davranış ve tutumlardan uzak kalması gerekiyor. Üçüncüsü, insan
özgürlüğünün ve tercih haklarının korunması bir gereklilik ifade etmektedir. Gerçekte
yapılması gereken, tüm bu parametreleri sağlamak üzere nasıl bir yol
haritasının izlenmesi gerektiğinin tartışılmasıdır.
Meselâ, bu meselelerin felsefi düzlemde tartışılıp bir sonuca ulaşılması söz konusu olmuş mu? Doğrusu yukarıda saydığımız parametreleri birlikte sağlayacak ciddi bir tartışma görmedim. Anlıksal ve mahalleden bakışlar, makroları kaybeden manzaralar sunuyorlar maalesef. Postmodern küresel sistem insanın manevra alanını daraltacak biçimde insanın sağlığını ve giderek ontolojik varlığını şantajla ve özgürlüğüne bedel olarak fiyatlamaya başlamıştır.