Değerli Olanı Değerlendirmek
Değerli olan, değerlendirilirse, değeri katlanarak çoğalır
ve bereketlenir. Ama değerlendirilmese; emek, para, zaman kaybı ve daha birçok
yönlü ziyandır. Eğer bu değer gıda maddesi gibi bir şeyse, kullanım tarihi
geçtikten sonra çöp olur. Değerlendirilmeyen bir değer, bozulup çürümeyen,
kokup kurtlanmayan bir nesne ise, en iyi ihtimalle, olduğu gibi kalır ki bu da
enflasyon oranına göre aslında yine zarardır. Buna birçok örnek vermek
mümkündür.
Örneğin altın, gümüş vb. bir maden. Ancak değerlendirildiği
zaman, her değer işe yarar ve bereketlenir. Örneğin tonlarca fındık, fıstık,
ceviz vb. gıdalar, miadından fazla bir depoda bekletilirse, kurtlanıp
bozulabilir. Belki sonunda çöp olup onu depodan temizlemek için bile büyük
paralar ödemek zorundasınız. Ama bu değerli gıdaları zamanında satıp
değerlendirirsek, insanlar için iyi bir besin, bizim için de büyük bir sermaye
olur. Birer kilo altını olan iki kişi düşünelim. Biri altınlarını sağlam bir
yere gömüp gizler, diğeri de altınlarıyla uygun yerlerden binlerce dönüm
araziler aldı diyelim. Takriben on yıl sonra, bu arazilerin yarısı imara girmiş
olsa, bu insanın serveti katlanmış olur. böylece bir kilo altın yerine on kilo
altını olur. Diğerinin altınları ise, eğer soygun vb. risklerden
korunabilmişse, hala bir kilo olarak kalır. Değerlenen değer; işte böyle on
veya daha fazla katlanabilir.
Tıp fakültesi mezunu bir doktor, bir an önce işe koyulup
doktorluğun pratiğini yaparsa, bundan birçok faydalar elde eder.
a)
İnsanlığa şifa dağıtır, insanların sıhhat ve
afiyetine vesile olur.
b)
Farklı farklı hastaları tedavi ettikçe,
tecrübesi artar, mesleki becerisi geliştikçe gelişir. Böylece mesleğini her gün
biraz daha geliştirip ilerletir.
c)
Her tedavi ettiği insandan, farklı dualar almak
suretiyle mana dünyasını takviye etmiş olur. bazen bir garibanın duası, insanın
tahsil yılları boyunca öğrendiklerinden daha fazlasını öğretir.
d)
Mesleğini icra etmekle bunun karşılığında maddi
bir kazanç da elde eder. Genel olarak maddi getirisi en çok olan işlerden biri
de doktorluktur ve bunu hak etmektedirler.
Aynı bu kazanımlar ve daha fazlası, tüm iş ve meslek dalları
için de geçerlidir. İster mühendislik, öğretmenlik vs. memurluklar olsun. İster
marangozluk, demircilik, sıvacılık, tamircilik gibi bir meslek olsun. İsterse
de hamallık, işçilik ve ırgatlık gibi herhangi bir iş olsun. Hepsinde de aynı
mantık işler. Yani değerlendirildikçe artıp bereketlenir. Değerlendirilmediği
durumda ise o meslek zamanla unutulup gider. Ne sahibine, ne de başkalarına bir
faydası olmaz.
Aynı durum elbette; ilim irfan ve davet tebliğ için de
geçerlidir. Bir davetçi ve alim ilmini başkalarına öğretip değerlendirirse:
a)
İnsanları aydınlatmış, doğruyla eğriyi, iyiyle
kötüyü, hakla batılı öğretmiş olur. böylece insanlar iyi olanı yapar, kötü
olandan ise uzak dururlar. Hakkın safında, batıla karşı mücadele ederler.
Böylece hem dünya, hem de ukbalarını mamur ederler.
b)
Alim ve davetçi ilmi sarf ettikçe, ilmi
bereketlenir, yenilenir ve kendisi için bir nevi ders tekrarı olur. Bilgi ve
tecrübesi arttıkça artar. Unutmayalım ki, insan öğretirken, öğrencilikten kat
kat daha güzel öğrenir.
c)
Alim ve davetçi ilmini öğretmekle, yeni kuşak
alimler ve davetçiler yetiştirmiş olur. Böylece ilim irfan ve davet görevi,
kuşaktan kuşağa bereketlenip katlanarak devam eder. İlim ve davet meydanı boş
kalmaz. Şunu unutmayalım ki, cehaletin karanlığı, ilmin aydınlığıyla izale
olur. davetçi şuuruyla da insanlar, yeryüzünde Allah'ın (cc) halifeleri
olduklarını idrak edip her dem görev sorumluluğuyla hareket ederler.
d)
Daha da önemlisi, böylece Allah'a (cc) ve
Resulüne (sav) karşı görevini yapmış olur. çünkü alimler, peygamberlerin
varisleridir. Peygamberlerden sonra, insanlığa rehberlik edip onlara dinlerini
öğretmek, ulemanın görevidir. Her alim, aynı zamanda doğal bir davetçi
olduğundan, alimler, davet ve tebliğin sancağına taşımakta da hep en önde
olmalıdırlar.
·
Doktor, çobanlık yapacaksa, neden ömrünün
yarısını tıp tahsiliyle tüketsin? Böyle bir çoban çekirdekten yetme yetişmediği
için çobanlığın da hakkını veremez. Zaman içinde tıp bilgisi, tecrübe ve
donanımı da zayıflayıp kaybolur.
·
Mühendis, çöpçülük yapacaksa, neden yıllarını
tahsil yapmakla heder etsin?
·
Rençber, harmanı ateşe vermek için mi onca
emeklere katlandı? Yele veya sele verecekse, neden onca emek ve zamanını feda
etti?
·
Tüccar kazandığı paralarını yırtıp çöpe atmak
için kazanmadı. Ticaret mallarını da çöpe atmak için elde etmedi.
·
Dava, davet ve hidayet nimeti; bu sayılan tüm
nimetlerin hepsinin önünde ve üstündedir. Bir davetçi bunları elde etmek için
gerekli çabayı sarf etmelidir. Sonra elde ettiği bu değerleri, gereği gibi
değerlendirmek için, başka insanların hidayeti için gecesini gündüzüne
katmalıdır. Dava bilincini kavramış bir davetçi, bunu çok iyi anlamış olan ve
gereğini yapandır.
·
Bir diğer önemli fark da, yukarıda saydığımız
tüm dünyalıklar, fani ve geçidir. Onlardaki kayıp ve ziyan da geçici olup
telafisi vardır. Ama ilim irfan ve davet yeteneği, iman, salih amel ve takvayla
ilgili olup ebedi değerlerdir. Dolayısıyla bunlardaki kayıp da ebedi olup
telafisi yoktur. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... Muhammed Özkılınç