Değerlerimiz hayatın özüdür
Değerler, günü
kurtaran kavramlar değildir. Bilakis ömür denilen uzun hayat yolculuğunun her
adımında insanın yol azığı olan olgulardır. Son kullanma tarihi olmayan ve her
zaman kullanılması gereken bu olgular, yaşamın temel yapı taşlarıdır. İnsanın
kendisini bu kavramlardan soyutlaması iseimkânsızdır.
Değerler,
birilerinin tekeline bırakılacak kadar özelleştirilebilecek kavramlar da değildir.
Herkesin, hayatının her anında ihtiyaç duyduğu ve insanın yaşam felsefesi haline
getirmesi gereken temel eylemler bütünüdür. Bizi biz yapan erdemler bütünü olan
bu olgular, kalbin huzuru ve ruhun doygunluğu için en temel
gereksinimlerimizdir. İnsan davranışlarında hayat bulacak değerler, bumerang
misali sahibini inşa ve ihya eder.
Bir şarkı, bir
türkü dinlediğimizde genellikle o şarkı veya türkünün sözlerinden ziyade
melodisini ezberlemeye ve zihnimize bu şekilde kodlamaya çalışıyoruz. Böyle
olunca da içeriği anlamak yerine dış görüntünün aldatmacasındakalakalıyoruz. Bu
durum, sanki biraz da işimize geliyor. Hayatın nefes rüzgârıyla savrularak
geldiğimiz bu çağda içeriğin bize ne anlattığına bakmaksızın pragmatist
yaklaşımla sadece günün hesabını tutuyoruz. Mesele günü kurtarmak olunca da
yarına dair sözlerimizi halının altına süpürmektençekinmiyoruz. Sonrası ise
hepimizin malumu olduğu üzere yeni neslin hal bilmezliğindenşikâyet etmekten öte
yaptığımız bir şeyin kalmayışı oluyor.
Yaşadığımız
çağda ekmek gibi, su gibi olmazsa olmazlarımızdan olması gereken değerlerin
başında şükür ve sabır duygusu gelmektedir. Kaybettiklerimizin ne olduğunu, onları
niye ve ne uğruna kaybettiğimizin cevabını kendimize dahi veremiyorsak ortada
çok büyük bir soru işareti var demektir.
Kanaatin ne
olduğunu unuttuğumuzdan beri kendimize yetebilmek şu yanadursun, şükrü ve
teşekkürü unuttuk. İmtihanın gayesini idrakte zorlandığımızdan beri de sabrı hayatımızdan
tamamıyla çıkarttık.
Enaniyet dürtüsü
doğrultusunda harekete geçtiğimiz an kendine yetebilme ukalalığıyla kudretin
varlığını hiçe saymaya başladık. Ortaya çıkan yeni durumda herkes kendi iç
dünyasında kendisini tanrı ilan etmeye başladı. Birileri meseleyi o kadar ileri
götürdü ki, kendini rızık dağıtıcı olarak görmeye başladı.
Değerlerin insan
hayatında öyle muazzam bir yeri vardır ki, biz farkına varmadan hayatımızı
doğal yollarla koordine ederek iç huzuru duyacağımız şekilde yaşamamıza vesile
olurlar. Ancak, insan özünü kaybettiğinden beri değerlerle olan bağı da kopmaya
başladı. Sonrasında daha önce hayatında olmayan yeni durumların merakı
içerisine girmeye yeltendi. Bu durumu o kadar ileri götürdü ki, bilmediği yeni
olguların macerasında savrulur oldu. İnsan, bilmediği şeyin kahramanıdır.
Bilmediği şeylere karşı aşırı merak duygusuyla bir kere dahi olsa o bilmediği
şeyi denemek istiyor. Bu istek kaybedişe açılan en büyük kapıdır. “Bir kereyle
bir şey olmaz!” denilen davranışlar şimdilerde önü alınamayan facianın
sebebidir.
İnsan elindeki
ile yetinmek veyahut elinde olmayan için de sabretmek yerine hep daha fazlasını
isteyen nefsinin pençesinde tımar edilmeye başladığından beri değerlerinin de
önceliği değişmeye başladı. Bunun ilk adımını ise merak denilen tarifi imkânsız
bir duygu ile atmış oldu.
Yapılan
yanlıştan sonra akıllanmak yerine; akıl ve deneyin gölgesine sığınan insan,
acınacak halde iken bile nefsinin denizinde yüzdürdüğü ruhunu, bu durumdan
kurtarmak yerine dalgaların çaresizliğine bıraktı.
İşin daha acı
tarafı, insan kaybettiği şeyin hakikatinden de mahrum kaldı. Gündelik hayat
telaşında başımıza gelen küçük musibetlere göstereceğimiz sabrın, ileride
başımıza gelebilecek büyük musibetlere karşı bizi hazırlayacağını
unutmamalıyız. Ancak, bugün sabredemezsek yarın olgunun anlamsızlığı üzerine
fütursuz tezler savurmaya başlarız.
Ortada
birilerinin yaptığı bir takım yanlışlar var ise olgudan ziyade olaya ve kişilere
odaklanarak sorunu kaynağında çözümlemek daha isabetli bir karar olacaktır.
Yapılan yanlışlar örneklik teşkil etmez. Geçmişten beri söylenegelen “Kötü
örnek, örnek değildir!” sözü bu durumu en iyi açıklayacak cümledir. Birileri yaptığı yanlışları değerler örtüsü
ile örtmeye çalışıyorsa sorun değerlerde değil; o kişilerin bu değerler
üzerinden rant devşirmeye çalışmasındandır.
Aslolan, yanlışı
aklamak değil; hakikati anlamak ve yaşamaktır. Bu anlamda da değerler, günü
kurtarmak uğruna kurban edilmemelidir. Bilakis dünya denilen çile denizinde can
simidimiz olan değerlerimiz hayatın özü ve ömrümüzü kurtaracak en güzide
çaredir. Vesselam.