Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.72
Gram Altın
2489.89
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

13 Ağustos 2021

Değerli Olanı Değerlendirmek

Değerli olan, değerlendirilirse, değeri katlanarak çoğalır ve bereketlenir. Ama değerlendirilmese; emek, para, zaman kaybı ve daha birçok yönlü ziyandır. Eğer bu değer gıda maddesi gibi bir şeyse, kullanım tarihi geçtikten sonra çöp olur. Değerlendirilmeyen bir değer, bozulup çürümeyen, kokup kurtlanmayan bir nesne ise, en iyi ihtimalle, olduğu gibi kalır ki bu da enflasyon oranına göre aslında yine zarardır. Buna birçok örnek vermek mümkündür.

Örneğin altın, gümüş vb. bir maden. Ancak değerlendirildiği zaman, her değer işe yarar ve bereketlenir. Örneğin tonlarca fındık, fıstık, ceviz vb. gıdalar, miadından fazla bir depoda bekletilirse, kurtlanıp bozulabilir. Belki sonunda çöp olup onu depodan temizlemek için bile büyük paralar ödemek zorundasınız. Ama bu değerli gıdaları zamanında satıp değerlendirirsek, insanlar için iyi bir besin, bizim için de büyük bir sermaye olur. Birer kilo altını olan iki kişi düşünelim. Biri altınlarını sağlam bir yere gömüp gizler, diğeri de altınlarıyla uygun yerlerden binlerce dönüm araziler aldı diyelim. Takriben on yıl sonra, bu arazilerin yarısı imara girmiş olsa, bu insanın serveti katlanmış olur. böylece bir kilo altın yerine on kilo altını olur. Diğerinin altınları ise, eğer soygun vb. risklerden korunabilmişse, hala bir kilo olarak kalır. Değerlenen değer; işte böyle on veya daha fazla katlanabilir.

Tıp fakültesi mezunu bir doktor, bir an önce işe koyulup doktorluğun pratiğini yaparsa, bundan birçok faydalar elde eder.

a) İnsanlığa şifa dağıtır, insanların sıhhat ve afiyetine vesile olur.

b) Farklı farklı hastaları tedavi ettikçe, tecrübesi artar, mesleki becerisi geliştikçe gelişir. Böylece mesleğini her gün biraz daha geliştirip ilerletir.

c) Her tedavi ettiği insandan, farklı dualar almak suretiyle mana dünyasını takviye etmiş olur. bazen bir garibanın duası, insanın tahsil yılları boyunca öğrendiklerinden daha fazlasını öğretir.

d) Mesleğini icra etmekle bunun karşılığında maddi bir kazanç da elde eder. Genel olarak maddi getirisi en çok olan işlerden biri de doktorluktur ve bunu hak etmektedirler.

Aynı bu kazanımlar ve daha fazlası, tüm iş ve meslek dalları için de geçerlidir. İster mühendislik, öğretmenlik vs. memurluklar olsun. İster marangozluk, demircilik, sıvacılık, tamircilik gibi bir meslek olsun. İsterse de hamallık, işçilik ve ırgatlık gibi herhangi bir iş olsun. Hepsinde de aynı mantık işler. Yani değerlendirildikçe artıp bereketlenir. Değerlendirilmediği durumda ise o meslek zamanla unutulup gider. Ne sahibine, ne de başkalarına bir faydası olmaz.

Aynı durum elbette; ilim irfan ve davet tebliğ için de geçerlidir. Bir davetçi ve alim ilmini başkalarına öğretip değerlendirirse:

a) İnsanları aydınlatmış, doğruyla eğriyi, iyiyle kötüyü, hakla batılı öğretmiş olur. böylece insanlar iyi olanı yapar, kötü olandan ise uzak dururlar. Hakkın safında, batıla karşı mücadele ederler. Böylece hem dünya, hem de ukbalarını mamur ederler.

b) Alim ve davetçi ilmi sarf ettikçe, ilmi bereketlenir, yenilenir ve kendisi için bir nevi ders tekrarı olur. Bilgi ve tecrübesi arttıkça artar. Unutmayalım ki, insan öğretirken, öğrencilikten kat kat daha güzel öğrenir.

c) Alim ve davetçi ilmini öğretmekle, yeni kuşak alimler ve davetçiler yetiştirmiş olur. Böylece ilim irfan ve davet görevi, kuşaktan kuşağa bereketlenip katlanarak devam eder. İlim ve davet meydanı boş kalmaz. Şunu unutmayalım ki, cehaletin karanlığı, ilmin aydınlığıyla izale olur. davetçi şuuruyla da insanlar, yeryüzünde Allah'ın (cc) halifeleri olduklarını idrak edip her dem görev sorumluluğuyla hareket ederler.

d) Daha da önemlisi, böylece Allah'a (cc) ve Resulüne (sav) karşı görevini yapmış olur. çünkü alimler, peygamberlerin varisleridir. Peygamberlerden sonra, insanlığa rehberlik edip onlara dinlerini öğretmek, ulemanın görevidir. Her alim, aynı zamanda doğal bir davetçi olduğundan, alimler, davet ve tebliğin sancağına taşımakta da hep en önde olmalıdırlar.

· Doktor, çobanlık yapacaksa, neden ömrünün yarısını tıp tahsiliyle tüketsin? Böyle bir çoban çekirdekten yetme yetişmediği için çobanlığın da hakkını veremez. Zaman içinde tıp bilgisi, tecrübe ve donanımı da zayıflayıp kaybolur.

· Mühendis, çöpçülük yapacaksa, neden yıllarını tahsil yapmakla heder etsin?

· Rençber, harmanı ateşe vermek için mi onca emeklere katlandı? Yele veya sele verecekse, neden onca emek ve zamanını feda etti?

· Tüccar kazandığı paralarını yırtıp çöpe atmak için kazanmadı. Ticaret mallarını da çöpe atmak için elde etmedi.

· Dava, davet ve hidayet nimeti; bu sayılan tüm nimetlerin hepsinin önünde ve üstündedir. Bir davetçi bunları elde etmek için gerekli çabayı sarf etmelidir. Sonra elde ettiği bu değerleri, gereği gibi değerlendirmek için, başka insanların hidayeti için gecesini gündüzüne katmalıdır. Dava bilincini kavramış bir davetçi, bunu çok iyi anlamış olan ve gereğini yapandır.

· Bir diğer önemli fark da, yukarıda saydığımız tüm dünyalıklar, fani ve geçidir. Onlardaki kayıp ve ziyan da geçici olup telafisi vardır. Ama ilim irfan ve davet yeteneği, iman, salih amel ve takvayla ilgili olup ebedi değerlerdir. Dolayısıyla bunlardaki kayıp da ebedi olup telafisi yoktur. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... Muhammed Özkılınç