Değerli Olanın Değerini Bilmek 2
Önemine binaen, öncelikle ilk paragrafınızı tekrar
edelim. İnsan bir şeyin değerini bilirse, onu elde etmek için gayret sarf eder,
gerektiği şekilde bedel öder. Onun için mücadele eder ve işini ciddi tutar,
parmaklarının ucuyla tutmaz. Tabi böylece işinde başarılı olur. O işi; daha
kısa zamanda ve çok daha iyi bir şekilde öğrenir.
·
Gözün değerini en güzel, iki gözü âmâ olup
bastonuyla yoklayarak yürümeye çalışan insan bilir. Bu konuda da Resulullah’ın
(sav) “Kel, Kör ve Abraş” olan üç insanın imtihanını anlatan hadisi şerifi
manidardır.
·
Bir dizin, bir ayağın veya bir mafsalın değerini
en güzel, ayakları sakat kalıp tekerlekli sandalyeye mahkum olan bir fiziksel
engelli bilir. Bu konuda Efendimizin (sav) şu hadisi manidardır: ““Her
birinizin her bir eklemi (ve kemiği) için bir sadaka gerekir. Binaenaleyh her
tesbih sadakadır, her hamd sadakadır, her tehlil sadakadır, her tekbir
sadakadır. İyiliği tavsiye etmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır.
Kulun kuşluk vakti kılacağı iki rekât namaz bütün bunları karşılar.” (Müslim,
Müsâfirîn 84, Zekât 56)
·
“İnsanların her bir eklemi için her gün bir
sadaka gerekir. İki kişi arasında adâletle hükmetmen sadakadır. Bineğine binmek
isteyene yardım ederek bindirmen yahut yükünü bineğine yüklemen sadakadır.
Güzel söz sadakadır. Namaz için mescide giderken attığın her adım bir
sadakadır. Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan gidermen de
sadakadır.” (Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Müslim, Zekât 56)
·
“Gerçek şu ki, her insanın vücudunda üç yüz
altmış eklem (ve kemik) bulunmaktadır. Kim bu eklem sayısı kadar Allahu Ekber, Elhamdülillah,
lâ ilâhe illallah der, Allah’tan bağışlanma diler, insanların yolu üzerinden
taş, diken veya kemik gibi şeyleri kaldırır, iyiliği emreder veya kötülükten
sakındırırsa, o günü kendisini cehennemden uzaklaştırmış olarak geçirir.” (Müslim,
Zekât 54)
·
Dilin ve kulağın değerini en güzel. Sağır ve
ahras olan bir engelli bilir.
·
Sıhhat ve afiyetin değerini de hastalıklarla
boğuşan, geceleri uyku uyuyamayan, ömrünün çoğunu hastanelerde geçirmek zorunda
olan hastalar bilir. Efendimiz’in (sav) şu hadisleri tam da bu konudadır. “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil: İhtiyarlık
gelmeden gençliğini, hastalık gelmeden sıhhatini, fakirlik gelmeden
zenginliğini, meşguliyet gelmeden boş vakitlerini ve ölüm gelmeden önce
hayatını!” (Hâkim, Müstedrek, IV, 341; Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
“Kıyâmet gününde dört şeyden
sorgulanmadıkça, kulun ayakları yerinden kımıldamaz:
1. Ömründen; onu ne ile nasıl tüketti?
2. Gençliğinden; onu nerede çürüttü?
3. Malından; onu nereden kazandı ve nerede,
nelere harcadı?
4. İlminden; onunla ne yaptı?” (Tirmizî,
Kıyâme, 1)
“İki nîmet vardır ki insanların çoğu bu
nîmetleri değerlendirmekte aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî, Rikak,
1)
“Her insanın bedeninde 360 mafsal/eklem
bulunur ki; her bir eklemi için her gün bir sadaka gerekir. İki kişi arasında
adâletle hükmetmen sadakadır. Bineğine binmek isteyene yardım ederek bindirmen
yahut yükünü bineğine yüklemen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaz için
mescide giderken attığın her adım bir sadakadır. Gelip geçenlere eziyet veren
şeyleri yoldan gidermen de sadakadır.” (Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128;
Müslim, Zekât 56)
·
Tüm bu saydıklarımız vb. tüm değerler önemlidir.
Ancak bunlar sonuçta sadece bu fani dünya ile alakalıdır. Halbuki şu an
hizmetinde bulunduğumuz dava, bizim hem dünya hem de ahiret saadetimizin
teminatıdır. Bu dava ne altın gümüş vs. mücevheratla, ne para ve servet, ne de
bağ bahçelerle asla kıyaslanamaz. Bu dava; hem nefsimiz, hem neslimiz, hem
ailemiz, hem milletimiz, hem ümmetimiz ve hem de tüm insanlığın huzur, barış,
izzet ve saadetlerinin teminatıdır. Dolayısıyla davanın değeri tüm değerlerin
üstündedir. Ne ki, dava varsa diğer değerler bir mana ifade eder. Dava olmadıktan
sonra diğer değerler ha var, ha yok, ne manası var? O halde davanın değerini
bilmek, diğer tüm değerlerin üstünde ve önünde olmalıdır. Aynen Rabbimizin
Kur'an’da buyurduğu gibi: “ (Habibim) De ki: “Eğer babalarınız,
çocuklarınız, kardeş ve arkadaşlarınız, hanımlarınız, hısım ve akrabanız,
kazanıp yığdığınız mallarınız, bozulup azalmasından korktuğunuz ticaret ve
tezgâhınız (memuriyet, iş ve meslek sahanız), pek hoşlandığınız
evleriniz (fabrika ve villalarınız) ... Şayet (bütün
bunlar) size Allah'tan ve Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten
daha sevimli ve kıymetli ise (bütün bunları kaybetmeyeyim korkusuyla
cihadı ve Hak davayı terk ediyorsanız); o halde Allah emrini (zillet,
esaret veya azabını) getirinceye kadar bekleyip gözleyin bakalım... Çünkü
Allah (cihadı terk eden) fasıklar topluluğunu asla
hidayete (ve selamete) ulaştırmayacaktır.” (Tevbe 9/24)
Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... Muhammed Özkılınç